1999 yılının Eylül ayında, yağmurlu bir günde elimde valiz, İzmit sokaklarında çadır kentlerin arasından geçerek yürüyorum.
17 Ağustos depreminin yaraları henüz yeni yeni sarılıyor. İnsanların yüzünde ki o endişe ve korkudan hâlâ depremin etkilerinin devam etmekte olduğu anlaşılıyor. Yıkılmış evler, yarı yıkılmış terk edilmiş binalar arasında, biraz da karamsar bir ruh haliyle yürümeye devam ediyorum. Elimdeki kâğıtta ‘Çamlık Vakfı’ yazıyor. Birkaç kişiye sorarak buluyorum adresi. Çıkmaz bir sokağın en sonunda dört katlı bir binanın önünde buluyorum kendimi. O çıkmaz sokağın hayatımın dönüm noktası olacağını bilmeden giriyorum içeri. Mütebessim bir yüz beni karşılıyor: “Hoş geldin kardeşim ben Salih Çökren…”
İşte Salih Ağabeyle tanışmamız bu şekilde oldu. O günden sonra sık sık görüştük kendisiyle. Risale-i Nurlar’da fani olmuş, müdakkik bir Nur Talebesiydi. Çökren ailesi, tıpkı Emirdağ’da Üstad’a kol kanat geren ‘Çalışkanlar hanedanı’ gibi İzmit’de hizmetlere sahip çıkan büyük bir aileydi. Salih Ağabey de ailenin en büyüğü idi. Salı ve Cumartesi günleri haftada iki kez umumî ders olurdu. Ayrıca öğrencilere özel derslere de Salih Abi sık sık katılır ve o nüktedan mizacıyla güzel dersler yapardı. O meşhur Cennet bahsini okurdu. Bazen güldürerek, bazen de düşündürerek…
Sadece ders yapmakla kalmaz, hayata dair bizlere öğütler verirdi. Bir ağabey şefkati ile aile hayatına dair nasihatlerde bulunurdu. O nasihatlerin hepsi bize yol gösterdi. Yıllar sonra da olsa gıyabında Allah razı olsun dedirtti. Son sınıfta, bir önceki sene 14 gün okuma programına gittiğim İstanbul’a hızlandırılmış Risale-i Nur Programına katılım gündeme geldi. İzmit’in ise üç kişilik kontenjanı vardı ve gidecek olan üç kişi belirlenmişti. Ben de gitmeyi çok istiyordum. Konuyu ağabeylere açtık. Salih Çökren ve diğer ağabeyler görüşmüşler ve beni de artı bir kontenjanla programa göndermeye karar vermişler. Kararı duyduğum an olimpiyat şampiyonu olmuş gibi sevindiğimi hâlâ dün gibi hatırlıyorum. Allah hepsinden razı olsun. O program, diğer okuma programları ve dersanede kaldığımız her bir gün ne kadar değerli zamanlarmış bunu şimdi daha iyi anlıyorum. Mezun olduk, evlendik her birimiz kendine bir yol çizdi. Salih Ağabeyle bu süreçte çok sık olmasa da görüşmeye devam ettik.
Sonra bir gün ani bir rahatsızlık geçirdiğini öğrendiğimde çok üzülmüştüm. Hastalığı sebebiyle görüşme imkânımız olmadı, fakat duâlarda hep dilimizdeydi. Ara ara İzmit’deki kardeşlerden malûmat alıyorduk. En son Sakarya’da olduğunu öğrenmiştim. Sonra vefat haberini aldım. O gün zaten üstümde anlamını bilmediğim bir hüzün vardı. Salih Ağabeyin vefat haberi ile de gözlerimdeki yaşlara hakim olamadım. “Bize her yönüyle örnek olan iyi bir Nur Talebesi ve Salih bir insan daha göçtü gitti bu dünyadan, bize hep Cennet bahsini okurdun, Allah da seni Cennetine aldı” dedim kendi kendime. İzmit’de beraber kaldığımız ve hâlâ orada hizmetlerle iştigal eden kardeşleri aradım. Baş sağlığı diledim ve duâlar Fatihalar…
Bu vesile ile başta Çökren ailesi olmak üzere onu tanıyan bütün ağabey ve kardeşlerin ve camiamızın başı sağ olsun. Cenab-ı Hak cümlemizi Salih bir kul ve dâvâsına sadık bir Nur Talebesi olarak Cennetin de buluştursun. Vesselâm…