“Ben cinleri de, insanları da, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”1 buyurur bir âyetinde Rabbimiz.
İnsanın ilk görevi Yaratıcısını tanımak, sonra da kulluk, yani emirleri istikametinde ömür sürmektir.
Biz bile ürettiğimiz bir makineyi maksadına uygun şekilde kullanmak istemiyor muyuz? Tersi hareket ettiğimizde makinenin bozulması için yeterli oluyor.
Allah da yarattığı insan denilen canlı makineyi önce Kendisini tanımamız, sonra da emirleri dairesinde ömür sürmemiz için yaratmıştır.
Allah’ın varlığı ve birliği hakikati kelime-i Tevhid’le, yani Lâ ilâhe illallah’ta ifadesini bulur. Bütün peygamberlerin en büyük emeli insanların bir olan Allah’a inanmalarıydı. En üstün söz ve hakikattir bu kelime. Bunu da Efendimiz (asm) “Ben ve benden önceki peygamberlerin en üstün sözü, bir olan, eşi, ortağı bulunmayan Allah’tan başka ilâh yoktur ikrarıdır”2 hadisleriyle ifade eder.
Yolda bir bedeviye rastlıyor, “Bu bir bedevî! Ne anlar!” demeden ona Allah’ın varlığını, birliğini, kendi peygamberliğini anlatıyor, gerektiğinde mucize gösteriyor, kurtuluşuna vesile oluyordu.
Diğer peygamberlerin olduğu gibi Efendimizin (a.s.m.) bütün çırpınışları bunun içindi. Medenî, bedevî, fakir-zengin ayırt ekmeksizin herkese bu yüce hakikatlerden bahsediyordu. Çile ve ıztırap da çekse, sıkıntı da verilse, kötülüklere de maruz kalsa yine onların kurtuluşlarını isterdi.
Nitekim yaptıkları edepsizlik sebebiyle Tâif’ten acı, keder ve üzüntüyle dönen Allah Resûlü (a.s.m.), Karn-i Seâlib denilen mevkie geldiğinde Cebrail gelmiş, insanların ona söylediklerini, yaptıklarını Cenâb-ı Hakkın gördüğünü, her istediğini yapmak üzere dağlar meleğini gönderdiğini söylemiş, dağlar meleği de emrine âmâde olduğunu belirtmiş, ne isterse hemen yapacağını, dilerse Mekke’nin iki yalçın dağını birleştirip üzerlerine çöktürüvereceğini söyleyince, Efendimiz (a.s.m.) ise büyük bir sabır ve şefkat örneği gösterip, “Hayır, ben onların soyundan hiçbir şeyi ortak koşmayıp sadece Allah’a kulluk edecek bir nesil yetişmesini diliyorum”3 demişti.
Uhud’da da yaralanıp dişi kırıldığında, Ashabı, düşmanlara lânet etmesini istediğinde de, “Allah’ım, kavmime doğru yolu göster. Çünkü onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar”4 dememiş miydi?
Evet, bütün mesele insanların Allah’a imanın aydınlığı içerisinde huzuru bulmalarıydı.
Dipnotlar:
1- Zariyat Suresi: 56.
2- Muvatta, Kur’ân: 32; Daavat: 122.
3- Buharî, Bed’ul-Halk: 7; Müslim, Cihad: 11.
4- Buharî, İsticabe: 5; Enbiya: 54; Müslim, Cihad: 105.
07.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|