"Gerçekten" haber verir 13 Ekim 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.
 

Şaban DÖĞEN

Şifa veren ancak Allah’tır



ALLAH'IN bin bir ismi vardır. Bunlar kâinatta ve ve kâinatın küçük bir modeli olan insanda tecelli ederler. Canlılar rızka muhtaç olduklarında Rezzak ismi, hastalandıklarında Şafi ismine mazhar olurlar.

Rızkı olduğu gibi şifayı veren de ancak Allah’tır. İş-veren de, doktor da, ilâçlar da birer vesile, birer se-beplerdir. Kul vesilelere sarılır; rızkı da, şifayı da Allah’tan ister. Resûl-i Ekremin (a.s.m.) şifayla ilgili şu duâsında bunu açıkça görüyoruz. Buyuruyorlar ki: “Ey insanların Rabbi olan Allah’ım! Sıkıntıyı gider. Şifa veren ancak Sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ihsan et ki, hiçbir hastalık kalmasın.” 1

Suheyb’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte de eski devirlerde yaşamış dinsiz bir hükümdar zamanında rahipten öğrendikleriyle insanları tedaviye çalışan, şifaya vesile olan delikanlı da şifanın Allah’tan olduğunu açıkça belirtir, kabul ettikleri takdirde körlerin gözlerini açar, tedavisi güç hastalıkları tedavi ederdi. Hükümdarın kâhini yaşlandığında ilmini öğretmek için birini istemiş, hükümdar da ona bu delikanlıyı göndermişti. Delikanlı bir taraftan kâhine gidiyor, diğer taraftan da yolu üzerinde olan bir rahibe uğru-yordu. Rahibin anlattıkları hoşuna gitmiş, hayran kalmıştı. Bir gün yolda giderken yolunun kimseye geçit vermeyen korkunç bir hayvan tarafından kesildiğini gördü. Kâhinin mi, rahibin mi doğru olduğunu tam anlama zamanı deyip ellerini kaldırıp Rabbine şöyle duâ etti: “Allah’ım, eğer rahibin yaptıklarını kâhinden daha çok seviyorsan, bu mahlûktan bizi kurtar ki insanlar yoldan rahatça geçip gidebilsinler.” Delikanlı yerden aldığı bir taşı mahlûka attığında ölmüş, insanlar rahatça yoldan geçip gitmeye başlamışlardı. Rahip durumdan haberdar olunca, “Yavrucuğum" dedi delikanlıya. Bugün sen beni geçtin. Şanın şerefin yükseldi. Ne var ki yakında bir bir belâya maruz kalacaksın. Sakın benim yerimi söyleme.” Delikanlı körlerin gözünü açıyor, alaca hastalığı, v.s. gibi çeşit çeşit tedavisi zor hastalıkları tedavi ediyordu. Gözü görmeyen hükümdarın yakınlarından biri de gitmiş, gözünü açtırmak istemiş, gözünü açtığı takdirde getirdiği değerli hediyeleri ona vereceğini vaad etmişti.

Ancak delikanlı, “Benim şifa verme gücüm yok. Şifayı ancak Allah verir. Allah’a iman edersen ben de Allah’a duâ ederim. O da sana şifa ihsan eder” dedi. Adam kabul etti. Duâ ettiğinde de gözleri açıldı.

Adam hükümdarın yanına gittiğinde hükümdar, “Gözünü kim açtı?” diye sordu. O da, “Rabbim açtı” deyince hükümdar çıkıştı: “Senin benden başka Rabbin mi var?” Adam, imanından aldığı güçle, her şeyi göze alıp, “Benim de, senin de Rabbim Allah’tır” cevabını verdi. Rablık dâvâsında bulunan hükümdar dayanamadı buna. Adama işkence edilmesini emretti. Sonunda da delikanlının yerini öğrendi. Hükümdar delikanlıya da işkence yaptırttı. O da rahibi söylemek zorunda kalmıştı. Hükümdar rahibi getirtti. Dininden dönmesi için zorladı. Fakat rahip kabul etmemiş, testere getirttirip başını ikiye böldürtmüş, rahip yine de dininden dönmemişti. Sonra da yakını olan ve gözü açılan adamı getirtmiş, onu da dininden dönmesi için zorlamış, kabul etmeyince de rahip gibi testereyle başını ikiye böldürtmüştü. Acaba tanrılık dâvâsında bulunan hükümdar delikanlıya nasıl davranacaktı? Onu öldürtebilecek miydi? Bunu da bir sonraki makalemizde görelim isteseniz.

1. Buharî, Merdâ: 20, Ebû Davud, tıp: 17-19, Tirmizî, Cenâiz: 4.

13.10.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (12.10.2008) - Kâinatın sahibini tanımakla hayat canlanır

  (11.10.2008) - Çekilen cezanın sebebi neydi?

  (10.10.2008) - Dostluğun, dünyaya sığmayan kolları

  (09.10.2008) - Güzelliklerin devamı için

  (08.10.2008) - İmtihan meydanında yaşama bilinci

  (07.10.2008) - Ebedî mutluluğu kazandırma uğruna

  (06.10.2008) - Zengin olabilmek için

  (05.10.2008) - Tahkik etmeden hareket edilirse...

  (04.10.2008) - Altının ve gümüşün kölesi olmak

  (02.10.2008) - Zekâtı verilmeyen mal kurtarılmış olmaz

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır