Tekâmül, yani, mükemmelleşme, gelişme, olgunlaşma her şeyde geçerli olan bir kanundur. Kâinatın bir minyatürü olduğumuza göre tekâmül olgusu, içimize konmuş potansiyel bir güç olarak vardır.1 Ki, dünyaya gönderilişimizin ana gayesi, “ilim ve duâ vasıtasıyla mükemmelleşmekle”2 kâmil insan olmaktır.
Maddeten terakkî ederken, dünyaya çalışırken; ruhumuzu, duygularımızı, mânâ âlemimizi ihmal edebilir miyiz? O takdirde nasıl insan olma sıfatına sahip olabiliriz? İslâm literatüründe “nefis terbiyesi” denilen eğitim ve terbiye geleneğindeki tekâmülü Bediüzzaman; kalbî seyahat, ruhî çalışma, mânevî yükselmekle kâmil insan olmak için çalışmak ve mutluluğu yakalamak şeklinde özetler.3
İnsan, kâinatın maddî-manevî bütün unsurlarını temsil eden, özetleyen, bünyesinde toplayan küçük bir minyatürdür. Cansız bir varlık gibi yaşamaktan, bitkisel hayattan, hayvanlıktan kurtulup insan olabilmesi için ruhunu tekâmül ettirmesi gerekir.
Hemen her gün, hatta her saat sayısız problem ve sıkıntılarla karşılaşırız. Tekâmül, kalbimize öyle bir mânevî güç verir ki, her felâkete, her hadiseye karşı direnç gösterebiliriz.
Kabiliyetlerimizi geliştirmek, duygularımıza istikamet vermek, hayatımıza hâkim olmak, kâinatla ve diğer varlık kardeşlerimizle olan münasebetlerimizi dengelemek de ruhumuzu tekâmül ettirmekle mümkün. Böylece hayata bütünüyle bakabilme ve onu kavrayabilme yeteneği kazanırız.
İnsan ruhanî, melekî, cinnî ve maddî bütün varlıkların özelliklerinin, kâinattaki enerji boyutları dâhil her şeyin, kendisinde özetlendiği müstesna bir yaratıktır. O aynı zamanda varlıklar içerisinde en mükemmel yaratılmış olan İlâhî bir san'attır. Maddî (fizik) âlemin özellikleri bedenimize, mânevî (metafizik) âlemin özellikleri ise ruhumuza yerleştirilmiştir. Bu özelliğimizle yeryüzünde yüce Yaratıcının antika bir san'atı, nazik ve nazenin bir mucizesiyiz.
Ruhumuza “irade, zihin/dimağ/beyin, his, kalp”4 olmak üzere dört ana; “akıl, gadap, şehvet” gibi üç temel duygu; görme, işitme, koklama, tatma, dokunma gibi beş duyu; hissetme, düşünme, hafıza, idrak, ihlâs, fazilet, merak, inat, haset, nefret gibi yüzlerce pozitif veya negatif talî his ile binlerce lâtife takılmıştır. En önemlisi “hür irade” denen, serbest hareket edebilme, istediğini yapabilme gücüdür. Böylece; ruhumuza, olgunlaşıp insan olma özelliklerini elde etme, hatta melekleri de geçebilme imkânı tanınmıştır.
Yine, potansiyel kabiliyetlerimizi geliştirecek sınırsız meyiller, sonsuz emeller, sayısız fikirler (akıl, düşünce), hudutsuz gadap (itme, savunma) ve şehvet (her türlü zevk ve lezzeti isteme) gücü verilmiş ve yaratılışta bu kabiliyet ile temel duygularımıza herhangi bir sınır konmamıştır.
Ruhumuz; tefekkür, ilim, marifet, ibadet, zikir, duâ ve riyazetle tekâmül eder. Tekâmül ettiği ölçüde yüce Yaradan’ın istediği gerçek bir insan olur, hem dünyada, hem de sonsuz hayatta mutluluğu tatmaya lâyık oluruz.
Aradığımız huzuru, mutluluğu ve başarıyı, ancak ruhumuzu ve onu oluşturan unsurları tanıyıp kâinatın gaybî sırlarını keşfettiğimiz nispette yakalayabiliriz. Tekâmül edip olgunlaşmamız, yeteneklerimizi geliştirebilmemiz buna bağlı.
Dipnotlar:
1- Hutbe-i Şâmiye, s. 43.; 2- Divân-ı Harb-i Örfî, s. 84.; 3-Mektûbât, s. 440-441.; 4- Hutbe-i Şâmiye, s. 143.
06.06.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|