"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hakkın hakkını vermek

Ahmet Sandal
03 Temmuz 2011, Pazar
Hak kavramının gerçek değerini idrak edebiliyor muyuz? Bu hususta toplum olarak büyük noksanlık içerisinde olduğumuzu düşünüyorum. Gerçi söze gelince, hak kavramı gündeme geldiğinde mangalda kül bırakmıyor, esip gürlüyoruz da, uygulamada gerçek değerini veriyor muyuz?
“Hak çok önemlidir, Hakk’a riayet etmek gerektir” diye söyler dururuz. Peki, bu sözleri söylerken “Hakkı hayatımıza, ne kadar müessir kılıyoruz? Hak, hak, hak” diye feryat figan ederken, hep kendi nefsimize mi istiyoruz, yoksa herkes için mi istiyoruz? “Hak deyince akan sular durur” deriz. Peki, gerçekten de “akan suları durduracak derecede” Hakk’a saygılı mıyız? Hakkı sözde mi savunuyoruz, özde mi savunuyoruz? Hakkı hayatımızın mihengi hâline getirebiliyor muyuz? “Kul hakkına Allah (cc) bile karışmıyor” diyoruz, “Hak sahibiyle helâlleşilmeden Cennete girilmez” diyoruz, “Dünya hak ve adaletle ayakta duruyor” diyoruz, “Adalet, hak mülkün temelidir” diyoruz, diyoruz, diyoruz da, “Hakkın hakkını veriyor muyuz?”
Evet, onlarca sorudan sonra, en düşündürücü soru bu olsa gerek: “Hakkın hakkını veriyor muyuz?” Hakkın hakkını vermek de ne demek? Bu nasıl soru? Bu nasıl ağır bir soru? Gel de işin içinden çık!
Hakkın hakkını nasıl vereceğiz? Hakkın hakkını vermek için şu dört hususun birlikte gerçekleşmesi gerekir. 1- “Hakkın mânâsını iyi bilmeli ve idrakine tam varmalıyız”. 2- “Hak düşünmeli, hak söylemeliyiz.” 3- “Hakkı ruhumuza ve tüm benliğimize hâkim kılmalıyız.” 4- “Uygulamalarımız hak üzere olmalıdır.” Bu dört hususun özeti şudur: “Hakkı bilmek, Hakkı anlamak, Hakkı benimsemek ve Hakkı uygulamak.” İşte bu dördü hususu yerine getirirsen “Hakkın hakkını verirsin.”
Önce bilmekle başlayalım. Hak nedir? Hakk’ın çok çeşitli ve çok farklı tanımları vardır. Osmanlıca Türkçe Lügatte “hak” kelimesinin karşılığı olarak, şu açıklamalar yer almaktadır. “Hak, batılın zıddıdır. Hak, doğru, gerçektir. Hak, vacib ve lazım olandır. Hak, herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki malikiyetidir.” Bu lügat mânâlarını bilmek yetmiyor. Hakkın başka mânâları da var. Istilahî mânâda Hak dediğimizde yukarıdaki anlamlardan farklı anlamlar anlaşılmaktadır. “Hak” dediğimizde, “Allah, İslâmiyet, Kur’ân” akla gelmektedir. “Cenâb-ı Hak” diyoruz. Hiç düşündünüz mü, “niçin Cenâb-ı Hak” diyoruz? Yüce Allah var olduğu ve varlığı hakikat olduğu için “Cenâb-ı Hak” diyoruz. İstiklâl Marşında; “Hakkıdır Hakk’a tapan Milletimin istiklâl” derken, Hakk kelimesini “Allah” mânâsında kullanıyoruz. Aynı şekilde Hak din derken de, İslâmiyeti kastediyoruz. İsra Sûresi 81. ayette geçen “Hak geldi batıl zail oldu” beyanından, İslâm geldi, Kur’ân geldi, batıl, yalan, sahtekârlıklar, düzenbazlıklar kaybolup gitti mânâsını anlıyoruz.
Hakkın mânâsı okyanuslardan daha derin, kâinattan daha geniştir. Bu ölçüdeki bir kavramı anlatmakta aciz kalsak da, herkes zihninin idrakini, gönlünün ferasetini bu hususta çalıştırmalıdır.
Gelelim ikinci hususa. Hakkın hakkını vermek için, “Hak düşünmeli, Hak söylemeliyiz” dedik, bunun açıklaması basittir. Hayatımızın her anında Allah’ın fikri ve zikri bizimle olmalıdır. Dilimizde Allah, gönlümüzde Allah olmalıdır.
Gelelim üçüncü hususa. Hakkın hakkını vermek için, “Hakkı ruhumuza ve tüm benliğimize hâkim kılmalıyız.” Bunun için ne yapacağız? Tek yapmamız gereken dosdoğru bir yolda, Kur’ân terimiyle ifade edecek olursak, “Sırat-ı Müstakimde” yürümektir. Kur’ân-ı Kerim’de bir Âyet-i Kerime var. Bu âyet için, Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz; “beni kocattı”, demiştir. Sevgili Peygamberimiz bu âyetin o denli tesiri altında kalmıştır ki, bu şekilde bir söz söylemiştir. Peygamberimizin (asm) bu denli etkisinde kaldığı Hud Sûresinin 112. ayeti şöyledir: “O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.” Buradaki “emrolunduğun gibi dosdoğru ol” uyarısı hepimizedir. Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmak için, “Hakkı ruhumuza ve bütün benliğimize hâkim kılmalıyız.” İşin en zor kısmı bu olsa gerek. Yani “dilden değil gönülden Hak” demeliyiz, “sözde değil özde Hak” yolunda yürümeliyiz.
Yukarıdaki üç hususu yerine getiren, zaten dördüncüsünü de yerine getirir. Yani uygulamalarında da Hak’tan ayrılmaz. Allah’ı bilen ve Hakkı ruhuna ve bütün benliğine hâkim kılan, ölçerken, tartarken, hüküm verirken Hak’tan asla ayrılamaz.
Hakkın hakkını vermek deyince ben bu dört hususu zihninize ve gönlünüze havale ettim. İnşallah, “Hakkın hakkını verenlerden oluruz.” Vesselâm.
Okunma Sayısı: 2950
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı