Son günlerde ve yıllarda şahit olduğumuz acı gerçekler, bir çoğumuza bu şiiri söyletti: “Ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim.” (Cahit Zarifoğlu)
Ben okuduğum ve izlediğim derslerden sonra artık öyle düşünmüyorum. Fikrim değişti.
Çünkü tarihten kıssalar okuyorum, Kur’ân’ın bahsettiği peygamberleri ve dönemin yapısını okuyorum, bizden hiç farklı değiller. Beni daha da hayrete düşüren şu ki; peygamber gibi önderler ıslah ediciler varken bunlar oluyor.
Meselâ Hz. İbrahim ve oğulları Hz. İsmail, Hz. İshak ve yeğeni Hz. Lût’u (as) okudum, internetteki siret-i enbiya derslerinden ayrıntılı dinledim. Derslerin sonunda M. Emin Yıldırım Hoca bir noktayı fark ettirdi ki; birbirine çok yakın mevkilerde, 4 peygamber aynı anda varken bile, zulüm ve şirk doruk noktadaydı.
Zira 4 peygamber de var gücüyle güzel ahlâkı anlatırken, Hz. İbrahim yurdundan göç etmek zorunda kaldı. Zevkperest Firavun onun hanımını alıkoymaya kalktı. Nemrud, devasa bir ateş yaktırıp mancınıkla atmak istedi, attı da. Kavmi üstüne yürüdü, alay etti, vefat ederlerken oğullarına inanmamayı vasiyet ettiler. Nesiller geçmesine rağmen inanan sayısı bir avuç kaldı. İnançsızlıkları yüzünden kıtlık baş gösterdi.
Hz. Lut (as) peygamberken eşcinsellik ortaya çıktı, gelen insan suretindeki meleklere bile göz koyup açık açık istediler. Sonra “Temiz olanlar aramızdan çıksın” diye peygamberlerini kovdular. Bunların çoğu 4 peygamber de aynı kıtadayken, aynı anda vazifedeyken oldu. Helâk da oldu, kurtuluş da. İnananlar da oldu, inanmayıp zulme devam edenler de. Ancak inanmayanlar çoğunluktaydı. Güzel ahlâklılar azınlıktı. Ama anlıyoruz ki sayının az olmasının, inanmayıp kötü işler yapanların ve zalimlerin çok olmasının bir önemi yok, “Allah’ın akılsız hayvanları” hükmünde geçiyorlar.
Lakin, o çoğunluğun içinde iman edip güzel işler yapacakları bulmak için, mazlumları korumak için; zalimlerin zulümlerini durdurmak ve mukavemet göstermek her insanın üstüne vazifedir.
Nitekim 4 peygamber ve onların tâbileri de bunun için yıllarca çırpınıp durdular. Çoğunluk inanmasa bile, her biri tarihten silindi, geriye bir avuç kişinin kıssaları kaldı. Onları okuyoruz tarihten, tarihte kalmak için okumuyoruz, bugünleri ihya, yarınları inşa etmek için okuyoruz.
Ben hiç ümitsiz değilim, asrımızda problem yok, her asır çok zormuş, ama zorlukları farklıymış. (Moğol belâsı desem bile yeterli aslında).
Ben azınlık olduğuma aldırmıyorum, çoğunluğun içindeki azları bulmaya gayret ediyorum İbrahim’e (as) su taşıyan karınca misali zalimlere karşı safımı belli ediyorum. Mazlumları kurtarmak için, iyilerin safını çoğaltmaya çalışıyorum.
Ben ümitvârım ve üzerime düşene bakıyorum. Gündeme bakıp asrımdan nefret etmiyorum, asrıma etimle kemiğimle sahip çıkıyorum.
“Allah Teâlâ buyuruyor ki: Âdemoğlu dehre (zamana) söverek bana eziyet verir. Halbuki ben dehrim (zamanın yaratanıyım). Her şey benim elimdedir. Geceyi, gündüzü ben idare ederim.”
(Buharî, Tefsir: 45)
(Genç Yorum, Eylül, 2025.)