Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 04 Nisan 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Dördüncü Babil



Babil Kulesinin çöküşüyle birlikte insanların birbirlerinin dilini anlamamaya başladığı ve dil farklılığın oradan doğduğu ileri sürülür. İkinci Babil hadisesi de özellikle de İslâm dünyası için milliyetçilik, ulus devlet ve dil ve kavram bağlamında Fransız Devrimidir. Ortak dili ve anlayışı yok etmiştir. Fransız devrimiyle birlikte hem kan, hem de dil milliyetçiliği başlamış ve dinî kavramların yerini seküler kavramlar alarak kavimler ve milletler arasında iletişimsizlik başgöstermiş veya artmıştır. Frenkmeşreplik modern cahiliyet şeklinde tezahür etmiştir. Aynı dili kullansalar bile kimse kimsenin dilini anlamamaya başlamış ve bunun sonucunda kör bir döğüş meydana gelmiştir. Fransız Devriminin getirdiği rüzgârın etkisiyle Birinci Dünya Savaşı’nda üç imparatorluk dağılmış, yerle bir olmuştur. Bunlardan birisi, Osmanlı İmparatorluğu, ikincisi Romanovlar Hanedanlığı veya Çarlık Rusyası ve üçüncüsü de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’dur. Bu itibarla, hem Türkiye Cumhuriyeti ve inkılapları, hem de Sovyetler Birliği Fransız devriminin bir uzantısı ve ikinci Babil kulesinin yıkılmasının sonuçları arasındadır.

Babil Kulesi’nin çökmesi aslında bir cihetle Seddi Zülkarneyn’in çökmesi anlamına gelmektedir. Üçüncü Babil Kulesi’nin çöküşü de Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması ve kavimlerin bu yıkıntı ve çöküntü altında kalmasıdır. Maalesef Churchill eliyle İngiliz İmparatorluğu Ortadoğu’da Osmanlı’ya karşı Fransız Devrimi projesini yani uluslaştırmayı uygulamıştır. Bunun sonucu olarak Ortadoğu ulus devletlere bölünmüştür. Halbuki Magmahon, Şerif Hüseyin’e böyle söz vermemişti. Karizmatik liderden çok krizmatik lider tipini andıran Bush ise İngilizlerden sonra ulus devletler meyanında oluşan Dördüncü Babil Kulesini yıkmakla meşgûldür. Bush da Churchill’in yerine oynayarak Kürtler üzerinden etnik politika, Şiiler veya Sünniler üzerinden de mezhep politikası gütmektedir. Dördüncü Babil’i yıkmanın araçları da bunlardır. Dördüncü Babil Kulesi’ni yıkmak için Bush’un elinde Churchill’den farklı olarak bir de mezhepcilik/taifiyye balyozu veya kazması vardır. Churchill Bush’un hilafına mezhepçilik fayı ile oynamamıştır. Ama Dördüncü Babil Kulesi emin olun (inşallah) yıkılmayacak yerine Osmanlı’nın veya müşterek devletin yeni bir biçimi olan yeni Seddi Zülkarneyn ikame edilecektir. Dördüncü Babil’i yıkma planı Irak’ta geri tepmiş ve geri tepecektir. BOP eteğini rüzgâra vermiştir.

***

Bediüzzaman farklı kavramların nasıl bir kavramlar Babili veya yıkıntısını meydana getirdiğini Mektubat adlı eserinde şöyle ifade eder: “Hem bizde, iptida-yı Hürriyette, Babil Kalesinin harabiyeti zamanında ‘tebelbül-ü akvam’ tabir edilen teşâub-u akvam ve o teşâub sebebiyle dağılmaları gibi, menfî milliyet fikriyle, başta Rum ve Ermeni olarak pek çok kulüpler namında sebeb-i tefrika-i kulûb, muhtelif mülteciler cemiyetleri teşekkül etti. Ve onlardan şimdiye kadar ecnebîlerin boğazına gidenlerin ve perişan olanların halleri, menfî milliyetin zararını gösterdi. Şimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebî tahakkümü altında ezilen anâsır ve kabâil-i İslâmiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabanî bakmak ve birbirini düşman telâkki etmek öyle bir felâkettir ki, tarif edilmez. Adeta bir sineğin ısırmaması için, müthiş yılanlara arka çevirip sineğin ısırmasına karşı mukabele etmek gibi bir divanelikle, büyük ejderhalar hükmünde olan Avrupa’nın doymak bilmez hırslarını, pençelerini açtıkları bir zamanda onlara ehemmiyet vermeyip, belki mânen onlara yardım edip, menfî unsuriyet fikriyle şark vilâyetlerindeki vatandaşlara veya cenup tarafındaki dindaşlara adâvet besleyip onlara karşı cephe almak, çok zararları ve mehâlikiyle beraber, o cenup efradları içinde düşman olarak yoktur ki, onlara karşı cephe alınsın. Cenuptan gelen Kur’ân nuru var; İslâmiyet ziyası gelmiş; o içimizde vardır ve her yerde bulunur. İşte o dindaşlara adâvet ise, dolayısıyla İslâmiyete, Kur’ân’a dokunur. İslâmiyet ve Kur’ân’a karşı adâvet ise, bütün bu vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhreviyesine bir nevi adâvettir. Hamiyet namına hayat-ı içtimaiyeye hizmet edeyim diye iki hayatın temel taşlarını harap etmek, hamiyet değil, hamâkattir!

Dördüncü Mesele: Müsbet milliyet, hayat-ı içtimaiyenin ihtiyac-ı dahilîsinden ileri geliyor. Teâvüne, tesanüde sebeptir; menfaatli bir kuvvet temin eder, uhuvvet-i İslâmiyeyi daha ziyade teyid edecek bir vasıta olur.

Şu müsbet fikr-i milliyet, İslâmiyete hâdim olmalı, kale olmalı, zırhı olmalı; yerine geçmemeli. Çünkü İslâmiyetin verdiği uhuvvet içinde bin uhuvvet var; âlem-i bekada ve âlem-i berzahta o uhuvvet bâki kalıyor. Onun için, uhuvvet-i milliye ne kadar da kavî olsa, onun bir perdesi hükmüne geçebilir. Yoksa onu onun yerine ikame etmek, aynı kalenin taşlarını kalenin içindeki elmas hazinesinin yerine koyup, o elmasları dışarı atmak nevinden ahmakane bir cinayettir.

İşte, ey ehl-i Kur’ân olan şu vatanın evlâtları! Altı yüz sene değil, belki Abbasîler zamanından beri, bin senedir Kur’ân-ı Hakîmin bayraktarı olarak bütün cihana karşı meydan okuyup Kur’ân’ı ilân etmişsiniz. Milliyetinizi Kur’ân’a ve İslâmiyete kal’a yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müthiş tehacümatı def ettiniz. Ta şimdi Avrupa’nın ve frenkmeşrep münafıkların desiselerine uyup, şu ayetin (Allah, sevdiği ve Kendisini seven ve mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı izzet sahibi, Allah yolunda cihad eden bir topluluk getirecektir - Maide Suresi: 54) evvelindeki hitaba masadak olmaktan çekinmelisiniz ve korkmalısınız” (Mektubat, s. 311).

***

Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi Fransız Devriminin kavramları bizi bozar. Babil’i yıkar. Ona karşı reçete yeni bir Sedd-i Zülkarneyn’i ikame etmektir. Mısırlı filozof Tevfik Tavil’in dediği gibi: “İngilizler gitti yerlerine yadigâr olarak kavramlarını bıraktı....”

İngilizler de bize karşı Fransız Devriminden aldıkları kavramları ödünç olarak kullandılar. Şimdi Kudüs’ü ya da Babil’i yeniden kurma vakti. Bunun için de Babilleştirme veya Babil’i yıkma çığırı ters yüz edilmelidir.

04.04.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (03.04.2007) - Yaz savaşı

  (02.04.2007) - Medinetü'z Zehra'nın akibeti

  (01.04.2007) - İdeolog ve dai't duat

  (30.03.2007) - Cüce liderlerin dünyasında

  (29.03.2007) - Münzir ile Nasır

  (28.03.2007) - Knesset ‘goyim’lerin Kâbe’si mi?

  (27.03.2007) - İlerlemeci ideoloji

  (26.03.2007) - Pozitivist tarih anlayışı

  (25.03.2007) - Manevi birliğimizin harçları

  (23.03.2007) - Telif ve teskin edici

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004