"Gerçekten" haber verir 30 Ağustos 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

S. Bahattin YAŞAR

İşte bu yazın en güzel haberi



Tehlikeli bir yabancılaşma

Akdeniz kıyı bölgemizde, yaz ve kış yaşantısı birbirinden tamamen farklıdır. Yerliler yazın yaylalara, turistler de kıyılara yerleşiyor. Böylece kıyı illerimizin, yaz ve kış sakinleri de farklılaşıyor. Sakinler farklılaşınca da, hayat tarzı farklılaşıyor.

Yazları Akdeniz’de, bir yabancılaşma tablosu hakim oluyor. Turistler ülke, ırk ve kültür farklılıklarını, yaşıyor oldukları yerleşim yerlerine -eğer bir tedbir durumu yoksa- olduğu gibi taşıyorlar. Böylece gittikleri yerleri kendilerine benzetiyorlar.

Pek çok ülke, değer yargılarını turizm gelirlerinden daha öncelikli tutarak, onları çiğnetmeme konusunda daha duyarlı davranıyor. Bu da, toplumsal kimlik ve kişilik açısından normaldir.

Tabiî toplumsal refleks oluşturacak ‘değer yargısı’ kavramları da ülkeden ülkeye değişiklik arz ediyor. Ama ne olursa olsun hiçbir millet kimlik örselenmesini netice verecek adımlar atmamalıdır.

Yürüyüşünü terk edenin, yürüyüşü bozuluyor.

Uğrunda canlar verilen

değerler içerisindeyiz

Ülkemizde durum çok daha farklıdır. Yani başka bir ülkenin, uğrunda canlarını feda edecek değeri bulunmayabilir. Ama bizde, ‘Değer’ kavramı yani, ‘vatan’, ‘millet’, ‘din’, din ile bağlantılı; ‘mukaddesat’, ‘namus’, ‘ahlâk’ gibi kavramlar oldukça diridir ve uğrunda canlar verilebilecek kadar etkindir.

Aramızdaki bir kısım değersizlerin, “Gelsin de, nereden gelirse gelsin, nasıl gelirse gelsin, kim getirirse getirsin, gelirken neyi yıkarsa yıksın...’ vurdumduymazlığı, ‘değer yargılarımızı’n zihinlerdeki tesirini azaltmaktadır. Ama bu geneli yansıtmamaktadır.

Oysa bu yıkılırsa, yıkılmadık bir şey kalmaz. Birileri kendilerini ateşe attıklarının farkında bile değil.

Türbelerimizi, camilerimizi, başı örtülü ziyaret eden turistler, ülkemizdeki başörtüsüne saygısız tavır sergileyenlere en güzel cevabı veriyorlar. Bazıları da, ‘Değerlerinizi önce siz değerli tutmazsanız, başkası hiç tutmaz.’ tavrı içindeler.

Ama şurası unutulmamalı ki, Müslüman olarak bizim değer algımız, başka bir ülkedeki gibi değildir. Ve hayat tarzları, mukayese edilemeyecek derecede farklıdır.

Bu fark, olması ve korunması gerekli bir farktır. Yoksa bir farkımız kalmaz.

Sadece para için yaşayanlar,

para için her şeyi yaparlar

Müslüman kimlikli bazı safdillerin, kendi ülkelerinde, kendi şehirlerinde, kendi değer yargıları içerisinde, ‘değerlerinden habersiz’ bir hayat hali içerisine çekilmesi, zındıka komitelerinin bir tezgâhıdır. Her türlü, maddî ve manevî değerlerini bir kenara bırakarak ‘yabancılara hizmet etmek’, ‘para uğruna verilemeyecek taviz yok’ anlayışı taşımak, Müslüman bir kimliğe hiç yakışmayacak bir düşüklük halidir.

Böyle bir işleyişe müsaade etmek de, yıkıma seyirci olmaktır.

Acı ki, para kazanma hırsı, bazı insanları kendi değer yargılarından ve kendi gibi olmaktan uzaklaştırıyor. Oysaki değer kaybı, parasal kazançların çok ötesinde ciddî boyutlarda tehlike içeren bir kayıptır.

