AİHM’in İsviçre’den ve Türkiye’den, görevlerini başörtülü olarak yapmaları engellenen öğretmenlerin başvurusunu geri çevirmesi, Avrupa’da başörtülü öğretmenlere yasak getirmek isteyen çevrelerin işini kolaylaştırabilir; ama sırf AİHM iki dâvâda öyle karar verdi diye başörtülü ders verme yasağı bütün Avrupa’ya yaygınlaşacak diye birşey yok.
Her ülke, hattâ Almanya’da olduğu gibi her eyalet bu konuda kendi uygulamasını kendisi belirliyor. Yasaktan yana olan yönetimler, çoğunlukta oldukları Meclislerden bu yönde kanun çıkartıyorlar ve yasak ondan sonra uygulanıyor.
Ancak öğretmenlere başörtüsü yasağının Avrupa genelinde yaygın bir uygulama olduğuna dair bir bilgi yok. Almanya’nın bazı eyaletlerinde yasak konulduğu biliniyor, ama diğer ülkelerde şimdilik böyle bir durum söz konusu değil.
Bunun sebebi, muhtemelen Avrupa ülkelerinin çoğunda “başörtülü öğretmen” gibi bir konunun gündemde olmaması, yani başörtülü öğretmen bulunmayışı olabilir. Buna karşılık özellikle Müslüman nüfusun fazla olduğu yerlerde başörtülü öğretmen de varsa ve buna yönelik bir tartışma, itiraz ve tepki yoksa, demek ki oralardaki demokrasi anlayışı buna imkân veriyor.
Dolayısıyla, AİHM’in son kararıyla çok sevindikleri anlaşılan yasakçılardan Prof. Dr. Ülkü Azrak’ın “Avrupa’nın hiçbir yerinde öğretmenlerin derslere dinî simgeyle girmesine izin verilmiyor” iddiası gerçek dışı, asılsız ve desteksiz.
İlk-orta dereceli devlet okullarındaki öğrencilerin başörtüsü takmasını yasaklayan Fransa’dan bile bu istikamette bir haber duymadık.
Yakınlarda başörtülü bir milletvekiline Meclisini açan Danimarka’da ise, bırakın öğretmenleri, hakim, savcı ve avukatlara dahi başörtülü olarak çalışma özgürlüğü verilmiş durumda.
Evet, gerçi Almanya’nın bazı eyaletlerinde olduğu gibi, bizdeki yasakçıları teyid eden örnekler yok değil. Ancak bunların Avrupa geneli için geçerli olduğu iddiaları, tamamen çarpıtma.
Keza 28 Şubat’ta Ecevit hükümetinin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün söz konusu AİHM kararını, “Danıştay saldırısına neden olan” diye nitelediği o talihsiz Danıştay kararına benzetmesi de ayrı bir talihsizlik, skandal ve fecaat.
Danıştay’ın o kararında, görev yaptığı okullarda başını açan, ama dışarıda örten bir öğretmenin, okula gidip gelirken yolda örtünüyor olması, müdür olarak tayinine engel sayılmıştı.
Haliyle “Başörtüsü yasağı sokağa taşındı” biçiminde algılanıp öyle yorumlanan karar, toplumda büyük bir tepki ve infiale sebep olmuştu.
Ama bir mahkeme üyesinin ölümü, bazılarının da yaralanmasıyla sonuçlanan o meş’um saldırının bu karara duyulan tepkilerle irtibatlandırılması, perde gerisinde hazırlanan maksatlı ve karanlık senaryo ve mizansenin bir gereğiydi.
İşin gerçeği ise, talebeliğinde de “aşırı bir ulusalcı” olarak bilinen saldırganın, Ergenekon çetesiyle olan esrarengiz bağlantılarında gizliydi.
Hal böyle iken, Adalet Bakanlığı yapmış, prof. titrine sahip bir “hukukçu”nun, AİHM kararını talihsiz Danıştay kararına benzetmesinin izahı ne? Türk, bu karardan sonra AİHM’e de, Danıştay’a yapılan türden bir saldırı mı bekliyor?
Ve Hikmet Sami Bey, başörtüsünün memurlar için sokakta da yasaklanmasını mı istiyor?
AİHM’in öğretmenlerle ilgili kararına AKP cenahından gelen olumlu akisler ayrı bir fasıl.
Askıda duran yeni anayasa taslağının baş mimarı Prof. Ergun Özbudun ve AKP milletvekili Prof. Zafer Üskül’ün, kararı doğru bulduklarını, desteklediklerini ve öğretmenlerin başörtüsüyle derse giremeyeceğini belirten açıklamaları, kapatma dâvâsı sonrası bazı etkin parti yetkililerinin “İlk ve ortaokullarla kamuda yasağı pekiştirecek yeni düzenlemeler yapalım” fısıldamalarıyla örtüşürken, Babacan’ın “Çoğunluk da mağdur” söylemiyle ilginç bir paradoks oluşturuyor.
Ve yasağın doğurduğu ikilem derinleşiyor.
06.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|