"Gerçekten" haber verir 13 Ekim 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.
 

Süleyman KÖSMENE

Allah'ın yaratması üzerine bir hikmet arayışı



Çaycuma’dan Halil Usluer: “Allah’ın bizi ve varlıkları yaratmasının hikmeti nedir?”

Allah-ü Zülcelâl hem Hâlık’tır, hem Hakîm’dir. Yani hem Yaratıcı’dır, hem yarattığı şeylerde hikmet ve fayda gözeticidir. Yaratmak O’na ait olduğu gibi, hikmet de, fayda gözetmek de O’na aittir. Esasen, O’nu yarattıklarının hikmeti hususunda sorgulamak haddimize düşmediği gibi, hikmetini bilmediğimiz yaratıkların hikmetsiz olduklarını da söyleyemeyiz. Çünkü hiçbir şeyin yaratılış hikmeti, aklımızla doğrulanmak zorunda değildir.

Bununla beraber, düşünce yapımıza ve inancımıza güç ve kuvvet kazandırmak için, Allah’ın varlıkları neden yarattığını araştırmakta, düşünmekte, sebep ve hikmetlerini bulmaya çalışmakta elbette bir sakınca olmadığı gibi, O’nu eserleriyle ve yarattıklarıyla tefekkür etmek aynı zamanda Peygamber Efendimiz’in (asm) tavsiyesidir de.

Allah Yaratıcı’dır, her an aktiftir, her an tasarruf halindedir, her an sayısız-sınırsız derecede faaliyettedir, eylem halindedir, iştedir, 1 hiçbir an işsiz, boş ve pasif değildir, her an çalışkan, faal ve dinamiktir; hiçbir şekilde tembel, hareketsiz, durgun, durağan ve statik değildir. Allah dilediğini yapar. 2 Dilediği gibi yapar. 3 Dilediği gibi hükmeder. 4 Cenâb-ı Hak faaliyetleriyle ve eylemleriyle her şeyi ihata eder, hiçbir şey Kendisini hiçbir işten ve eylemden alıkoyamaz. İrade ettiği her şeyi bir emirle anında yapar, bütün varlıklar âlemi Allah’ın sınırsız faaliyetlerinin, sayısız tecellilerinin, hadsiz iş ve eylemlerinin şahididirler. Kâinatta gördüğümüz baş döndürücü faaliyetler, Cenâb-ı Faal-i Hakîm’in dilediği gibi sonsuz tasarruflarının her an devam ettiğini göstermektedirler.

Bütün kâinatta gördüğümüz “ihtimallerin”, bizi “zorunluluk” kavramına götürdüğünü; her şeyde şahit olduğumuz “yapılma” işinin bir “fiili ve eylemi” gösterdiğini; her şeyde görünen “yaratılma” hakikatinin, bir “Yaratıcı’yı” bildirdiğini; varlıklarda görülen “çokluk ve birden fazla unsurlardan meydana geliş” olayının da, birliğe ve tekliğe işâret ettiğini beyan eden Bedîüzzaman Hazretleri, bu “zorunluluk”, “fiil”, “yaratmak” ve “birlik” kavramlarının ve hakîkatlerinin açıklıkla, netlikle ve zarûretle “ihtimal içinde olmayan”, “yapılmış olmayan”, “çok olmayan”, “unsurların birleşmesiyle meydana gelmiş bulunmayan” ve “mahlûk ve yaratılmış olmayan”; bunlarla birlikte, “varlığı zorunlu olan”, “her dilediğini yapan”, “her şeyi yaratan”, “Bir ve Tek olan” Allah’a işâret ve şehâdet ettiğini kaydeder. 5

Saîd Nursî Hazretlerine göre kâinat “heme ost” değil, “heme ez ost” tur. Yani “O değil”, “O’ndan”dır. Vahdet’ül-vücut ve vahdet’üş-şuhut mesleklerinin, O’ndan başka hiçbir şeyin mevcut olmadığını iddia etmeleri hatadan, sehivden ve yanılmaktan ibarettir. Çünkü mevcudat evham ve hayal değil, Cenâb-ı Hakk’ın hakikî eserlerinden ve yaratıklarından ibarettir. Rahman, Rezzak, Vehhab, Hallâk, Fa’âl, Kerim, Rahîm gibi Allah’ın pek çok Güzel İsimlerinin tecellileri hayal ve gölge değil, hakikîdirler. Bu Güzel İsimlerin aynaları hükmünde olan varlıklar da hakikîdirler. Varlıklar her ne kadar Vâcib’ül-Vücud’un vücuduna nisbeten zayıf ve kararsız birer gölgeden ibâret kalsalar da hayal değil, vehim değil, Fa’âlün Limâ Yürîd olan Cenâb-ı Hakk’ın Hâlık ismiyle vücut verdiği ve o vücudu dilediği gibi devam ettirdiği hakîkî birer unsurdurlar. 6

Bedîüzzaman’a göre, “O her gün yeni bir iştedir” 7 âyeti, Allah’ın hadsiz bir faaliyet ve eylem içinde bulunduğunu, her an hadsiz bir tasarruf halinde olduğunu bildirmektedir. Bu sonsuz kâinat, böyle hadsiz faaliyetlerin, tasarrufların, tecellilerin ve İlâhî eylemlerin hadsiz şahitlerinden ibarettir. 8 Herkesin, Hâlık ismiyle Allah’ı bulması ve O’na yanaşması mümkündür. Öyle ki, önce kendi Hâlık’ı hususiyetiyle, sonra bütün insanların Hâlık’ı cihetiyle, sonra bütün hayat sahibi varlıkların Hâlık’ı ünvanıyla, sonra da bütün mevcudatın ve kâinatın Hâlık’ı ismiyle alâka kurularak Allah’a zihnen ve kalben ulaşmak mümkündür. 9 İnsanın şuur sahibi bir varlık olarak yaratılışının hikmeti ve gayesi, kâinat Hâlık’ını tanımak, O’na iman edip ibadet etmekten ibarettir. 10 Keza, her bir hayvanın, her bir kuşun, her bir canlının duyguları, kuvvetleri, cihazları, azaları ve âletleri birer manzum ve mevzun kelime ve birer muntazam ve mükemmel söz hükmündedir. Bu sözlerle ve bu kelimelerle her bir hayvan, her bir kuş ve her bir canlı Yaratıcı’larına, Hallâk’larına ve Rezzak’larına şükrederler, vahdaniyetine ve birliğine şehâdet getirirler. 11 Nitekim Kur’ân, göklerde ve yerde ne varsa ve kim varsa hepsinin, her şeyin ve her varlığın Allah’ı tesbih ve tazim ettiğini sıklıkla beyan eder. 12

Saîd Nursî Hazretlerine göre, bitkilerin tohumları ve çekirdekleri yalnız kendi Hâlık’larına el açan birer niyet, niyaz ve duâ kutucuğu hükmündedirler. 13 Bütün varlıklar kendilerinden çok kendi yaratıcılarını gösterirler. Kâinatta her şeyi kuşatan “yaratma” fiili, her şeyi ve her yeri Hâlık’ın vücuduna, Yaratıcı’nın varlığına ve Allah’ın birliğine apaçık işaretlerle zapt etmiştir. 14

Demek, varlıkların en temel var oluş hikmetleri, şuur sahiplerine Hâlık’larını göstermek, O’nun varlığını ve birliğini bildirmektir.

Dipnotlar:

1. Rahmân Sûresi, 55/29, 2. İbrahim Sûresi, 14/27, 3. Hûd Sûresi, 11/107; Burûc

Sûresi, 85/16, 4. Mâide Sûresi, 5/1, 5. Sözler, s. 619, 6. Mektûbât, s. 85, 7. Rahmân Sûresi, 55/29, 8. Mektûbât, s. 87, 9. Sözler, s. 182, 10. Şuâlar, s. 93, 11. Şuâlar, s. 108, 12. Saff Sûresi, 61/1; Cuma Sûresi, 62/1; Tegâbun Sûresi, 64/1; 13. Sözler, s. 325, 14 Sözler, s. 619

13.10.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (12.10.2008) - Sadaka ve ecelin geciktirilmesi

  (11.10.2008) - Ruhlar, kendi aralarında konuşurlar mı?

  (10.10.2008) - Kabirle ilgili sorular

  (09.10.2008) - Öldükten sonraki hayat

  (08.10.2008) - Rezzak ismi üzerine

  (07.10.2008) - Bir tefekkür ilmi olarak Fıkıh

  (05.10.2008) - Iskat, devir ve ibadet borçları

  (04.10.2008) - Kısa kısa cevaplar

  (03.10.2008) - Salâvat-ı Şerife üzerine

  (02.10.2008) - Sıla-i rahimde rahmet müjdesi var

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır