Şimdi onlar neredeler?
Ne iş yapıyorlar?
Böyle sorularla yazıya başlayınca, “kimlerden bahsediyorsunuz” denilebilir. 28 Şubat postmodern darbesinin aktörlerinden bahsediyoruz.
Şimdi bu aktörlerin kimileri halkın tokadını yedikten sonra köşesine çekilmiş, bir kısmı kendilerine yakın gazetelerde yazıyor. Kimileri yurtdışında -kazandıkları paralarla- sefa sürüyor. Ama bu aktörlerin ortak bir yönü var. Onları şimdi kimse hatırlamıyor. Hatırlayanlar da-bütün darbecileri olduğu gibi-hayırla yâd etmiyor.
Geçen Çarşamba günü, Türkiye’nin hatırlamak istemediği bir yıldönümü vardı. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül’den sonra Refahyol hükümetini yıkmak için olmadık entrikalara içine girişilmiş, yalan yanlış bilgi, belge ve çirkinliklerle hükümet yıkılmıştı. Yargı ve medya Genelkurmay’da brifinglere alınmıştı. Çalışma grupları oluşturularak mütedeyyin insanlar fişlenmişti. Şimdi bile devletin hiçbir kurumunun cevaplayamadığı “irtica” konusunda koparılan fırtınadan sonra bu iddia “fos” çıkmış, irtica diye, inanan insanlara sıkıntılar verilmişti. Yeni Asya, o süreçte en büyük takibata uğrayan gazeteydi. Başta gazetemizin İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular olmak üzere 10 yazarımız yargılanmış ve cezalara maruz kalmıştı.
Bu yıl 28 Şubat süreci bir hayli yoğun hatırlandı. Bunun sebebi, “cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşması mı, yoksa genel seçimler öncesi bir ‘hatırlatma’ mı” bunu kestirmek şimdilik zor…
Bu süreçle ilgili geçtiğimiz hafta içinde onlarca görüş söylendi, yazılar yazıldı, protesto eylemleri yapıldı. Üzerinden 10 sene geçmesine rağmen, bu döneme ait perde arkasında kalanlar ancak azar azar da olsa ortaya çıkmaya başladı. Görülen o ki, aydınlanmayı bekleyen çok soru var.
O dönemde aktör pozisyonunda olanlar, dönemin kudretli kişileri, “Beşli çete” lâkaplı sivil örgüt liderleri, hepsi pişmanlıklarını dile getiriyorlar. Ama ne fayda, ülkeye o kadar büyük vakit kaybettirdiler ve zarar verdiler ki, bu kuru özür hiçbir şeyi çözmüyor. Bu dönemde en büyük zararı da, inananlar gördü. Başörtülü öğrencilere, memurlara, inançlı kişilere reva görülen eziyetler, sürgünler, işten çıkarmalar sürecin üzerinden 10 sene geçmesine rağmen hâlâ unutulmuş değil.
* * *
Eminim dikkatinizden kaçmamıştır, bu sürecin iyi neticeler verdiğini, ülkenin ekonomisine faydası olduğunu, milletin faydasına olduğunu söyleyen kimse kalmadı.
Geçen hafta içinde Başkent Araştırma Şirketi tarafından yapılan bir ankette 28 Şubat’la ilgili sonuçlarda dikkate değer neticeler çıktı. “Geçtiğimiz 10 yılı düşündüğünüzde 28 Şubat’ın ülkemiz için faydalı mı zararlı mı olduğunu belirtir misiniz?” şeklinde yöneltilen bir soruya “zararlı olmuştur” diyenlerin oranı yüzde 70.7, “fikir belirtmeyenler”in oranı yüzde 11 olurken, “faydalı olmuştur” diyenlerin oranı yüzde 18.3 çıkmış. Ama en çarpıcı olan sonuç ise, “Sizce 28 Şubat sürecine zemin hazırlayanlar ve 28 Şubat sürecinde iktidara müdahale edenler yargılanmalı mıdır?” sorusuna verilen cevaplarda çıktı. “Yargılanmalıdır” diyenlerin oranı yüzde 73.4, fikir belirtmeyenler”in oranı yüzde 7,4, “yargılanmamalıdır” diyenlerin oranı yüzde 19.2’de kaldı.
Demokrasilerde asıl olan halkın dediği ise, halkın dediğine bakılıp, müdahaleciler yargılanmalı…
* * *
Türkiye böyle bir ara dönemi daha yaşamaması için siyasetçilerimize, basınımıza, sivil toplum kuruluşlarına velhasıl bütün herkese büyük görevler düşüyor. Son günlerdeki açıklamalar ve milletin bu zihniyete verdiği cevaba bakılırsa, bazılarının deyimiyle halk “Bin yıl sürecek olan 28 Şubat zihniyeti” değil, demokrasi istiyor.
Millete rağmen millet adına karar verenlere, demokrasi dışı girişimlere, milletin seçtiklerine itibar etmeyenlere, parlamentoya saygı göstermeyenlere prim verilmemeli, gereken demokratik tepki anında, yerinde ve zamanında yapılmalıdır. Demokratik ortamdan faydalanıp demokrasiye karşı olanlara gereken cevap hep bir ağızdan söylenmeli. Antidemokratik yapılanmalara prim verilmemeli. Darbelerden gereken dersler çıkarılmalı.
Çünkü son pişmanlık fayda etmiyor. Darbeler yapıldıktan sonra “ahlar vahlar”la dövülen dizlerle kalınıyor.
Anayasa değiştirilerek tam demokrasiye geçişe başlanabilir. Bunun ardından da halkın da isteği olan darbeciler yargılanmalı. Yoksa zaman zaman darbelerle, ara dönemlerle rafa kaldırılan demokrasiye dünyanın hiçbir yerinde “demokrasi” denilmiyor.
Türkiye’de artık darbelerin değil, tam demokrasinin yıldönümleri kutlamalı.
“Hepimiz demokratız” diyeceğimiz günlere kavuşmak ümidiyle…
03.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|