“Bestseller” en çok baskı yapan, en çok okunan kitaplar için kullanılan bir ifadedir.
Edebiyat tarihinde yüzlerce baskı yapmış, binlerce kişi tarafından okunmuş eserler vardır. Bunların yazarları, toplumda ilgi, itibar ve saygı ile karşılanır, vefat ettiği zaman da hürmet ve hasretle yâd edilirler. Bu açıdan baktığımız zaman, Risale-i Nur, bestsellerin başında gelir. Hiç bir fânînin yazdığı bir eser, bu kadar çok baskı yapıp, bu kadar insan tarafından okunmamıştır. Yüz yıldan beri de, milyonlarca insan tarafından her gün okunmakta ve kıyamete kadar da okunmaya devam edecektir. Böyle bir eser ve bu eserin müellifi bir Batı toplumunda olsaydı, onu yere göğe sığdıramazlar, ne kadar edebiyat ödülü varsa ona layık görürler, o eser ve müellifi ile iftihar eder, onu millî kahraman ilân ederlerdi.
Risale-i Nur öyle bir eser ki, yazılışı, muhafaza edilmesi, neşredilmesi, başlı başına bir keramettir. Dinî eser yazmanın yasak olduğu, kağıt bulmanın zor olduğu, okuma yazma bilenlerin az olduğu bir devirde, altı bin sayfalık bir külliyatı el yazmasıyla altı yüz bin nüsha yazdırıp neşretmek, hiç bir esere nasip olmayacak bir muvaffakiyettir. Aynı zamanda tarihte eşi görülmemiş bir okuma yazma seferberliğidir.
Risaleleri çoğaltanların bir çoğu âmi insanlardı. Yani okur yazarlıkları yoktu. Altında mum yanan bir cam parçası üzerinde, yazılmış bir sayfayı koyarak kopyalama yöntemi ile yazıyorlardı. Bu şekilde yaşlı, çocuk, kadın erkek herkes bir kâtip olmuş, gece gündüz risale yazıyorlardı. Isparta’nın Sav köyünde, her evde eli kalem tutan herkes risale yazıyordu. Onun için bu köye, “Bin Kalemli Sav Köyü” denilmişti. Bu arada yazarken okuma yazma öğrenen pek çok insan vardı. Böyle bir okuma yazma seferberliğinin dünyada bir örneği yoktur. Bediüzzaman, kendi yazısının güzel olmadığını, çok yavaş yazdığını belirterek, kendisi hakkında şöyle diyor: “Hüsn-ü hattım yok, yarım ümmiyim, bir saatte ancak bir sayfayı çok noksan yazımla yazabilirim.” (Tarihçe-i Hayat)
Evet, kendisi güzel ve seri bir şekilde yazamadığı halde, Cenab-ı Hak ona öyle kâtipler gönderiyor ki, konuştuğunu hızlı bir şekilde, bugünkü mahkeme kâtipleri gibi aynen kağıda geçiriyorlardı. Daha sonra kendisi tarafından tashih edilen sayfalar, yukarıda bahsettiğimiz kopyalama yöntemi ile bir çok kalem tarafından çoğaltılıyordu.
Jandarma tarafından sık sık baskınlar yapılıp Risale-i Nur bulunduran ve yazanların karakollarda işkence gördüğü bir devirde, böyle bir muvaffakiyet, eşsiz bir inkılâp olarak tarihe geçecek olaydır. Nitekim dünyaca meşhur Sosyolog Şerif Mardin, “Bediüzzaman okuma yazma bilmeyen bir nesli okur yazar yaptı” diyor, böylece Bedüzzaman’ın hakkını teslim ediyordu.