Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 19 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

Zorbalar da ölecek



Hz. Âdem’den (as) bu yana dünyaya gelmiş olan bütün insanların meslekleri var olmuştur. Bir meslek sahibi olmak, bir zihniyete mensup olmak, bir yol takip etmek insan fıtratının bir gereğidir. Belki insan sayısınca meslekler, yollar bulunmaktadır bu dünyada. Ama bazı meslekler meşhurdur. Bazıları haddini bilerek kendilerine bir yol seçmişler ve bununla iştihar etmişlerdir. Böylelerinin dünyası aydınlanmış, yollarındaki engeller kalkmış, hayatlarında insan olmanın tatlı lezzeti hâsıl olmuştur.

Karanlıklara aday olanlar da sınırları tanımamış, kayıt ve kuralları çiğneyerek, aydınlanmamış yolları tercih etmişlerdir. Bunlar, böylece kolayı seçtiklerini düşünmüş, ama bin bir zahmetlerle yol almak zorunda kalmışlardır. Tercih ettikleri yollar hiçbir zaman onlara yâr olmamıştır. Bu şekilde de meşhur olmuş ve hatta kendilerinden sonraki bir çok insanlara örnek olmuşlardır.

Haddini bilenlerin yolundan gidenler olduğu gibi, haddini aşanların yolunu takip eden insanlar da eksik olmamıştır bu fani dünyada. Elbette Âdem (as) ile başlayan kulluk mesleğini takip eden insanlar var olagelmiştir günümüze kadar. Ama bunun karşısında olanlar, yani Kabil ile başlayan isyan mesleğini tercih edenler, Firavunlardan olup Mûsâlarla mücadeleyi kendilerine meslek seçenler, Nemrutları takip edip de İbrahimleri ateşlerde yakma arzusunu taşıyanlar da eksik olmamıştır bu dünya hanında.

Kulluk mesleğini seçenleri görünce, onların pişdarları olan nebîleri hatırlamaktayız. Kâinatın yüce Yaratıcısına kul olmanın hazzını hayatlarına katanlar ruhlara serinlik vermiş, kalplere sükûnet kazandırmışlardır. Akıllar onlarla kâinattaki harika san’at eserlerini tefekkür etmiştir. Yüzler gülmüş, gözler görmekten zevk almış, kulaklar güzel nağmeleri duymanın lezzetini hissetmişlerdir. Dünya onların yaşantısıyla şenlenmiş, varlıklar onların Hakkı zikreden nağmelerine kulak vermekten büyük zevk almışlardır.

Ancak dünya hayatını Firavunâne, Nemrudâne mesleklerle karmaşaya çeviren insanlar da var olagelmiştir tarih boyunca. Acizliklerini ve fakirliklerini görmeyecek kadar körleşen insanlar, Yaratıcıya kafa tutacak kadar ahmaklaşan, divane olan insanları kendilerine rehber seçmişlerdir. Ağababaları gibi kendilerinde bir güç ve kuvvet vehmetmişlerdir. Ellerindeki kılıçlarla masum mahlûkatı katletmiş, zalimce zulmün en denisini dünyada icrâ etmişlerdir. Ölümü akıllarına getirmemiş, dünyada ebedî kalmanın yollarını bulacaklarına kendilerini inandırmışlardır. Böylece şeytanların oyuncağı olan zavallı insan sûretindeki varlıklar haline gelmişlerdir.

Bir gün ölüme yenik düşeceğini düşünmeyen zavallılar, kendileri için korkunç olan ölümün pençesinde zavallı duruma düşmüş, son çırpınışları kendilerine hiçbir fayda vermemiştir. Firavunlar zulmün akıttığı kanlarda boğulmaktan kendilerini kurtaramamış, Nemrutların eceli gelince bir topal sineğe oyuncak olmuşlardır.

Günümüze gelince hem kulluk mesleğinin gereklerini yerine getirme azminde olanları görebilmekteyiz, hem de gururun oyuncağı olup zalimlik ve cebbarlık mesleğini seçenleri müşahede edebilmekteyiz. İkinci gruptakilerin vurup-kırmaları, asıp-kesmeleri devam etmektedir. Sırtındaki libaslardan dolayı acizliğini unutanlar, bir gün bir pijamaya, diğer bir günde de bir kefene mahkûm olacağını akıllarına getirmemektedirler. Bir gün, şimdi zirvede gibi görünen itibarlarının yakında yok olacağını, ellerindeki yetkilerini devretmek zorunda kalacaklarını ve daha sonra da gözle görünmeyen bir mikroba bile mağlup olabileceklerini hatırlamaktan aciz kalmış olanların haykırışları bizlere Firavunları, Nemrutları hatırlatmaktadır.

“Gururlanma, bir gün sen de öleceksin”, “Vücudun taştan, demirden değildir, bir gün tâkattan düşeceksin”, “Parana, makam ve mevkiine güvenme bir gün onlar elinden çıkacak, yalnız kalacaksın”, “Zalimliği bırak, nefsine güvenme, bir gün bu dünyada yaptığın haksızlıkların cezasını çekeceksin” şeklindeki ikazlara muhtaç çok zavallılar bulunmaktadır çevremizde. Ne yapalım, alikıran başkesenlerin tarihteki âkıbetlerini düşünmeyen gururlu nâdânların çokça bulunduğu bir dünyada yaşamak da varmış kaderimizde.

19.11.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (13.11.2007) - Ruhlardaki fırtınaları dindirmek

  (12.11.2007) - İstememiz istenmektedir

  (06.11.2007) - Yanıltıcılar

  (05.11.2007) - Düşüncelerimiz yanlış olabilir

  (30.10.2007) - “İnsan-ı Kâmil”i düşünmek

  (29.10.2007) - Zulüm nereye kadar?

  (23.10.2007) - Bastırılmış vicdanlar

  (22.10.2007) - Bir teslimiyet örneği

  (16.10.2007) - Herkes görevini yapmalı değil mi?

  (15.10.2007) - Huzura çıkmadan huzurlu olunmaz

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri