Hukukî değil, siyasî operasyonlara dönüşen muhalefet belediyelerine devam eden baskın ve tutuklamalara vatandaşların ciddi tepki gösterdiği, “yüzde 75’inin millet irâdesinin gasbedildiğini düşündüğü” anketleriyle ve ülke çapında yaygın geniş gösterilerle meydanda.
Aslında, “19 Mart operasyonu”nun “görevlendirilmiş” birkaç savcı, yargıç ile bazı gazeteciler ve trollerle yürütülmesi; başta iktidar partisi teşkilâtlarının hatta Meclis grubunun yeterince sahip çıkmaması operasyonların “iktidar çevreleri”nde de netice alıcı görünmediğini ortaya koyuyor.
Bu endişe ile “operasyonlar”a “meşruiyet” kılıfı geçirmek için daha iddianâmleri hazırlanmadan, soruşturmaları yapılmadan, yargı kararı olmadan Cumhurbaşkanı ile “yandaş medya” peşinen siyasî rakipleri “suçlu” ilân ediyor. İletişim Başkanlığı kendini mahkeme yerine koyarak tek tek suçlarını sayma çarpıklığını sergiliyor.
MUHALEFETE “DÜŞMAN HUKUKU!”
Belli ki bir tek Cumhurbaşkanı’nın şahsına bağlanmış “siyaset”in her an çökebileceği endişesiyle gittikçe “totaliterliğe” dönüşen “otoriter rejim”in akıbetine inanmayan AKP seçmeni de kendini riske atmıyor.
Görünen o ki aynı zarfa konulup aynı sandığa atılan dört oy pusulasından bir tek AKP adayının kaybedip İmamoğlu’nun seçildiği “İBB Başkanı pusulası”nın iptaliyle tekrarlanan seçimlerde 13 bin farkın 800 bine, ardından bir milyona çıkarmasından çekiniliyor.
Ya da bütün devlet imkân ve araçlarının tepe tepe kullanılmasına, onca sandık ve seçim hilelerine ve itiraflı sahte videolu iftiralara rağmen “millet ittifakı” adayı Kılıçdaroğlu’nun yüzde 52’ye 48 oy almasındaki -gerçekte tam tersi- akıbetten korkuluyor.
Bu yüzden “iktidar cephesi”, onca yalan-dolan propagandanın, yaygaranın koparıldığı 15 Temmuz Hâdisesi bahaneli “OHAL” gölgesinde dayatılan 16 Nisan 2017 referandumunda 2.5 milyon “mühürsüz”-“geçersiz” oyun Anayasaya ve seçim kanunlarına aykırı olarak “geçerli” sayılması benzeri oyunların artık kâr etmeyeceği kâbusunda.
Sonuçta, seçim ve sandık hilelerinin, devlet imkânlarının hoyratça istimalinin de artık arada açılan farkın kapatamayacağı gerçeğiyle haktan ve hukuktan yoksun siyasî operasyonların akıbetsizliğini “iktidar mahfilleri” farketmiş durumda. Bile bile bunca haksızlığın ve hukuksuzluğun sandığa yansıyacağını yaşanan hadiselerden dolayı biliyor.
Yolsuzlukların, yoksulluğun, yasakların daha da derinleştiği vetirede hegamonik parti modeline rağmen seçmen tabanının gerçeği görmesine karşı iktidardakilerin canhıraş çırpınışı o yüzden. Bundandır ki iktidar seçmeninin bu gerçeği görmesine karşı, Saray iktidarı muhalefete âdeta savaş açmış; tam bir iz’ansızlıkla “düşman hukuku”nu bile reva görmüyor!
“EFKÂR-I UMUMİYEYİ İĞFAL...”
Anlaşılan, iktidardakiler bütün bu komploların da yetmeyeceğini, bir defa daha iktidara taşımayacağını bildiğinden, özellikle “süreç” üzerinden “Anayasa değişikliği” perdesinde DEM tabanını arkasına almada emin olmadığından göstermelik seçimler” peşinde. Hep iktidar partisinin, hep Saraydaki başkanlara, krallara, sultanlara yüzde 80-90’larla “kazandırıldığı” göstermelik şeklî seçimler peşinde; çünkü başka yolu kalmamış.
Bu arada ağır ekonomik kriz daha da derinleşiyor, kamu kurumları daha da çürüyor, siyaset bütünüyle yozlaşıyor, toplum dejenere ediliyor. Pompalanan uyduruk yanıltıcı dehşetli cerbeze ve çarpıtmalarla algı operasyonlarıyla gerçekler tersyüz ediliyor.
Bediüzzaman’ın beyanıyla, “tehditlerle, korkularla, hilelerle, efkâr-ı âmme [kamuoyu] başka bir mecraya çevriliyor; muhakeme-i akliye [milletin akıl yürütme melekesi] kapatılıyor.” Ve “Fırkaların taraftarane ve garazkârane münakaşatı ve gazetelerin belâğat yerine mübalâğat ve yalan ve ifratperverâne keşmekeşleri, aldatmaları, cerbezeleri [demagojileri] ve mugalâtalarıyla [safsatalarıyla, yanılmalarıyla] efkâr-ı umumiye [kamuoyu] iğfal olunuyor.” (İşârâtü’l-İ’caz, s. 164; Divan-ı Harb-i Örfî, s. 44-51)
Ama artık işe yaramıyor; zira “yolun sonu görünüyor” ve kumpaslar artık bu “son”u durduramıyor…