Ölümün ardından hayırla hatırlanmak Rabbimizin verdiği nimetlerdendir.
Ahirete uğurladığımız Kutlular Ağabeyi birkaç satır ile de olsa yâd etmek gönül borcudur.
Celâlin içinde cemalin nasıl tecelli ettiğini gösteren parlak bir ayna gibiydi Kutlular Ağabey. Sert görünümünün altında derin bir şefkat saklardı. Rahmetli babamın dilinden düşürmediği isimlerden biriydi.
CELÂL İÇİNDE CEMAL TECELLİSİ
Annem ve babam memuriyet dolayısıyla Anadolu’da vazife alınca, babaannemin yanında ilkokul eğitimimi tamamladım. Öylesini uygun görmüşlerdi. Babamın arkadaşları “valide sultan”ı zaman zaman ziyaret eder, kısa bir sohbetin ardından kırmızı kitaplardan okur giderlerdi. Takım elbiseli, her daim temiz ve bakımlı gelen bu baba dostları Ahmet Aytimur ve Mehmet Emin Birinci Ağabeylerdi. (Birinci Ağabey ekmeği ya da pidesi ile gelir, bazen yemeğe ya da iftara kalır konuşur, konuştururdu.) Okunanlardan hiçbir şey anlamaz, ama babaannemin omzuna yaslanır masal dinler gibi dinlerdim. Saygı ve muhabbeti hak eden iyi insanlardı, onlar çocuk zihnimde… Lise yıllarımda babaannem vefat etmiş, annem ve babam artık İstanbul’a gelmişlerdi. Ebe-hemşire olarak o zamanki Süleymaniye Doğum Hastanesi’nde çalışan annem bugün artık bir genç hanım, genç beyefendi olan birçok kardeşlerimizin de ebesidir. O yıllarda ciddî bir sağlık problemi yoksa hastaneden ziyade evde doğum tercih edilirdi. Annemin ebesi olduğu bebeklerden biri de Kutlular Ağabeyin küçük kızı Rümeysa idi. Sevgili Nevin Ablamızı ve bebeği kontrole gittiğinde bir gün annemin peşine ben de takılmıştım. Kuriş apartmanında kapıyı Kutlular Ağabey açmış, içeriye hanımının yanına götürmüştü bizi. “Ne kadar sert-ciddî biri” diye düşündüğümü hatırlıyorum bir liseli olarak. Evleri ne kadar sade, Nevin abla ne kadar nezih, ne kadar asîl ve lâtifti dün gibi hatırlarım. Üniversiteli olup da dersanedeki ablaların programlarına dahil olduğumda önceden alınan randevularla Kıztaşı’ndaki evlerine konuk olur Risale-i Nur ve gündem ile ilgili sorularımızı yöneltirdik. Sabırla hepsini cevaplar, her defasında evlerinden rahatlayarak çıkardık.
Hasbelkader başörtüsü meselesinden dolayı çok sevdiğim öğretmenlik mesleğinden ayrıldığımda hem işim, hem eşim konusunda da Nevin abla ile birlikte desteğini unutmak mümkün değil. Hakeza Cennet kuşu olduğuna inandığım sevgili Vildan’ın o ciğersuz vefatını duyduğumda hemen evlerine gittiğimde anne baba olarak yaşadıkları hüzne şahit olmak unutulur mu?
Kutlular Ağabeyin dünyamdaki izdüşümü neşriyat hizmetindeki ciddî muhatabiyeti, gençlerle kurduğu canlı iletişim, verdiği sözü her şartta tutması, çalıştığı kişilerle ciddî meşveret, işini her safhada ciddi takip etmesidir. Ve tabi ki ölçülü gülüşüyle süslenen mizah anlayışı. Kutlular Ağabey talebimiz üzerine Nevin Ablamızla birlikte hanımlara da yönelik sohbetler yapardı. Sorularımız karşısında gazeteyi yeterince okumadığımıza hükmetmiş olmalı ki Nasreddin Hoca’ya atfen sık verdiği bir misal vardı. “Keçiboynuzunu sever misiniz?” sorusuna muhatap olan Hocanın “Bir damla bal için bir okka odunu kemirmeye gerek yok” cevabını vermesi gibi “Basını ve gündemi sizler için tarıyoruz ve hazmedilmiş tahlillerle, sizlere bal gibi, süt gibi sunuyoruz. Başka gazeteleri keçiboynuzu gibi takip etmenize gerek yok” deyip bizleri tebessüm ettirirdi.
Onun hizmetteki yerini dolduracak tek şey şahs-ı maneviyi temsil eden istişare sistemini iman hizmetinin her safhasında ve şahsî hayatımızda ciddî oturtmaktır.
Dünya imtihanında başka da çıkar yol yoktur!