Böyle insanlar, sadece günü birlik menfaatleri peşinde olduklarından, ‘yarın’ gibi, ‘değer’ gibi bir dertleri de yoktur. Onlar, hazır bir dirhem lezzeti, ilerideki bir batman lezzetlere tercih ediyorlar.

Haliyle bu yabancılaşma, bireysel ve sosyal sorunları da beraberinde getiriyor. Sadece para için yaşayan insanlar, para için yapamayacakları hiçbir şeyi olmayan insanlar haline geliyor. Zaten terör örgütleri, şer odakları, zındıka komiteleri bu felsefeyle yaşayanları kendilerine av olarak seçiyorlar.

Öyleyse, kendisi olamayan insan, yıkıcı her şey olabilir ve her şey yapabilir.

Asıl tehlike de budur.

Olumsuzluğun olumlu

sonuçları da yok değil

Paylaşacağımız örnek dikkat çekici.

Emine Hanım, Alanya’da, Danimarkalı vatandaşların çoğunlukta olduğu bir apartmanda oturuyor. Anlattıklarına göre, yaz mevsiminde Türkiye’de mi Danimarka’da mı yaşadıkları tam olarak anlaşılmıyormuş. Şehir ciddî bir yabancılaşma iklimine giriyormuş.

Gelin görün ki, şehirdeki bu yabancılaşma ve yaşananlar Emine Hanımı, kendi değer yargılarına daha sıkı tutunmaya itmiş. Şehrin yabancılaşması arttıkça, onların kendi değerlerine olan yakınlıkları artmış.

Bu yaz, liseli kızı ve küçük oğluyla birlikte akraba ziyaretleri çerçevesinde, dört, beş aile birlikte olduk. Yaklaşık bir haftamız aynı ortamlarda geçti. Kızı İpek, büyük kızımla; kendileri, akrabalık bağı vesilesiyle eşimle, biz de erkekler ve gençler olarak, hemen her akşam bol bol sohbetler ettik.

Burada hemen genç grubumuzdan Mustafa İşeri, Sayım Palta ve Cenk’i; orta gruptan da Yalçın’ı, Yavuz’u, Cem’i ifade etmeden geçemeyeceğim.

Böyle ortamlarda biraz dinî bilginiz varsa, onların gözünde, ‘bilen’ oluyorsunuz. Onun için de sormadıkları soru bırakmıyorlar.

Şükür ki, gittiğimiz yerde de Risâle-i Nurlar vardı da, elimizden tuttu. Biz de kendi kendimize, ‘Risâle varsa, problem yok.’ dedik ve bolca dersler yaptık.

İlgilere, inançlar yön vermeli

Lise öğrencisi İpek’in bir cins köpeği varmış. İpek bize, ‘Evde köpek beslemenin sakıncaları var mı?’ diye sormaz mı! İlmihali açtık ve birlikte okuduk. Çok da iyi oldu, uygulayacağı hususları kendi gözleriyle gördü.

Köpeğini çok seven ve ona çok alışmış olan İpek, yapılan sohbetlerin de etkisiyle, onu –düşüncede de olsa- bir şekilde terk etmeyi kabul etti.

İlgilerin gayr-i İslâmî oluşunun, terk etmeyi zorlaştırdığını anlıyoruz. Çünkü İpek, “Keşke bu ilgi oluşmasaydı.” diyordu.

Böyle liseli, modern ve inançlı

gençler, ancak alkışlanır

Alanya’da yaşayan aile, sahil yaşantısına uygun bir giyim kuşam içerisinde iken, ailece yapılan sohbetler arttıkça, davranışlarda, giyim-kuşamda, konuşma konularında değişmeler görülüyordu.

İnsanlar konuşulan konuya veya okunan mevzuya duyarsız değiller.

Nitekim bu duyarsız kalmama hali, namazla taçlandı.

Sohbetler meyvelerini veriyordu. Düğün için biraraya gelen akrabalar, namaz vakitlerinde cemaatle namaz kılmaya başlamışlardı.

Özellikle Ankara’da yaşayan liseli Cenk, sadece anneannenin özel ilgisiyle yetişmiş. Ama sağlam bir dinî temel almış. Öyle ki cemaatle namazları ve sohbetleri Cenk koordine ediyordu.

Siz gündemli olunca, Cenâb-ı Hak

dinleyecek kulakları halk ediyor

Akraba da olsa, başlangıçtaki soğuk bakışlar, gün geçtikçe kardeşâne bir tutuma dönüşüyordu. Hatta Kandil orucunun teklifi onlardan geliyordu.

Konuşulan konuya, kişilere göre tavırlar da değişiyordu. Çoğu zaman, “Şu televizyonu kapatın da sohbet edelim…” teklifleri, konulara olan iştiyakın ve ihtiyacın derecesini gösteriyordu.

Yapılan Nur derslerimiz, zaman zaman 25-30 akrabayı bir araya getiriyordu.

Anladık ki, “Gideceğin yere dersini de götür…” sözü, tam yerindeydi.

Hizmet içi eğitim gibi,

akrabalar arası eğitim

Akrabalık, insanların birbirleri üzerine etkili oldukları bir bağdır. Bu da, sıla-i rahimle güç kazanıyor. Yani sıla-i rahimin emredilişinin bir hikmeti de, akrabalar arasındaki bağın kopmaması ve bu bağ vesilesiyle kişiler üzerindeki tamir edici rolün kaybolmamasıdır. Akraba sohbetleri, dertleşmeleri adeta ‘akrabalar arası eğitim’i sonuç veriyor.

Nitekim her yerde, yıpranmış aile içi ilişkiler, ihmale uğramış çocuklar, günaha düşmüş bireyler bulunuyor. Belki böyle amaçlı sohbetler tamir yapıyor.

Ama tamir edicilerin, tahrip edicilerden daha çok çalışmaları gerektiği aşikâr.

“Biz de Müslüman gibi yaşamalıyız”

Akraba aileye, Alanya’ya döndüklerinde, yine çevresinin etkin olacağından, sürekli bir beslenmenin ve çevre ihtiyacının kaçınılmazlığından bahsediyoruz.

Bize şu cümleleri kurdular: “Müslüman olup, Müslüman gibi yaşayamamak bir çelişki. Denize girişimiz, güneşlenmemiz; konuşmalarımız, giyim kuşamımız, davranışlarımız kendimize benzemeli. Ama kimse de dini böyle anlatmıyor. Bu sohbetler ve okuduğunuz bu kitaplar güzel, insanı ikna ediyor. Bize adresini verin bu eserleri biz de alıp, okuyalım.”

Tebrikler Emine Hanım,

İpek ve Cenk!

Tatilden döndük. Alanya’dan çok güzel haberler geldi. Cenk Ankara’dan, İpek de Alanya’dan arayıp, kandilimizi kutladılar. İpek ve annesi, namazlara devam ediyorlarmış. Yurt dışındaki babalarına da müjde vermişler. Artık denize de eskisi gibi girmiyorlarmış. Yazın, bizi sevindiren en güzel haberlerinden birisi bu oldu.

Şunu söyleyebiliriz ki, ‘Gideceğiniz yere dersinizi de götürün…’ Gerisine karışmayın. Kur’ân aydınlığı olan Nur dersleri, asrı nurlandırıyor.

Ramazan aydınlığınız, hayatınızı aydınlatsın çocuklar, tebrikler!

Bir şükür daha...

30.08.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (23.08.2008) - Ergenekon’un sizinle alâkası var mı?

  (16.08.2008) - Nezih bir okuyucu topluluğu

  (09.08.2008) - Bir profesörün utancı…

  (02.08.2008) - Bir insan yetişirken çok kahramanlar devrededir

  (26.07.2008) - ŞÜKÜRLER OLSUN!

  (19.07.2008) - Hayat farkındalıktır

  (12.07.2008) - “Ertesi gün sanki kör olacağınızı biliyormuş gibi kullanın gözlerinizi”

  (05.07.2008) - Zafer’den ‘imkânsızmümkün’ örnekleri

  (21.06.2008) - Özgürsünüz ama sorumlusunuz

  (07.06.2008) - İnsan topluluk karşısında neden heyecanlanır?

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır