Neseben kardeşlerim dahil hepimiz imam-hatipliyiz-babam dışarıdan bitirdi ve bununla iftihar ediyoruz!
Bu, “Hakkın hatırı alidir!” hakikatince bizi sorgulamaktan alıkoymamalı: Bir kardeşimiz, imam-hatip okulu müdürü arkadaşını ziyaretinde, “Hocam, durum feci, 1000 kişiden 30’u namaz kılıyor! İlahiyatçı öğretmenlerimiz de öyle” der. Mücahid olduklarını iddia edip, çok imam-hatip okulu açmakla övünen ve imam-hatiplerin içini boşaltan iktidarın devamı için sabahlara kadar dua ediyor! Dehşetli bir durum bu!
“Namaz dinin direğidir.” buyuran Peygamberimiz (asm) Müslümanların ölüm-kalım mücadelesi verirken yarısı savaşmış, diğerleri namazlarını cemaatle eda etmişlerdi. Bu husus, Kur’ân’da şöyle anlatılmaktadır: “Savaşta mü’minler arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle birlikte namaza dursunlar ve silâhlarını da yanlarına alsınlar. Onlar secde ettikten sonra geri çekilip düşmana karşı dursunlar ve yerlerine henüz namaza durmamış olan diğer topluluk gelsin. Onlar da tedbirli şekilde ve silâhlarını yanlarına alarak seninle beraber namaz kılsınlar.” (Nisa Suresi, 4/102)
Kalenin tam düşeceği sırada akşam namazının vakti daralmış, “Namazı sonra kılalım” diyenlere Hz. Ali’nin (ra) cevabı, “Uğruna savaştığımız değerleri ihmal ederek savaşmanın hiçbir anlamı yoktur” demiş ve namazı tercih etmişti.
Asırlar sonra Kur’ân tefsiri Risale-i Nur için mahkemede namaz vaktinde yargılanırken namazını sonra kılması istenildiğinde, “Biz zaten namazın hukukunu müdafaa etmek için buradayız” diyen Bediüzzaman, önce namazını kılmıştı. Keza, “Ankara’da Mustafa Kemal’in şiddet ve hiddetle divan-ı riyasete girip ‘Seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikir beyan edesin. Sen geldin, namaza dair şeyleri yazdın, içimize ihtilaf verdin’ dediğini, Said’in de ona ‘Namaz kılmayan hâindir; hâinin hükmü merduttur’ dediğini, sonra Mustafa Kemal bir nevi tarziye verip hiddetini geri aldığını ve Mustafa Kemal’in hissiyatını ve prensiplerini rencide ettiği halde kendisine ilişmemesi” (Şualar, s. 376, vd.) resmi belgelerle de sabit.
“Devletin siyaseti için” veyahut güya “vatan ve milletin selâmeti adına” namaz-niyazı terk edenlerin uğruna savaştıkları değerler nedir? Kimi aldatıyorlar, başkalarını mı, kendilerini mi?
Sizin de gözleminiz şu değil mi? Hürriyetçiler, demokratlar iktidarında dine, dindarlığa meyil fevkalade artıyor; dinî ve mukaddes değerler yükseliyor; “siyasal dinci/dindar siyasalcı”lar iktidarında geriliyor ve aşınıyor?