Komünizmi, takip ettiği siyasetinden dolayı zaman içinde Doğu Blokuna veya Sovyetler Birliğine hasredenler, Demir Perde’nin yıkılışıyla birlikte “kuzeyli kızıl hareketin” de yıkıldığını-yok olduğunu zannettiler.
Şimdi de emperyalizmi Amerika, İngiltere ve Fransa ile özdeştirenler; son gelişmelerle birlikte emperyalizmin de çöktüğünü yaymaya başladılar.
Hakikat ise tam tersiydi: Ne Sovyetlerin dağılışı ile komünizm çökmüştü ve ne de Amerika başını çektiği ulus ötesi haydutluğunu kısmen terk etmeye mecbur kaldığından emperyalizm bitiyordu.
Düşünce olarak komünizmin de, emperyalizmin de, köle ticaretinin ve sömürgeciliğin de bitmediğini meyvelerinden anlıyoruz.
Fakat 11 Eylül ihtilâli başta olmak üzere; Arap Baharı, Körfez Savaşları, IŞİD global terör organizesi ve Suriye Savaşı’ndan sonra, hiçbir şeyin eskisi gibi cereyan etmeyeceğini hemen herkes dillendiriyor. Bu da Şam-ı Şerif Konferansı’nın bir milât olduğunu, tarihin yeni bir başlangıç noktası olarak ortaya çıkacağını ve kıyamet öncesinin en önemli bir dönemeci olarak anılacağını gösteriyor.
Yeni Dünya Düzeni tabirini Troçkist neoconlar slogan olarak kullanıyorlardı. Bütün Batı dillerinde kısaltılmış hali hâlâ kullanılmaktadır. Bildiğiniz üzere bizde de, tarih boyu kulağa hoş gelen bu tabir, “nizam-ı âlem“ olarak farklı zamanlarda kullanılmış. Günümüzde ise bu deyimi daha çok Siyasal İslâmcı çevrelerle bir kısım Türkçü çevreler kullanıyorlar. Huntington’un gözlerinin açık ve ümitsizce gidişi, Neoconların dünya siyasî coğrafyasına şekil veremediklerini göstermişti. Şam-ı Şerif’i hedef alarak dünyanın dört bir yanından; -Avrupa ve Amerika imkânlarını kullandıkları halde- topladıkları yüz binlerce çapulcu ve teröristin yardımları da bu global yıkıcı cereyana “ düzen kurma” fırsatı vermemişti. Zira karşılarında tarih boyunca; barış, kardeşlik ve inancın sembolü olarak yer almış Şam-ı Şerif duruyordu. Kader, dünya barışı ve demokrasinin sembolüne tam altmış beş sene önce aday olmuş Bağdat’ın yerine bugün Şam-ı Şerif’i ikame ediyor.
Dünyayı zaptetme hırsındaki bu dehşetli tahripkâr cereyana karşı ne Bağdat’ın ve ne de Şam-ı Şerif’in tek başlarına dayanamayacaklarını belirtmiştik: Küresel cereyanların ve bir kısım küresel sermayedarlar şirketinin dünya servetine el koymaya çalıştığı bir zamanda ne Şam dayanabilir, ne Washington, ne Berlin ve ne de Paris… Küresel tahribat müttefiklerine karşı, yine küresel işbirliklerine gidecek “barış ve demokrasi” ittifakları durabilir.
Said Nursî’nin 1955’ten sonra; Avrupa ve Amerika’nın da dahliyle kurulmuş Bağdat Paktı (CENTO) hakkında yazdıklarını biliyoruz. Irkçılığa son vermek, Avrupa-Asya arasındaki tarihî çatışmaları sonlandırmak ve semavî dinler çerçevesinde birleştirecek ittifakı gerçekleştirmek, semavî dinlere musallat dinsiz felsefeyi Kur’ân ile tamamen mağlûp etmek, Avrupa’nın da şiddetle muhtaç olduğu İslâm Birliği’ni kurmak ve laikliğin dinsizlik formatındaki uygulamalarını bitirmek gibi en üst düzeydeki insanî prensipler için bütün varlığıyla Bağdat Paktı’nın kuruluşunu selâmlamış ve müteşebbislerini tebrik etmişti.
1955’lerden 2020’lere neler değişti? Herşeyden önce dünya değişti. Amerika gibi neoconlarca esir alınmış bir devletin idarecileri, 11 Eylül’den bu yana yapılanların insanî olmadığını, Afganistan başta olmak üzere çatışma içine soktukları İslâm coğrafyasına müdahalenin yanlış olduğunu ve bilhassa Suriye Savaşı’nın tamamen ülke menfaatine zıt bir senaryo olduğunu dünyaya ilân ediyor.
Avrupa’da da çok şey değişmiş. Neocon siyasetçilerin maskesini zaman ve tarih düşürmüş. Merkozy’den Macron’a, Karrenbauer’den Von den Leyen’e, İslâmiyet karşıtı Fogh Rassmussen’den yeni NATO sekreteri Jens Stoltenberg’e …Ve, “ biz de varız!” demeye başlayan Doğu Avrupa ülkelerine kadar çok şey değişti. Sarkozy’nin şakirdi Macron, efendisinin Kuzey Afrika’da işlediği cinayeti Kuzey Suriye’de icra etmek istiyor, lâkin kuvveti kalmamış… Almanya Dışişleri bakanı Heiko Maas; Neoconların aleti durumuna düşmüş iki kadın savunma bakanının Suriye ve Irak’ta yaptıkları hataları düzeltmekle meşgul. Hele Bağdat’ta Avrupa adına şahin kesilen İngiltere’nin hâli ise, tarihinin en zelil mevsimine girişini haber veriyor. Sömürgecilik, eşkıyalık, emperyalistlik ve servetine servet katacak yeni oyunculuk imkânlarını Brexit ile birlikte kaybetti Londra…
CENTO‘da dünya barışı ve demokrasi için masaya oturanlara yeni ortakların katılacağını ve Şam-ı Şerif’te masanın biraz daha geniş tutulacağını da gözlemliyoruz. Mesihi bir refleksle veya Troçkist’lere olan adavet ve intikam duygusuyla Şam-ı Şerif’i müdafaa eden Rusya’nın yanı sıra Orta Asya adına Kazakistan ve belki Çin de konferansta yerini alacak… Bölge ülkelerinin bağımsız ve asıl üye olacakları bu konferansta, altmış veya seksen sene öncesinin vesayet ve vekâleti de asla olmayacak. Daha çok hürriyet, daha çok demokrasi ve sosyal adaletin esas olacağı yepyeni bir dünya şûrâsı toplanacak Şam-ı Şerif’e…
İnşaallah…