“Saadet, mutluluk, kutluluk” mânasında olan devlet kelimesi, İslâm tarihinde, ilk defa Abbasiler için kullanılmıştır.
“Kur’ân’da modern siyaset bilimi ve anayasa hukukunda tanımlanan anlamda devlet kavramını karşılayacak bir sözcük Kur’ân’da yer almaz. Kur’ân’da en çok geçen mefhumlardan olan “mülk” kelimesi, “Sahip olma ve yönetme, güç ve iktidar” (Râgıb el-İsfehânî, Müfredât, s. 718.) mânâlarında kullanılmaktadır.
Bir âyette, “Resûlüm! De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.” (Âl-i İmrân Sûresi, 26.) buyurulur.
Yâni, ferdlerin öncelik tanıyacağı hizmet, “devlet yapılanması, sistem teşekkülü” değildir. Zâten bu onun gücünü aşar. Allah, gücümüzün kaldıramayacağını bize yüklememiştir.
Bir çok âyette, Allah’a ait mülk, “sema ve arz”ın idâresi, “din gününün Mâliki”, “Allah’ın mülkünde şeriksiz oluşu”, “Allah’ın mülkü ve hikmeti dilediğine vermesi”, ve insanlara âit “Mülkü Süleyman, Tâlût ve Dâvûd (as) ve Firavun’un mülkü, hükümranlığı” şeklinde geçer.
“Resûlüm! De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten Sen her şeye kadirsin.” (Âl-i İmrân Sûresi, 26.)
Bediüzzaman, “İnsan fıtraten medenîdir. Ebnay-ı cinsini (hemcinslerini, aynı cinsten olanları) mülâhazaya (dikkatle bakmaya, korumaya, yardımlaşmaya) mecburdur. Hayat-ı içtimâiye ile hayat-ı şahsiyesi (toplum ve ferd hayatı) devam edebilir” (Hutbe-i Şâmiye: 51-52) diyerek, devletin fıtrî, yâni yaradılışta insana verilen bir duygu olduğunu kabul eder.
“Devlet bir şahs-ı mânevîdir. Çocuk gibi teşekkülü, büyümesi tedricidir. Ve keza yeni teşekkül eden bir devletin, bir milletin ruhuna kadar nüfûz eden eski bir devlete galebe etmesi yine tedricidir, zamana mütevakkıftır” (İşarât-ül İ’câz: 112), “Vatan büyük ve millî bir âilenin hânesidir” (age., s. 92) şeklinde bir başka tanımlamalar da yapar.