Bu zamanın en büyük davası, imanımızı kurtarmak ve başkalarının imanına takviyede bulunmak.
Zaman geçiyor, ama insan, gerçek ihtiyacını hâlâ arıyor.
Teknoloji ilerliyor, bilgi çoğalıyor, Ama kalpler daralıyor, yalnızlık büyüyor.
Bu çağın en büyük meselesi şu: İmanımızı nasıl kurtaracağız?
Çünkü, iman, sadece bir inanç değil. Bir yöneliş, bir hayat biçimi ve bir sığınak.
İman varsa, umut vardır. İman varsa… dayanacak bir yer vardır. İman yoksa… Her bir şeyin anlamı eksik kalıyor.
Ve böyle bir zamanda, Kur’ân’dan gelen bir ses yetişiyor: Risale-i Nur.
Akla hitap eden, Kalbleri tesellî eden, ruhu ayağa kaldıran bir Nur…
Risale-i Nur, "Allah katında amellerin en sevimlisi az da olsa devamlı olanıdır." sırrıyla az da olsa devamlı okumak.
Risale-i Nur derin bir yolculuğa çıkmak ve her bir sayfası, ahiret sokaklarında bir hakikate varmak.
Ve yalnız kalmamalıyız. İman kardeşliğiyle Risale-i Nur derslerine iştirak etmeliyiz. Ve birlikte dinlemeli ve birlikte tefekkür ufkunda yüzmeliyiz.
Ve en önemlisi, İmanımızı hâlimize taşımalıyız. Ahlâkımızla… sabrımızla… dürüstlüğümüzle göstermeliyiz. Zira; "Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalâtını ef'alimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki Küre-i Arz'ın bazı kıt'aları ve devletleri de İslâmiyet'e dehalet edecekler." (Tarihçe-i Hayat)
Çünkü mesele sadece bizim kurtuluşumuz değil. Zira dünyadaki yorgun kalplere bu hakikatleri ulaştırmak.
İmanını takviye eden, sadece kendini değil, insanlığı da kurtulmasına bir adım.