Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 04 Nisan 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Süleyman KÖSMENE

Büyük günah işleyen kâfir olur mu?



İbrahim Demir:

*“Büyük günah işleyen kâfir olur mu? Günahkâr birisine karşı nasıl davranmalıyız?”

İsim vermeyen okuyucumuz:

*“Büyük günah işleyenin nikâhı gider mi?”

Günahlar kalbimizin, ruhumuzun ve içimizin dışa vurmayan yaralarıdır. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, “işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren herbir şüphe, kalp ve ruhumuza yaralar açar.”1

Hazret-i Eyyûb Aleyhisselâm’ın yaralarından çıkan kurtlar nasıl onun kalbine ve diline ilişmişlerse; bizim işlediğimiz günahlardan gelen yaralar ve bu yaralardan meydana gelen vesveseler, şüpheler ve tereddütler de, imanın mahalli olan kalbimizin içine ilişip imanımızı zedelemekte ve imanın tercümanı olan dilimizin yüksek zevkine ilişip, Allah’ı zikretmeye ve tefekkür etmeye karşı soğukluk vermektedir.

Saîd Nursî Hazretlerine göre, ısrarla işlenmeye devam edilen günah, kalbe işleyip siyahlandıra siyahlandıra, iman nurunu çıkarıncaya kadar kalbi katılaştırıyor. Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol vardır. Her günah, istiğfar ile tövbe ile Allah’a sığınmakla derhal imha edilmediği takdirde, kurt değil, belki küçük bir manevî yılan olarak kalbi ısırmaya başlamaktadır.

Söz gelişi, utandıracak bir günahı başkasının bilmesinden çekindiği için gizli işleyen bir adam, meleklerin ve ruhların varlıklarını ve kendisini görmekte olduklarını kabul etmek istemeyecektir. Onların varlıklarını inkâr etmeye karşı içinde bir arzu uyanacaktır. Böyle bir arenada iken, meleklerin varlıklarıyla ilgili küçük bir emare ve şüphe bulsa, büyük bir delil gibi sarılacak ve inkâr noktasına geliverecektir.

Yine meselâ, Cehennem azabını netice veren bir günahı işleyen bir adam, Cehennem azabı ile korkutuldukça, önüne iki yol açılacaktır: Ya istiğfar ile Cehenneme karşı korunacak, ya da Cehennemin varlığını inkâr edecektir. Eğer nefsi fazla ağır basar ve istiğfar etmez ise, bütün ruhuyla Cehennemin olmamasını arzu etmeye başlayacaktır. İşte bu kendisini–Allah muhafaza—inkâr noktasına kadar götürecektir. Bu durumda elinden tutulmadığı ve Allah’ın rahmeti hatırlatılmadığı takdirde, küçük bir şüpheyi büyük bir burhan sayıp, Cehennemin inkârına yeltenecektir.2

Büyük günah işleyen kâfir olmaz.3 Büyük günah işlemek imansızlıktan gelmediğinden ve dinden çıkarmadığından, büyük günah işleyenin nikâhı da gitmez. Ancak her günah içinde küfre götüren bir yol olduğunu nazara aldığımızda, büyük günahlarla küfür arasında çok ince bir zar bulunduğunu var saymalıyız. Ve eğer bir büyük günah işlemişsek, hiç vakit kaybetmeden pişmanlık duymalı ve Allah’a sığınmalıyız, istiğfar etmeli ve affımızı talep etmeliyiz. Allah kendisine sığınıldığında bütün günahları bağışlayandır.

Bir arkadaşımızın veya komşumuzun bir büyük günah işlediğini öğrendiğimizde asla onu dışlamamalı, kınamamalı, itmemeliyiz. Ona tevbe yolunu hatırlatmak ve bunda etkili olmak istiyorsak, mutlak sûrette “kavl-i leyyin”den ayrılmamalıyız. Nasıl ki, ölmek üzere olan birisinin yanında “lâ ilâhe illallah” kelime-i tevhidi hatırlatılır; fakat reddedebileceği nazar-ı itibara alınarak, “Bunu söyle!” denilmezse; büyük günah işlediğini gördüğümüz ve tevbe yapmasını arzu ettiğimiz bir dostumuza kırıp dökerek, rencide ederek, küçümseyerek ve kınayarak bu günahtan vazgeçmesini ve tevbe etmesini söylememiz doğru olmaz. Çünkü dostumuz tövbe etmeye muvaffak olmadığı takdirde, işlemeye devam ettiği günahı haram kılan dînimize karşı soğukluk veya inkâr hissine kapılabilir; bu da—maazallah—onu küfre yaklaştırabilir.

Eğer günah işleyen birisine tövbe noktasında bir iyilik yapmak istiyor isek; muhakkak şefkatle yaklaşmalı, tatlı dil ve tevazu ile iletişim kurmalı, alçakgönüllülükle kalbine girmeliyiz. Kınayıcı bir üslûp kullanmaktan kaçınmalıyız. Unutmamalıyız ki, atalarımızın, “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” sözünü uygulayabileceğimiz en hayırlı alan, hiç şüphesiz “tebliğ” alanıdır.

Dipnotlar: 1- Lem’alar, s. 14 2- Lem’alar, s. 15 3- Lem’alar, s. 80

04.04.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (03.04.2007) - Muhtelif sorular

  (02.04.2007) - Risâle-i Nur'da Celâlî ve Cemâlî isimler

  (01.04.2007) - Risâle-i Nur'da Celâl ve Cemâl tecellileri

  (31.03.2007) - Allah için yaşamanın kerâmeti

  (30.03.2007) - Hazret-i Muhammed (asm) olmasaydı...

  (29.03.2007) - Ev sahibi-misafir ilişkileri

  (28.03.2007) - “Barış” ibadetini ihmal etmeyelim

  (27.03.2007) - Manevî hastalıklarımız ve çareleri

  (26.03.2007) - Denk bir nasip ararken

  (25.03.2007) - Kısa.. Kısa...

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004