1987 yılında Kuveyt Dil Okuluna kayıt yaptırmıştım. Çat-pat da olsa derdimi anlatacak kadar Arapça konuşunca, benimle mukabeleyi yapan Filistinli Nebil Hoca: “Suna Hanım! Arapça konuşabildiğini görüyorum. Nasıl öğrendiğini sınıftaki arkadaşlarına anlatır mısın?” diye sormuştu. Ben de, “Hocam mutfağımdaki radyodan öğrendim!” demiş ve dünyanın dört bucağından gelen sınıf arkadaşlarıma, kem-küm ederek de olsa “Dil öğrenmede radyonun önemi” başlıklı bir kaç cümlelik bir seminer vermiştim!..
Şaka bir tarafa; hakikaten de, bana Arapça öğreten ilk muallim mutfağımdaki radyo olmuştur. Yıllardır mutfağıma girer girmez radyomu açarım. Radyomun ibresi, Kuveyt Kurân-ı Kerîm Radyosu’nun yayın yaptığı frekans üzerindedir dâima.
24 saat yayın yapan ve sunduğu kaliteli programlar yüzünden dünyanın bir çok yerinden takipçileri bulunan radyonun yaptığı Kur’ân-ı Kerîm yayınından Kur’ân okumalarımı düzeltiyor, fasih Arapça ile yapmış oldukları söyleşi programlarından da bir çok faydalı bilgi ediniyorum. Yürüyüşe çıktığımda veya araba kullandığım zaman da çoğu zaman aynı radyoyu dinliyorum.
Geçenlerde, yürüyüş yaparken radyonun “Tebâşîrüs-Sabâh/Sabah müjdeleri” adlı programını dinliyordum. Risale-i Nurlarda da bahsi geçen “Tahkîki iman ile taklidi iman” arasındaki farkı güzel bir hikâye ile anlattılar. Çok hoşuma giden bu hikayeyi kıssadan hisse almak niyetiyle sizlerle de paylaşmak istiyorum:
Efendim memleketin birinde, talebeleri tarafından çok sevilen bir hocaefendi varmış. Bu hocanın bir papağanı varmış. Hoca papağana ‘Lâ ilâhe illallah’ demeyi öğretmiş. Papağan gece-gündüz başını sağa sola sallayarak ‘Lâ ilâhe illallah’ deyip dururmuş. Tabi hocaefendi buna hem çok sevinir, hem de gurur duyarmış. Öyle ya; milletin kuşları çik.çik..çik diye öterken, hocanın papağanı ‘Lâ ilâhe illallah’ diye zikredermiş.
Hoca gururlanmasın da kim gururlansın! Bir gün hocaefendi ağlaya ağlaya sınıfa girmiş. Çok sevdikleri hocayı hüzünlü gören talebeler: “Hocam ne var, niye ağlıyorsunuz?” diye sormuşlar. Hocaefendi cevap veremediği gibi, iyice hıçkırıklara boğulmuş!
Ne yapacaklarını şaşıran talebeler: “Hocam ne olur söyleyin. Yapacağımız bir şey varsa yapalım” demişler. Talebelerin yalvarmaları karşısında dayanamayan Hoca, “Papağanım öldü” demiş. Bunu duyan talebeler: “İlâhi Hocam, hiç buna ağlanılır mı! Ölürse ölsün; biz size yeni bir papağan alırız” demişler.
Hoca: “Ben papağan öldü diye ağlamıyorum; ölüş şekline ağlıyorum. Ona “Lâ ilâhe illallah” demeyi öğretmiştim. Kedi ona saldırınca, can havline düşerek çırpınıp çırpınıp durdu. Lâkin; aklına “Lâ ilâhe illallah” demek gelmedi. Demek ki benim öğrettiğim bu söz kalbine girmeyip sadece dilde kalmış. Papağan peygamberlerin söylemiş olduğu kelime-i tayyibe’ olan bu güzel kelimeye yürekten iman etseydi, ölüm anında da aklına gelecek ve “Lâ ilâhe illallah” diye diye ölecekti. Ya da, Allah kendisine ömür vermişse kurtulacaktı” demiş.
Evet; hayattaki en yüce gâyemiz, tahkiki imanı elde etmek ve insanların da bunu elde etmeleri için var gücüyle çalışmak olmalı. Aksi takdirde, imanımız sadece dilde kalıp yüreğe inmez; bu da tam manâsıyla bir felâket olur!
“İleride genç bir grup ortaya çıkacak. Bunlar Kur’ân’ı okuyacaklar, ancak, okudukları gırtlaklarından aşağıya geçmeyecek. Onlardan bir grup çıktıkça kökleri kazınacaktır.” (Hadis)
Rabbim cümle mü’minleri kötü sondan korusun. Bizleri iman üzere yaşatsın ve iman üzere öldürsün. Amin.
“Allahümmec’al hayra umurî âhirahû ve hayra amelî havâtimehû ve hayra eyyâmî yevme elkâke fîhi” (Hadis)
“Allah’ım! Ömrümün en hayırlı ânını sonu, amelimin en hayırlısını son amelim ve günlerimin en hayırlısını ise sana kavuştuğum gün kıl!”
Not: Kuveyt Kur’ân-ı Kerîm radyosunun internet bağlantısı.
http://www.watchfomny.com/Video/Arabic-Radio/Radio-Kuwait-Quran/Radio-Kuwait-Quran.htm#.Uq_4jVeIpjo