Ümittir, olmazlara olur dedirten
Ümittir karanlıkta ışık belirten.
Her gün bir ümitle koşup gittiğimiz, birkaç küçük haberle sevindiğimiz kırk gün, hüzün ile son buldu.
Eşim Fatma Hanım, tam kırkıncı gününün sabahı Hakk’ın rahmetine kavuştu.
Hastahanenin yoğun bakım ünitesinde, yoğun bir ıztırapla kaldığı ve bir iki dakikayla da sınırlı olsa, ara sıra görüştüğümüz zamanlar, hâlinden hiç şikâyet etmez, “İnşaallah iyileşeceğim” derdi. Biz de onu hem teselli eder, hem de, söylediği bu ümit dolu sözle teselli olurduk.
Hep kelimelerin, cümlelerin arkasında bir ışık arar; doktorların dudaklarında bir tebessüm görsek, müjde sayar; o geceyi, uyuyarak geçirirdik.
Regaib Gecesi, yokluğuyla hüzünlendim ve ona, gönül dolusu duâ ettim; Rabbimizden, Şâfî ism-i şerifi hürmetine şifasını istedim.
Biz, kuluz.
İstemek bizden, vermek O’nun şanından!
Bir gün, evimizdeki çiçekler arasında onun en çok sevdiği Orkide’nin tomurcuk verdiğini gördüğümde heyecanlandım ve derinliklerimden gelen bir fısıltıyla; “İnşaallah, bu tomurcuklar açıncaya kadar, afiyetle evimize döner” dedim, içim sızlayarak; bekleyişle, ümitle…
O an kalemim konuştu dilime bedel ve o ruh hâletiyle bir beyit yakaladım, alelacele:
Çok sevdiğin Orkide, tomurcuğa durdu, bak
Gittin, yattın oralarda; uyan artık, uyan kalk.
O gün, son günün, birkaç gün öncesiydi…
Yoğun bakım ünitesinin kapısı açıldığında gördüğüm Fatma Hanımın gözleri kapalıydı. Görevli hemşireler, “Hastanız bugün hep uyuyor” diye ifade ettiler, gördüğüm bu flu tabloyu.
Yine ümitlendim; “Zahir acıları bir parça dinmiş olmalı” dedim, kendi kendime.
Nereden bilebilirdim ki o gözlerin, bir süre sonra, açılmamak üzere kapanacağını?
Bir sabah, çağırdılar; “Durum ciddî” dediler.
Çoluk çocuk koştuk hastane kapısına, korku dolu canhıraş bir çabayla.
O zaman, kırkıncı gün ve yoğun bakım ünitesi önünde geçen kırk dakikaya, kırk türlü endişenin sığdığı, ürpertinin resm-i geçit zamanı!
Ve nihayet, kulağıma çalan, “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” sesi…
İşte, bu âyetin sesi, bizde kesti nefesi!
“El-mevtü hakkun”
İmanımız o ki; her canlı ölümü tadacaktır.
Fatma Hanım gibi; nice Fatmalar, Ayşeler; nice Aliler, Veliler gibi…
Ruhumuzda metcezir, gözlerimiz buğulu…
Gün yerine hüzün doğdu, o sabah.
Fakat biliriz ki: O’ndan gelen, O’na gider. Ve biliriz ki, her şey fâni; bâkî olan ancak, O.
Velhasıl;
Sahne, son sahne: Acı bitti; o da gitti…
Rabbim, Fatma Hanıma ve cümle mevtâlarımıza rahmetiyle; affıyla, mağfiretiyle, merhametiyle muamele eylesin. Âmin.