"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sistem, Asr-ı Saadetten gelen bir idare biçimidir

Caner KUTLU
24 Mayıs 2018, Perşembe
Evrenselleşmek, Medenîleşmek, Cemaatleşmek -25-

Sistem denince, Bediüzzaman’ın talebeleri üzerinde uyguladığı farklı sistemlerin uyumu; yani, üç eliflerin 111 ya da dört tane dördün ittihadı ile farklı dörtlülerin yeni bir sistemle uyum sağlayabilmesi... Asr-ı Saadetten gelen yüksek bir idare biçimidir. Günümüzde bunun demokratik taleplerin ve merkezlerinde üretilen farklı gruplaşmaların toplum işleyişine katılabilmesi ile bir parça anlaşılabilmesi mümkündür. Cemaatin manası da bu kapsamda ele alınmalıdır. O halde demokratik süreçleri, Bediüzzaman’ın, Asr-ı Saadet uygulamalarının çağdaş karşılıkları olarak bulabilmesi gelecekte medeniyet anlayışında gerekli ve şart bir yaklaşım olacağı kabul edilmelidir. 

Asr-ı Saadette Hz. Ebubekir modeli veya sistemi, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali sistemleri gibi hilâfeti ifade eden model ve sistemleri bütünleştirici ve “ihtilâf rahmettir” fermanını mükemmelen uygulayabilmişlerdi. Bunun demokratik yapıdaki “parti” ve “hizb”lerden farklı oldukları açıktır. İslâm ve demokrasi ilişkileri tartışılırken yaşanan en büyük sıkıntılardan biri de kültürel antropoloji perspektiflerinde beliren anlaşılmazlıkların düşünceye taşınması olarak görmek gerekir. (Meselâ; biat kavramının modern anlayışta karşılıksız olması). Bu şu demektir; modern düşüncenin iki “itici” kavramı kültür ve antropoloji ilerleyen süreçlerde “kelimeler”i olduğu gibi, niyetleri de bozabiliyor. 

Batı’dan bakınca bu iki kavram olmazsa olmaz görünüyor; bazen iyi de çalışıyor, ama kritik yerlerde tamiri zor kırılmalara yol açabiliyorlar. Bu bağlamda, Robert H. Lavenda ve Emily A. Schultz’un “Kültürel Antropoloji, Temel Kavramlar” kitabında üzerinde çalıştıkları gibi; Antropologlar çok uzun süre boyunca kendilerini, Batılı olmayan toplumlarla ilgili, Batı’nın sahip olduğu kalıplaşmış yargıları kıran bilim insanları olarak gördüler. Ancak yerli halklardaki bazı düşünce insanları ve bazı postmodernistlere göre, antropologların toplumlara dışardan ve yüzeysel bakan “uzmanlardan” bir farkı yoktu, çünkü moleküller hakkında kesin ve “uzman” yargılarda bulunan kimyacılar gibi, antropologlar da farklı toplumların kültürleri hakkında kendi oluşturdukları evrensel fikirlere sahipti. 

Gelinen noktayı açıklaması açısından ise şu not önemlidir:

“Küresel kapitalist ekonominin, internetin ve dünyanın bir ucundan diğer ucuna insanların yaptığı göçlerin şekillendirdiği 21. yüzyıl dünyasında, Batılı toplumlar bile başka kültürlerden gelen kültürel uygulamalarla dönüşüme uğruyorken, Batılı olmayan toplumların kendi alternatif modernitelerini üretebilmek amacıyla, Batı kökenli “modern” veya “bilimsel” uygulamaları -seçici biçimde de olsa- benimsediklerini ve hayatlarının bir parçası haline getirmeye başladıklarını fark etmektedirler. Bu ilerleme, zamanla daha da gelişecek olan bilime ve bir bilim alanı olarak antropolojiye yeni alternatif bakış açıları getirilmesine imkân sağlamaktadır.” Nur Talebelerinin kendi iç uygulamalarında ürettikleri sistemler temelli “demokratik” yaklaşımlar gelecekte buna bir örnek kabul edilecektir. 

Müslümanların demokrasinin kökeni konusunda yaşadıkları tereddütlerinde olduğu gibi uygulamadaki sıkıntılarını aşmada da Nurcular açık ve modern ve “ötesi” bir örnektir. Aynı zamanda alternatif köken ve kültürel antropoloji açısından son derece diri ve inşa edici bir perspektiftir. Hz. Hasan’ın yarım kalan “sistemini” tamamlayacak unsurları çağdaş yorumu ile ortaya koyacak bir iddiadır. 

Zübeyir sistemi, meselâ, bu “talebe” sistemleri içinde çağdaş sosyal verileri belki de en çok değerlendirecek unsurlara sahiptir. Modern antropolojinin “bireyselleşme merkezli” araştırmaları yerinde “ihlâs doktrini” etrafında şekillenen yaklaşım ve anlayış birlikteliklerine sahiptir. Bunun için de Bediüzzaman’ın “mehazdaki kudsiyet” seviyesi çok korunaklı bir alan oluyor. Demokrasinin Yunan ya da Cumhuriyetin Roma uygulamaları dışında hem medeniyet hem de kudsiyet ihtiva edecek kaynağı olarak Asr-ı Saadet uygulamaları pekâlâ merkeze konulabiliyor. Bu yüzden Bediüzzaman’ın: “İşte şu Asr-ı Saadet’i görmeyenlere Ceziretü’l-Arab’ı gözlerine sokuyoruz. Haydi yüzer feylesofu alsınlar, oraya gitsinler, yüz sene çalışsınlar. O zâtın, o zamana nisbeten bir senede yaptığının yüzden birisini acaba yapabilirler mi?” (Mektubat) meydan okuması sosyal bilimlerin bileşenleriyle de yeniden düzenlenmesi gereğine işaret ediyordu. Bu dâvet insanlığın ortak kazanımlarını reddetmiyor; aksine modern düşüncenin ihmal ettiği bütünlüğü inşa ediyordu. 

Günümüze gelen ümmetin bitmeyen ihtilâf noktaları ise hilâfetin “sistem”lerinin saltanatın “tek el”ci anlayışlarıyla öldürülmesiydi. Burada Hz. Ömer düşmanlığı, Hz. Ali hayranlığı ile ifadesi benzeri uygulamalar, diğer taraftan, Batı propagandasına ne yazık ki, benzer bir problematiğe kaynaklık ediyordu. Bediüzzaman’ın her türlü istibdada karşıtlığı, sistemleri bozan bütün merkezî yapıları ihtiva etmektedir. İlimde, dinde, hayatta ve şeriatte... Müslüman milletinin yüzyıllardır en büyük açmazları; bin yıldır birikmiş olan sorunlar hep buradan kaynağını bulmuştur. Medeniyete İslâm’ın müthiş katkıları sözkonusu baskılar sebebiyle örtülü kalmış insaniyet İslâmiyetle lâyık buluşmaları gerçekleştirememiştir. Aslında Hıristiyan âlemin İslâm’ın din ve medeniyet sahasında kesin zaferini itiraf etmek üzereyken bir anlamda “teslim-i silâh”tan kurtulması biraz da buradaki bozguncu sürece geçiş sebebiyle olmuştur. “İşte Asr-ı Saadetteki inkılâb-ı azîm, sıdk ile kizb, iman ile küfür kadar birbirinden uzak iken zaman geçtikçe gele gele birbirine yakınlaştı. Ve siyaset propagandası bazan yalana ziyade revaç verdi. Fenalık ve yalancılık bir derece meydan aldı. İşte bu hakikat içindir ki, sahabelere kimse yetişemez.” (Hutbe-i Şamiye) Bediüzzaman’ın tavsiyesi baştan başlamaktır; yeniden Asr-ı Saadet modeli... O halde Bediüzzaman’ın yaşadığı Meşrûtiyet, Cumhuriyet ve Demokratlar tarihlerinde tanımlar ve uygulamalar üzerinde İslâm’ın izini sözünü ve hukuku belirleyen “Hürriyet-i şer’i” ve “Meşrûtiyet-i Meşrûa” gibi kavramlarının açılabilmesi önemli bir mihengi ifade edecektir.

“Şu Jön Türkün hatası; bilmedi o bizdeki din hayatın esası. Millet ve İslâmiyet ayrı ayrı zannetti. Medeniyet müstemir, müstevli vehmeyledi. Saadet-i hayatı içinde görüyordu. Şimdi zaman gösterdi, Medeniyet sistemi bozuktu, hem muzırdı; tecrübe-i kat’iyye bize bunu gösterdi. Din hayatın hayatı, hem nuru, hem esası. İhya-yı din ile olur şu milletin ihyası. İslâm bunu anladı... Başka dinin aksine, dinimize temessük derecesi nisbeten milletin terakkisi. 

İhmali nisbetinde idi Milletin tedennisi. Tarihî bir hakikat, ondan olmuş tenasi...” (Sözler)

O halde medeniyet fenleri ve kökenleri ile din ilimleri ve “mehazdaki kudsiyet” makamları yeniden değerlendirmeye alınmalı; Bediüzzaman’ın ifadesi ile “saykal vurmalı”dır. Yoksa “pazar olmak”la “pazar kurmak” arasındaki yarıklarda sıkışan toplum örgütleri, cemaatler, ittihat ya da ittifak mânâlarını bozmaktan başka görev yapamazlar. 

Bunun için doğru verileri; doğru sistemlerle önce kendi elinde tutabilme becerileri ve sonra değerlendirme kapasiteleri ile yer edinmelidirler. Bediüzzaman’ın “doğru İslâmiyet ve İslâmiyete lâyık doğruluğu gösterebilme” uyarısı “çağdaş” olmaktan başka geleceği inşa etmede zorunlulukları ifade etmektedir. İman ve hayatın olduğu gibi şeriat’ın da zemini güvenlik boyutuyla “demokratik sistematiğin” birlikte gösterilebilir olmasından kaynaklanır.

Okunma Sayısı: 2697
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı