Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 29 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

İsmail BERK

Tevhid ve tevhide



Tevhide, son günlerin ağlayan kızı. “Ağlatılan kızı” desek, daha isabetli olur. Haklı olarak, “Ağlatan kim?” diyeceksiniz?

İşte, cevabını vermekte zorlandığımız, daha doğrusu “suçlu”yu teşhiste aciz kaldığımız nokta bu. Ortada açık fail yok. Ancak sistematik ağlatan bir yapı var. İşgüzar bürokratların, rejim “bekçi”si laik kafanın ve sözüm ona kendini ülkenin sahibi zannedenlerin, özellikle 28 Şubat’tan sonra kendini kanun yerine koyduğu bir çarpıklık var.

Bir korku var. Siyasetin de içine sinmiş. Siyasetçinin de beynine girmiş. Bir tuhaflık var.

Başörtü yasağı, açık ve alenî hiçbir kanunî dayanağa sahip değilken, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bir kanunun yerine yenisi yapılmazken, kendini kanun koyucu yerine koyan, Meclis iradesi yerine geçen Anayasa Mahkemesinin yorumu baz alınarak, yıllar yılı bir hak gaspına nasıl müsaade edilebilir?

Bunu fiilen çözmek, mağdurdan yana olmak, çemberi kırmak ve yaşanılabilir eğitim ortamları tesis etmek, herkesin vicdan borcu değil mi?

Başörtüsü mevzuu, artık çözülmeli. Bu sıkıntıyı Türkiye aşmalı. Milleti infiale sevk edecek tahriklerden, bilhassa kamu görevlileri uzak durmalı.

Bunu başarmanın bir yolu var: Kim bu yanlışa cüret ediyorsa, yanına kâr kalmamalı. O da mağduru anlayacak düzeyde bir tepkiyle, demokratik refleksle karşılaşmalı.

Ülkenin birliğinden endişe ediyorlarsa, önce terörü durdursunlar. Ön koltuklara oturup, masum bir kız çocuğunu sahneden indirme nezaketsizliği kahramanlık değil, acizliktir.

Başta, İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakülteleri olmak üzere, diğerlerini de kapsayacak yeni bir düzenlemeye bile gerek kalmadan, müdahalesiz bir şekilde serbest hale getirilmelidir.

Hükümet, maalesef bu konuda acziyet içinde. Kükrediği kadar yiğit değil Başbakan. Bağırdığı kadar olayın üstüne gidemiyor Başbakan. “Dünya liderliği”ne soyunduğu kadar, bir İmam Hatipli Tevhide’nin lideri olamıyor sayın Başbakan.

Gönüllü teşekküller, yeni bir deklarasyon hazırlamalı. Her caddenin başında bir imza kampanyası açmalı. Bütün milletvekillerine sağduyu ve insan hakları ihlâllerine dur deme ikazı yapılmalı. İnsan hakları komisyonu, derhal Kozan’a gitmeli ve bu yanlışı yerinde incelemeli.

Tevhide’ye kızanların, dertleri nedir? Dünyevî aklın, laiklik skolastiği ile dinle kavga mı etmek istiyorlar? Bunu belirtmenin yolu, bireysel tercihlerini eşit şartlarda söyleme cesaretidir. Yoksa kamu gücünü bir başkasının değer sistemi ve inancı aleyhine kullanma haksızlığı değildir.

Tevhidi olana, Allah’ı hatırlatana bu kadar muğber olmak ve muhatabını rencide etmek, medenî dünyanın kabulleneceği bir hal değildir.

Daha dün akşam, Fenerbahçe’nin oynadığı İnter takımı sporcularının formasında simge olarak yerleştirdikleri haç işaretini gördük. Bütün dünya seyretti.

Dinî sembollerini göğsüne, büyükçe ve dikkat çekecek şekilde beyaz zemin üzerine kırmızı ile yerleştiren, dünya markası takım, her halde bizden daha geri değildir. Baksanıza, maalesef bizi yendiler de…

İtalya’da yahut kıta Avrupa’sında, kimse çıkıp “dinî semboller kullanıyorsunuz, laiklik elden gidiyor” demiyor.

Bizde ise, bir kız çocuğu, inancının gereği başörtüsü takıyor diye, bunu bir simge olarak yorumlayanlar, üstelik onu rencide edecek kadar acımasızca davranarak, dinî sembolünden mahrum etmeye çalışıyor.

Neymiş efendim? “Başörtüsü bir simge” imiş.

Evet, başörtüsü bir simgedir. Dinî bir vecibedir. Farzdır. Dini, Allah’ı ve Tevhid’i hatırlatır. “Siyasî simge” diyenler ise, bizzat siyasetle, kamu gücü ile dini, dindarı rahatsız edenlerdir.

Başka? “Laiklik elden gidiyormuş.” Daha neler neler...

Geçiniz. Hepsi boş. Sadece, bir aldatma ve fikrî hazımsızlık.

Tevhid inancı yaşadıkça, Tevhide’ler olacak. Bundan kaçış yok.

Öyleyse, umur emir vermeli ve bürokrata haddi bildirilmeli. Yanlışın simge hali düzeltilmeli.

Bu yara, kapanmalı artık.

29.11.2007

E-Posta: [email protected].


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (28.11.2007) - Kozan'da korkak ruhun dayatması

  (27.11.2007) - 21. Yüzyıl anayasası

  (25.11.2007) - Öğle zirvesi

  (22.11.2007) - Adalet Sempozyumu’nun ardından

  (21.11.2007) - Onurlu bir dünya adaleti ve Risâle-i Nur

  (20.11.2007) - Bediüzzaman Sempozyumu

  (19.11.2007) - İki söz

  (15.11.2007) - TBMM’de Osmanlı’nın birliği

  (14.11.2007) - Aydınımızın vicdan borcu

  (13.11.2007) - “Bir ömür boyu Barla’da”

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri