Önceki yazımızda “Kader değişir mi?” sorusunu ilginç örnekler üzerinden ele almıştık.
Kısacası İmâm-ı Mübîn denilen Ana Kitap, programları ve fihristeleri ve düsturları ihtiva ettiğinden onda değişiklik olmaz. Mazi ve müstakbel dengesini ve ahengini sağlamak ve varlığı nihâî hedefine götürmek üzere kâinatta yeniden yazılacak kanun veya program yahut fihristeye eklenecek yeni bir başlık yoktur. Bu anlamda “(Kaderi yazan) Kalem’in mürekkebi kurumuştur” 1 ve Levh-i Mahfûz’un bu dairesi, adı üstünde, değişiklikten korunmuştur.
Değişen ise, İmâm-ı Mübîn’deki bu program, kanun ve hedeflerin nasıl uygulanacağıyla ilgili detayları ihtiva eden ve bu detayları Kitâb-ı Mübîn standartları ve modelleri içinde açan Levh-i Mahv-İspat’tır. Nitekim Kalem’e “şimdi yazıyor olduklarına” 2 diyerek muzârî sîgasıyla yemin edilmesi, Rasûl-ü Ekrem’in (asm) Mi’raçta “Kâinatın mukadderatını yazan kalemlerin gıcırtısını duyması” 3 bu anlamdaki yazımın ve güncellemelerin şimdi de devam ettiğine işarettir.
O halde değişen kader, bu kanunların kendisinde değil, belki zamanlama ve uygulamasındadır ki, bazen bu zamanlama ve uygulama yani kaza, başka özel bir kader kanunuyla (atâ) da tayin edilebilir. Atâ denilen bu kanunlar özel olduğundan ne zaman devreye gireceği –Allahü â’lem– İlm-i Ezelîde ve onun perdesindedir. (Levh-i Ezelî’dedir).
Bunda yadırganacak bir durum yoktur. Meselâ, tabiatla ilgili normalde değişmez olan kanunların, hangi durumlarda uygulanmayıp bunların yerine “Mu’cize Kanununun” işletileceğine de aynı mahv-ispat âyetinin 4 sibakında îma edilmesi gözden kaçırılmamalıdır. Zaten “Bir canlıya verilen ömür de, ömründen kısaltılan süre de mutlaka bir kitaptadır (kanunla olur)” 5 buyrulurken de kanuniyete vurgu yapılmıştır.
Demek her hâlükârda kanunsuzluk, belirsizlik ve gelişigüzellik yoktur. “Her şey bir ölçü ve kaderle yaratılmaktadır.” 6
Evet, nasıl ki Kadîr-i Hakîm kevnî iradesi olan “sünnetullah” kanunlarını, bazen bir elçisini doğrulamak için değiştirmektedir. Hem nasıl ki, kâbil-i tebdil olmayan şer’î iradesini, ağır gelmesin diye bazen atâ, bazen de tedric gibi kanunlarıyla neshetmektedir. Zira “Her dönem (ecel) için bir kanun (kitap) vardır” 7
Aynı şekilde, insanın ne zaman öleceğine veya kıyametin ne zaman kopacağına dair Ümmü’l-Kitap’taki “ana” ve “muhkem” kanunların gerektirdiği zamanı, özel (müteşabih) 8 başka bir kanunu ile “dilerse” değiştirir. Böylece “çabuk bir kıyamet kopması” genel kanunların ve “feleğin çarkını çeviren kanun-u İlâhînin” gereği olmasına rağmen, rahmet ve atâ kanunu işletilerek “feleğin inadına” kıyamet geciktirilmiş olabilir. “Ümmü’l-Kitap (atâ dâhil, bütün Levh-i Mahfûz kanunları) O’nun katındadır.” 9
SUAL: O halde umûmî kader kanunlarının “külliyetinden ihraç” suretiyle, istisnâî de olsa, atânın kazayı, kazanın da kaderi delmesinin sırr-ı hikmeti nedir?
BİRİNCİ HİKMETİ: Allah’ın Fâil-i Muhtar olduğunu göstermektir. Determinizmi ve Deizmi reddetmektir. Ezel ve Ebed Sahibinin, olmuş bitmiş blok halinde kapalı bir kâinatı uzaktan seyreden, her şeyi belirlediği için artık değişikliğe gidemeyen, kendi sonsuz ve sınırsız iradesini bağlamış bir ilah olmadığını da kavrayabilelim diyedir. Atâ kanunuyla O’nun, İlm-i Muhît sahibi olduğu kadar İhtiyar-ı Mutlak sahibi olduğu da hissettirilmiştir. Evet “Meşîet-i İlâhiye hâkim-i mutlaktır, (kadere) mahkûm olamaz!” 10
İKİNCİ HİKMETİ: Kulu havf ve recâ dengesinde tutmaktır. Kul bilir ki, zayıf bir ot kökünün katı taşı delmesi misali, acziyet içinde istimdat ederse –nadiren de olsa– Levh-i Mahfûzdaki kaderin katı hükmünü delebilir. İşte bu da yine kader dâhilindeki Allah’ın başka özel bir kanunudur.
Böyle bir kanunun da var olduğu kulaklara fısıldanmazsa, kul ne yaparsa yapsın, “yazılı” geleceği değiştirme imkânı asla bulunmazsa “eğer kat’iyyetle başına geleni bilse, o vakit ne yalvarır, ne rica eder, ne de iltica eder.” 11
ÜÇÜNCÜ HİKMETİ: Sonsuz ezelî bilginin ve zâtî ilim sıfatının, değil meleklere, mahlûk ve hâdis olduğu için Levh-i Mahfuz’a dahî yüklenemeyeceğinin bilinmesidir. Levh-i Mahfûz, sonsuz ezelî ilmin kendisi değil, bir ünvanı ve kısmî bir aynası olabilir.
Dolayısıyla Levh-i Mahfûz’dan (Ümmü’l-Kitap’tan) tâ diğer alt kader defterlerine kadar her biri, kendi kabiliyeti nisbetinde ve fonksiyonu neyse ona göre bu bilgileri almakta ve yansıtmaktadır. Nitekim apayrı bir âlem olan Levh-i Mahfûz’un, yaratılan her şeyi fotoğraf gibi kaydetmekle görevli daireleri olduğu gibi (biri âlem-i misaldir), bir de “hadisât-ı zamâniye dairesi” vardır ki, onun da bir nüshası Levh-i Mahv-İspat’tır. Adından da anlaşılacağı üzere bu “Sahîfe-i kaderiye kâbil-i tebdildir; değiştirilebilir.” 12
SUAL: Kâinattaki nizamın bu mekanizmalar içinde oluşturulduğunu anladım belki, ama kaderin değişip değişmediğini hâlâ tam anlayamadım?
CEVAP: Esasen bizim açımızdan zaman şeridi, düz bir doğru gibi algılanıyor ve eşya bir tertiple bu şeride diziliyor gibi görünse de, Manzar-ı A’lâ (Arş’ın fevki) itibariyle durum böyle değildir. Belki zaman bir daire gibidir ki, ne önü, ne de sonu olmaksızın tamamı, Ezel ve Ebed Sultanı’nın her an müşahedesi ve müdahalesi altındadır. “Zaman hatt-ı müstakim üzere hareket etmiyor ki, mebde’ ve müntehâsı birbirinden uzaklaşsın. Belki küre-i arzın hareketi gibi daire içinde dönüyor.” 13
Üstelik bu daire donmuş değil, canlı ve dinamiktir. Belki bütün zamanlar, O’na göre –zamandan münezzeh olduğundan– tek bir andır. O İlm-i Muhît Sahibi, Evvel ve Âhir isimleriyle, zamanın her noktasını kuşatmış, öncesiz ve sonrasız olarak kudretiyle, en güzel isimlerini gösterecek şekilde tasarrufu altında tutmaktadır. O her şeyi görür ve bilir. Dilediğini yapar.
İşte bu makam-ı â’lâdan bakıldığında “Kader değişir mi?” sorusu, anlamsız kalmaktadır.
Zaten “sırr-ı kader” Cennette açılacaktır. 14 O yüzden zaman ve mekân kayıtlarının içinden bakarak, “zamansızlığın” ne olduğunu kavramak ve “değişimi” tam anlamak imkânsızdır.
Dipnotlar:
1) Tecrîd-i Sarîh, XII/222; ayrıca bk. Elmalılı, IV, 3003.
2) Kalem 68/1.
3) Tecrîd-i Sarîh, DİB Yay. X/70.
4) Ra’d, 13/39.
5) Fatır 35/11.
6) Kamer 54/49.
7) Ra’d, 13/38.
8) İnce bir nüktedir. Âl-i İmran 7. âyetteki Ümmü’l-Kitap kavramına atıftır.
9) Ra’d, 13/38.
10) Sırr-ı İnnâ A’tayna Risalesi, 40.
11) a.g.e, 41.
12) a.g.e, 40.
13) Hutbe-i Şâmiye, 1. Kelime.
14) Tecrîd-i Sarîh, XII/225.