Çoğu sun’î siyasî tartışmaların ortasında iç ve dış politikada vâhim hatalar oluyor. “Yargıtay bildirisi” ve “dinlenme” karmaşasıyla geçen hafta gözden kaçan ya da kaçırılan önemli bir husus da ABD’den satın alınan 30 adet yeni F-16’lara “Amerikan yazılımlı cihazlar”ın takılacak olması…
Aslında Savunma Sanayii Müsteşarlığı baştan beri Aselsan tarafından üretilen yerli elektronik harp cihazlarının takılmasını savunuyordu. Ancak ne olduysa oldu; Başbakan Erdoğan son anda ABD Hava Kuvvetleri Komutanlığının ITT firması tarafından üretilen cihazların takılmasına “onay” verdi. Hükûmetin bu oldukça kritik kararda “yabancı yazılımı” tercihi, ilk bakışta teknik bir ayrıntı gibi görünse de, aslında son altı yıldır AKP iktidarıyla ABD kulvarına giren dış politikayla “dost-düşman tanımı”nı tamamen Pentagon’un rotasına sokuyor.
Zira gizli haberleşmeden, dost uçağını düşmandan ayırmaya, düşman haberleşmesini köreltmeye kadar birçok işlevi olan bu cihazlar, Washington’un “dost” gördüğünü “dost”, “düşman” gördüğünü “düşman” göstermeye göre programlanmış. Meselâ bu uçaklar, ABD’nin İsrail gibi “dost” gördüğüne ateş edemiyor; pilotlar istemezse de İran gibi Amerika’nın “düşman” gördüğü ülkeler otomatikman hedefe giriyor...
Özetle Türkiye’yi savaşta ve barışta ABD’nin konseptine mahkûm ediyor. Bu bakımdan fevkalâde hayatî önem taşıyor…
ABD’NİN “DÜŞMAN”I
Türkiye zaten son altı yıldır bütünüyle Amerikan endeksine girmiş. Irak ve Afganistan’da “savaş ortağı ve tarafı” olmuş. Çıkmayan tezkereyi telâfî için birbuçuk milyon mâsum insanın katledildiği Müslüman komşu Irak’ta “ABD’ye destek hamûlesi”yle bir dizi “tebliğ” çıkarmış. İşgalcilere askerî personel, savaş malzemesi, mühimmat ve her türlü lojistik desteğin nakil ve dağıtımı için yedi havaalanını ve altı deniz limanını açmış. Üslerinden havalanan uçakların Irak şehir ve köylerini bombalaması için imkânlar sunmuş. Millî Savunma Bakanı’nın açıklamasıyla bir tek İncirlik’ten Amerikan savaş uçakları 3995 sorti yapmış...
Keza İsrail’le bir dizi savunma işbirliği anlaşmasına ilâveten “ekonomik mutâbakat zabıtları”yla tarımdan, turizmden, telekomünikasyona kadar bir dizi anlaşma imzalamış.
Yine yıllardır Afganistan’da NATO şemsiyesinde 750 kişilik askerî birlik, işgalci Amerikan çıkarlarına hizmet ediyor. Ankara ayrıca BOP çerçevesinde bölgede Amerikan çıkarlarını gözetiyor; Suriye ile İsrail arasında arabuluculuğa soyunuyor. İsrail’in yanı sıra yüzbinlerce Amerikan askerinin konuşlandığı Körfez ülkeleriyle sıkı bir işbirliğine giderken, ABD’nin bu “ihâle önerisi”ni kabulle İran’a yönelik operasyonda ABD’ye desteğe zorlanıyor.
Ve bu tablo, AKP döneminde ABD ve İsrail’le savunma işbirliklerine odaklanan savunma sanayiindeki savrulmayı gözler önüne seriyor. Peki böyle bir süreçte, “stratejik ortak” ABD’nin bu uçakları “satış şartı”nın “yazılım kodları”yla birlikte olmasının anlamı nedir? Ankara neden “şartlı” ihâleyi kabul etti; niçin satın aldığı uçakların elektronik harp cihazlarına en azından “yerli yazılım”ın yüklenmesi konusunda ısrar etmedi ve bunda başarılı olmadı?
“SUSKUNLUK” NEDEN?
Merak konusu; Aselsan’ın ürettiği elektronik harp cihazlarının üretim ve teslimatının zamanında yapılacağı hakkında yazılı garantiler verilmesine rağmen, yirmi yıllık emeği boşa harcatan bu “ihâle”nin ardındaki “etken” nedir? Türkiye’nin kendi tankını, helikopterini, uçağını, silâhını üretmemesi bir yana; dışarıdan satın aldığı uçak ve helikopterlere bile “yerli yazılımı”nı yükleyememesi neyin nesi?
Amerikan Hava Kuvvetleri envanterindeki uçaklara bile henüz takılı olmayan bu “Amerikan yazılım sistem”inin, tamamen ABD güdümündeki Katar, Umman, Şili ve Polonya’nın yanı sıra Türkiye’ye satılan son F-16 serisi için de kontrata bağlanması, Türkiye’nin bağımsızlığı iddiasıyla ne kadar uyuşuyor?
Millî Savunma Bakanı Gönül, bundan önce alınan F-16’ların da bu sistemle satın alındığını, bilâhere yerli yazılımın yüklendiğini söylemekle geçiştriyor. Bu durumda, Türk savaş uçaklarındaki elektronik harp cihazları kaç yıl Amerikan konseptinde kalacak? Onca döviz ödeyip aldığı uçaklarına hükmetmeyen Türkiye, ABD ve İsrail’in “düşman” gördüğünü “düşman” görüp onlar hesabına savaşmak için mi bu “Amerikan yazılımlı” uçakları aldı? Yarın ABD’nin İran’a saldırısında ya da İsrail’le, Suriye veya Lübnan arasında patlak verecek bir savaşta, bu savaş uçaklarının, Müslüman komşu ülkelerdeki “Amerikan ve İsrail hedefleri”ne kitlenmesinin maddî ve mânevî sorumluluğu ve vebâli düşünüldü mü?..
En ilginci, Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu’nun ifâdesiyle asimetrik tahrip ve tahrik politikalarıyla kayıkçı kavgasını yapan, “dinlenme” hikâyeleriyle kamuoyunu oyalayan iktidar ve anamuhalefet partileri başta olmak üzere, siyaset ve medya niçin bu skandala karşı derin bir “suskunluk” içinde?
Yoksa halkı içi boş yapay gündemlerle gerçek gündemi görmezden gelme taktiği de oyunun bir parçası mı?
06.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|