Doğu Karadeniz ağzıyla adamın yaptığını söylemiyorum; adamın (insan) yapay bir mamul haline getirildiğini söylüyorum.
Yapay zekâyı ilk defa çok yakın bir tarihte kullandım. YZ'nin kullandığı dil son derece soğuk ve mekanik ayrıca son derece keskin ve köşeli olduğu tek konu: Her ama her durumda bir kesinlik yargısından kaçınmasıydı. İlk defa kullanmama rağmen YZ'nin dili bana hayli tanıdık geldi.
İlk gençliği iki binlerin ilk on yılına rast gelen biri olarak muzdarip olduğum bir meseleydi. Her tarafta sürekli “göreceli” ve “kime göre neye göre” diyerek dolaşan insanlar vardı. Çok şükür genellikle fular ve bağa gözlüğün eşlik etmediği bu entelektüel görünme çabası, bu haliyle kısa sürdü, ama sanki o kadar çok “göreceli” denmiş ki, bu bir dua olarak kabul edilmiş gibi gittikçe daha “göreceli” sohbetlerle çevrilir olduk. Kişiler değil, ama sohbetler öyleydi. Kişiler sahip oldukları kanaatin muhtevasını açıkça ortaya koymak yerine, “göreceli” bir üslupla sürekli değerlendirme dışı tutuyor, sadede bir türlü gelinemiyor, âdeta bir bulutun içinde yürüyor, canımızı yakacak hiç bir şeye çarpmıyor ancak nefes almakta zorlanıyor, ya hiç bir şey görünmüyor ya da puslu, belirsiz görünüyor, belirsizliklerle dolu bir atmosfer içinde, kendimizi ne kadar var hissediyoruz, çevremizi ne kadar algılayabiliyoruz belli değildi. Bu ise veri ve enformasyon pompalama konusunda en geniş imkânlara (tv, arama motoru, sosyal medya platformu, işletim sistemi ve tüm bunlara sahip olabilecek büyük sermaye) sahip olanların indî ve kısır gerçekliklerinin, diğer gelenekli ve münbit fikirlerin “görecelik” gazıyla felç edilerek etkisiz kaldığı bir ortamda rakipsiz hale gelip, bütün o “görecelik” ekranına rağmen ironik bir biçimde âdeta “kanonlaşması” sonucunu doğurdu. Zira en çok veriyi kim giriyor bunu en çok kim yayabiliyorsa, bütün “göreceliğe” rağmen zımnen onunki (açıkça öyle denmese de) tek doğru kabul ediliyor, kişisel görüşler, kişilikler ve gittikçe kişiler silikleşiyordu.
Bu durum bir yapaylık sonucunu doğuruyor. Dijital enformasyon devrimiyle, o kadar çok insan o kadar çok düzensiz veri alımına maruz kaldı ki; bunun ağırlığı altında (kafanı teftiş etsen, malûmatın içinde ne kadar lüzumsuz, faydasız, ehemmiyetsiz, odun yığınları gibi câmid şeyleri bulursun) kendi sesini duyamaz, sıhhatli bilgiyi ayırt edemez oldu. Bu ise aşağı yukarı yapay zekânın yaptığı şeydir. Sadece kendine girilen verilerle çalışan, vicdanî kanaate sahip olmayan (fakat, veriler arasında bir değer hiyerarşisi kurmasa da en azından kendi içinde tutarlı değerlendirebilen) yapay zekâ dilinin bana bu yüzden aşina geldiğini fark ettim. Dijital yapay zekâdan çok önce, değerli verileri “kıymetsiz odun yığınları” altında belirsizleşmiş, veri ve uyaran bombardımanı altında âdeta organik birer yapay zekâ haline gelen insanlar suretinde YZ zaten ortaya çıkmış.