"Gerçekten" haber verir 01 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hakan YALMAN

Duyguların derinliğinde bir iz: Oruç



Oruç aslî yönü ile ele alındığında insanı özüne döndüren ve Rabbi ile irtibatını hatırlatan bir fiil ve yoğun his boyutu olan bir ibadettir. Hayata gelmekle ve maddî dünyaya gözünü açmakla insan asıl geldiği alanlar ve manevî âlemlerle bağını da koparmaktadır. Aslı ruhlar âleminden olan ve melekûtî bir diyardan gelmiş olan fert hayatın ve varlığın katı yapısı ve boğucu kesreti ile bu alanlarla olan irtibatını kaybetmektedir. Zaman ile bu âlemlerden geldiğini de iyice unutup benliği ve varlık ile ilgili tanımları tamamen maddî plana sınırlı olarak vehmeder. Bu hal, farklı bir memlekete gitmiş insanın kendi memleketi ile bütün bağları koparmasının ardından zaman içinde o memleketten olduğunu bütünüyle unutmasına benzer. Belki zaman içinde bir gün memleket ezgileri ile karşılaştığında ruhunun ta derinliklerinde, var olan kimlik kendini hissettirmekle özünü keşfedecektir.

Bu durum ruhlar âleminden gelmiş ve şu maddî dünyaya dalmış her insan için geçerli olsa gerektir. Aslında her insan maddî dünyanın boğuculuğu içinde, köyünün safiyetinden şehre gelmekle uzaklaşmış insanın özünden kopukluğunu yaşar. Oysa onun ruhu mânâ âleminin genişliğine muhatap olmuş Âlemlerin Rabbi’nin ‘ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ hitabına mazhar olmuştur. Bu maddenin sınırladığı âleme sığmayacak özellikler taşımakta ve şu âlemde kendini gurbette hissetmektedir. Ancak âlemin boğuculuğu ile bu sıkıntısının kaynağını unutur. Acılarını unutmak için iyice dünyaya dalar. Oysa sıkıntılarının kaynağı zaten orasıdır. Derdin kaynağında aranan derman aslında ruhu yaralamakta ve kalbi kanatmaktadır.

Oruç, şu maddî dünyada ruhlar âleminin ve melekûti dünyanın ezgisidir. Yeme, içmeden ve maddiyattan sıyrılan insanın hali diskonun gürültüsü ortasında uzaktan gelen memleket ezgilerine kulak kabartan gencin haline benzer. Bu ruhanî ezgi ile küllenmiş benliğini ve gerçek kimliğini hissetmeye başlamaktadır. Hayatın yemek-içmek, alıp-vermek gibi maddî alana sınırlı işleyişlerden ibaret olmadığını anlayan insan, iç dünyasındaki zenginlikleri keşfe başlayacak ve şu dünyada ruhlar âleminden gelmiş bir yolcu olduğunun farkına varacaktır.

Bu yönü ile oruç bir öze dönüş, kendini keşfetme sürecidir. Yeme içmeye ve maddî alanın uğraşılarına ara vermek maddî dünyanın gürültüsü ortasında ruhanî âlemlerden gelen memleket ezgilerine kulak kabartmak gibidir. Bu ezginin yönünde ilerleyen insan iç dünyasında bu melodi belirginleştikçe rahatladığını ve farklı bir huzur hissettiğini anlamaktadır. Ramazan ayı içinde Kur’ân’a farklı bir yönelişin ve o ay insanların bu ilâhî nağmelere daha aşk ile yönelişinin gerisinde bu hakikat yatıyor olsa gerektir. Aynı hakikatten olsa gerek sekerat anında herkes Kur’ânî nağmelere muhatabiyetten müthiş bir rahatlık hisseder. Çünkü Kur’ân herkesin vatan-ı aslisinin, ilâhî nağmeleridir. Herkesin memleket ezgisidir. Oruç ise durup memleket ezgilerine kulak kabartmak ve ortamın gürültüsünden uzaklaşmaktır.

Şu dünyada herkes kendini bir boyutu ile gurbette algılar. Asıl vatanı olan ruhlar âleminden ruhunun derinliklerinde hep izler vardır. Bu izler zaman zaman şuur altında yerleşmiş kayıtlar olarak durur ve olaylar şeklinde yaşanan manevî ezgiler bu kayıtları açığa çıkarır ve derinden duygular yaşatır. İşte oruç bu tarz nağmelerden en vurgulu olanı ve çok derin duygular yaşatanıdır. Belki de bu yüzden inanan ve inanmayan herkes Ramazan’ı çok sever.

01.09.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (25.08.2008) - Kalbin yeri ve kötülüler

  (19.08.2008) - Suçluluk duygusu ve Berat

  (11.08.2008) - Dünyada barışın formülü: İnsanî tevhid algısı

  (28.07.2008) - Ticaret ve doğruluk

  (21.07.2008) - ‘Ümitvar olunuz’

  (14.07.2008) - Korkularımızın kaynağı güvensizlik ve yalnızlıktır

  (07.07.2008) - Küresel bir dünyada saadet asrı

  (30.06.2008) - Tevhid asrı

  (23.06.2008) - Gençlik ve dünyada nur dâvâsı

  (16.06.2008) - Üçlü test vahşeti

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır