İslâm coğrafyasında ve dünyada, zındıkanın oyun ve planları, yaratılış ve fenler hakkında kafa karıştırmaya devam ediyor. Materyalist düşüncenin hakimiyetindeki, bilim ve medya menfi propagandasıyla İslâm ve dünya kamuoyunu ,”yaratma ve fenler” konusundaki safsatalarına, yanlış yönlendirme, ümitsizlik aşılama gayretlerine bir cevaptır.
Kaynak, modern Kur’ân tefsiri Risale-i Nurlardır. Bütün yanlış yönlendirmelerin cevapları Risale-i Nurlardadır. Bize düşen manevî sorumluluk da asırları aydınlatan tesbit ve yorumların kaynağındaki hakikatleri aslına uygun paylaşmaktır. Doğru tespitleri hem kendi dünyamızda, hem insanlığa sunmaktır.
Bu yazı ilgili bölümdeki tespitlerin kısa ve özet olarak anlayabildiklerimizi açıklama ve yorumlama çalışmasıdır.
Bediüzzaman “Ukûl-ü selime yanında muhakkaktır ki: Hilkatte hayır, asıl, şer ise tebeîdir. Hayır küllî, şer cüz’îdir” diyor. (Muhakemat Dokuzuncu Mukaddeme. s.50 )

Doğru düşünce ve akıl sahipleri: “Yaratılışta hayrın asıl olduğu, şerrin ise tebeî, yani kasdî olmayan varlığı başkasına bağlı olarak yaratıldığını düşünür ve bilirler. Yani, Allah’ın, yaratma fiilindeki asıl amaç, çoklukla hayırdır. Şer ikinci derecede ve azdır. Menfî felsefe ve materyalist düşünce bunu kasden saptırmaya çalışıyor. Ama tespit, yorum ve hakikat açık ve net.
Allah’ın âlemde yarattığı bütün ilim ve fenlerin temel, değişmeyen prensipleri, esasları ve intizamları vardır. Bütün fenlerdeki bu temel kanunlar, değişmez kaide ve ana esaslar, hayatın gerçeği olan teknolojik gelişmelerin ve sonuçlarının temelidir. Fenlerin fıtraten sahip oldukları bu temel kanun, mükemmel nizam ve intizamın şahitleridir.
Çünkü bir fende intizam olmazsa devam etmesi ve yürümesi mümkün değildir. Sonu, yokluk, hiçlik ve perişaniyettir. Fıtrat ve fenlerdeki bu inkâr edilemez gerçeklere rağmen bu muntazam intizamı tam olarak görülemiyor. Çünkü Allah’ın lütfu olan bütün fenlerin alanı oldukça geniştir. Böyle olunca, bu muhteşem, muntazam nizamın anlaşılması, kabulü, hayal edilmesi, tahmin ve tasvirinin basit ve kolay olmadığı, akılların anlamasının zor olduğu da bir gerçektir.
İstikametli insan aklı için bu konudaki en önemli yol ve metod; yaratanı tanımak, O’nun yarattığı âlemde yürürlükteki bütün fenlerin şahitliğini, hikmet nazarıyla bakarak değişmeyen istikrar ve neticelerini kavrayıp kabullenmektir.
Fenler kendilerindeki bu ilâhî nizam ve intizamla vardır. Bu âlemin yaratılışındaki asıl gaye ve maksadın yalnız güzellik, hayır, hak, kemal ve mükemmellik olduğunu gösterir. Şer, çirkinlik ve batıl: “tebeîdir!” yani esas değildir. Bir sebebe bağlı olarak vardır. Hayır, güzellik karşısında mağlup, güçsüz ve kuvvetsizdirler. Üstün ve hakim gibi görünmeleri geçicidir.
Bütün bunlar, âlemde; bütün canlılardan üstün, sınırsız istidat ve kabiliyet sahibi olarak yaratılan; “Eşref-i Mahlukâtın” insan olduğunun delilidir. Kur’ân, İslâmiyet, sünnet ve hadislerin 1500 senedir bu yüksek hakikatleri ortadadır Buna karşı küfür ve dalaletin inatla bu hakikatleri perdeleyip gölgeleme gayretleri her sahada aralıksız devam ediyor. Bunlara karşı güneş gibi hakikatlerin insanlığa mal edilmesinin önemini bu münasebetle tekrar zikretmiş olalım. Bu konuda Bediüzzaman: insanlık İslâmiyet ve doğru Müslümanlarla, insanlığın son peygamberi ve her alandaki önderi, lideri olan Hz. Muhammed (asm) hakkındaki tespitini gelecek yazımızda değerlendirelim inşallah. “
—Devam edecek—