Türkiye’nin burada bir ağabey rolü üstlenmesi gerekiyor. Türkiye STK’lar vasıtasıyla bu açığı kapatmaya çalışıyor, fakat yeterli değil. Fakirlik ve cehalet had safhada. Bu yüzden buralarda Risale-i Nur eserlerine ve o eserledeki ölçüleri anlatacak vakıf kişilere çok büyük ihtiyaç var.
Birinci Bölüm: Uganda yolcuları kalmasın
İkinci Bölüm: Afrikalı masumlar bizleri bekliyorlar
Dizi: Uganda notları-3 - Dr. Aytekin COŞKUN (Genel Cerrahi Uzmanı)
Pasaport kontrollerinden biraz bahsetmem gerek. Sıraların ardı arkası kesilmiyor, çok yavaş çalışıyorlar, “hızlanalım” derseniz Afrika’nın meşhur lafı ile karşılaşıyorsunuz. “Hakuna matata” aceleye gerek yok. Buralara gelirseniz sinirlerinize hâkim olmalısınız ve sabırla beklemelisiniz. Sabırsız biriyseniz Afrika’da yaşamak çok zor. Cenab-ı Hakk’ın iman ve sabır noktasındaki en büyük dersini burada yaşayarak kazanabilirsiniz. (Hac ve umrede de “Hacı sabır” sözünü çok duyarsınız.)

Karşılama Ekibi ve Parlamenterler
Entebbe Havalimanı’nda iç hatlardan geçerek, bize özel dolmuş uçağımızla saat 08:00’de ikinci durağımız Aroa’ya doğru havalandık. Burası küçük, şirin bir havalimanı. Bizleri bekleyen kalabalık bir grupla karşılandık. Yerel halk, askerler ve parlamenterler ve bir de süslenmiş ve bize tahsis edilen otobüsümüz. Askerler Yumbe’ye kadar bize eskortluk yapacaklarmış, iki saatlik daha yolumuzun olduğunu duyunca moral olarak biraz çöktük.

Otobüsleri görseniz, Türkiye’nin 70 yıl öncesindeki Magiruslara benziyorlar, ama insanları çok samimî ve sevecen, hepsi hoş geldiniz diye diye, bizleri karşıladılar. Muhteşem insanlar gerçekten içlerindeki o samimiyeti hissedebiliyor ve görebiliyorsunuz, yolumuz daha uzun ve hâlâ daha kampımıza ulaşamadık, yavaş yavaş yola devam ediyoruz. Otobüsün önünde eskortluk yapan askerî araçla konvoy şeklinde Yumbe’ye doğru ilerliyoruz. Safari tarzı otobüs yolculuğumuz nihayet bitti. Halsizlik, yorgunluk ve tükenmişlik, nerdeyse 1.5 gündür yollardayız.

Kampa Varış
Çok şükür kampa vardık, malzemeleri indirdik, odalarımıza yerleştik. Hekim arkadaşlarla birlikte kalacağız. Ekip ikiye bölündü. Artık rahatlama ve dinlenme günümüz olacak. Duş alıp uzandık, akşam namazına kadar dinlenmişiz. Evet, güzel günler bizleri bekliyor, yarın inşallah sabahtan ameliyatlarımızı başlamak istiyoruz, ama malzemelerimiz henüz kampımıza ulaşmadı. Aradığımızda dinlenmek için ara vermişler, uyumuşlar, yemek yemişler. Afrika’nın insanı, kızamıyorsun.

Hastaneye Keşif gezimiz
Ön hazırlık için hastaya gidelim, bakalım, eksikleri görelim dedik. İki tane ameliyathaneyi bize tahsis etmişler. Birini göz hekimleri, diğerini cerrahlar kullanacak. Urfa’dan gelen hemşire grubum çok tecrübeli. Aletleri steril edip masaları hazır hâle getirmeye çalışıyorlar. İlk vakamızı almaya hazırız. Vira bismillah. 36 yaşında bir kadın hasta, dev göbek fıtığı olmuş, başladık. Çok şükür güvenli bir şekilde ilk ameliyatımızı yaptık. Türkiye’den gelen malzemelerimiz, yeterli, elbette dört dörtlük hiçbir şeyi beklemediğimiz için elimizdeki imkânları maksimum kullanarak güzel şeyler yapmaya çalışıyoruz. Hayırlısıyla ilk ameliyatımız başarılı geçti ve hastamızı ertesi gün taburcu edebileceğiz.

Hastanenin ameliyathanesi, yapısı, alet-edevatlar, anestezi cihazı gibi ameliyathane için gerekli olan malzemelerin durumu önemli. Her sabah hastaneye ulaştığımızda ilk işimiz sıra bekleyen hastalarımızı kontrol etmek. Katarak ameliyatı için bekleyen yaklaşık dört yüz hastanın olduğu, genel cerrahi için bekleyen hasta sayısının yüz elli olduğu ifade edildi. Hastalarımızı henüz görmedik, iki cerrah olarak görev yapacağız. Diğer cerrah kardeşimiz hastaların hepsini tek tek gezerek tanıyı doğrulamaya çalışıyor. Bununla birlikte aç olup olmadıklarını kontrol ediyor, rahat anestezi almaları için ön şart. Hastanenin mimarının bir Türk olduğu ve Kuveytli bir hayırsever tarafından yaptırıldığı söylendi. Geniş tek katlı binalar, alan çok geniş ve yaygın bir hastane olduğunu söylemek mümkün. Branşlar departmanlar şeklinde dizayn edilmiş. İçeri girdik, ilk tanışma anı her zaman çok önemlidir, hoş amedi şeklinde karşıladılar. Bizleri beklediklerini görünce hepsinin gözlerinin içini güldüğünü gördük. Çalışanlarla tanışmak çok güzel oldu, birlikteyiz artık, ameliyathaneye hoş geldiniz. Bugünkü listede sekiz vaka var. Bu arada diğer odada katarakt ameliyatları da başladı. Ameliyat sırasında tanışmalar, muhabbetler devam ediyor, hekim, hemşire ve diğer personeller, herkesin bizi beklediği çok belli oluyor.

Afrika’da AIDS’e dikkat
Uganda’da en büyük problem HİV(AİDS) oranının çok yüksek olması. Önce hepimizin güvenliği. Bu yüzden tüm hastalara HİV bakılmasını şart koştuk. Pozitif olup olmadığını bilmemiz gerekli. AİDS, kan ve gayr-i meşru cinsel ilişkiyle bulaşıyor, dikkat etmemiz gerekli. Gerekirse çift eldiven ve gözlük takmalıyız. Kişisel güvenliğimizi ön planda tutacak ve aynı zamanda hastalarımıza yardım edecek pozisyonda çalışmalıyız.
Aletlerimizi ve sarf malzemelerimizi Türkiye’den getirmiştik. Hemşire grubumuz muhteşem, arı gibi çalışıyorlar. Masalarımızı aktif hâle getirdiler, steril aletlerimizi açtılar. Ameliyatla ilgili kullanabileceğimiz tüm malzemeler hazır. Ameliyatlara saat 08:00 itibari ile başlıyoruz. Akşam namazına kadar çalışıyoruz. Gün itibarıyla sekiz ameliyatı bitirmiş durumdayız. Ekip çok iyi ve mükemmel anlaşıyoruz. Amacımız, çok ameliyat yapabilmek, her gün 14:30 gibi bir öğle arası veriyoruz. Namaz, yemek derken tekrar ameliyathaneye giriş. Elimizden geldiğince çalışıyoruz ve yorgunluğumuz tavan yapınca işi bırakıyoruz.

Seremoni ve Hoşamedili karşılama
İlk günün sonunda, bölgenin milletvekili, cumhurbaşkanına bağlı çalışan vali, hastane müdürü gelişimizi kutlamak için seremoni düzenleyerek kurdele kestirdiler. Hanım parlamenter “Buraya kadar rahatınızı bozdunuz, ailenizi geride bıraktınız, yatağınızı geride bıraktınız bizim için geldiniz. Bunun ücretini ödememiz mümkün değil, sizin ücretinizi Allah (cc) ödeyecek. Bu yüzden çok memnunuz. Sizleri gerçekten burada görmekten inanılmaz keyif aldık, söyleyecek bir şey yok” dedikten sonra, ellerini açarak Allah’a dua etti, çok onore olmuştuk. Rabbimiz biliyor.

Bugün 3 Mayıs, işler tıkır tıkır yürüyor. Ortama alıştık, günlük 10’a yakın ameliyatı seri şekilde yapıyoruz. Göz doktorlarının 20 dakikada 1 hastayı ameliyat edebilme kabiliyetleri ve imkânları var. Maşallah onlar da çok ciddi çalışıyorlar. Afrika’nın en büyük derdi katarakt. Yediden yetmişe herkeste var, ayrıca ciddi manada yıllarca büyümüş ve tedavi edilmemiş, göbek ve kasık fıtıkları çok sayıda. Yaptırabilecekleri en ufak maddî gelirleri yok. Parlamenter bizlere şunu ifade etti “Sizin yaptığınız şu ameliyatın Kampala’daki karşılığı 2000$-3000$. Dolayısıyla bunları bizim karşılamamız mümkün değil. Ancak sizler gibi Allah rızası için buraya gelen kişilerin yapabileceği bir durum” demesi olayı özetliyordu. Yardımlarla ancak bu kadar yapılabiliyor, ecrini sadece ve sadece Allah’tan bekliyoruz, emin olun para karşılığı bu işleri yapmak zor.
Takımımız adına, diğer cerrah kardeşimiz Safa Cihan Coşkun, İngilizce olarak kısaca tanıtım konuşması yaptı. Önemli olanın İslâm kardeşliği olduğu, insana hizmet etmek olduğu ve yapılan bu hizmetlerin sadece Allah’ın rızasını kazanmak adına olduğunu ifade etmesi onlarda muhteşem bir duyguya dönüştü. Bu yaklaşım tebessümlerle birlikte bakışlara yansıdı ve her birini inanılmaz kıldı.
Bu arada Afrika’nın çok sesliliğinden bahsedelim. Müziklerinin tınıları çok farklı, inanılmaz müzikler eşliğinde danslar, hoş geldiniz nidaları ile ilk günümüzü geçirmiştik. Herkesle kucaklaşarak birlikte kol kola Afrika dansına eşlik ettik. Bu tavrımızdan dolayı samimiyetimiz tavan yaptı. Onların memnuniyeti karşısında merasim sonrası hastaneden ayrılarak kampa döndük.

Türkiye’ye Ağabey rolü tarihten geliyor...
Türkiye’nin burada bir ağabey rolü üstlenmesi gerekiyor, en ufak bir şeye bile burada “gerek yok” deme lüksümüz yok. Gerçekten her şeye ihtiyaç var. Birincisi eğitime ihtiyaç var, burada eğitim ve öğretim noktasında gönüllü öğretmenler, eğitimciler gelip eğitim vermek zorundalar. Camilere gittiğinizde inanılmaz gençler ve çocuklarla dolu. Hepsi eğitime açlar ve açıklar. Huşû içinde namazlarını eda diyorlar. Böyle bir samimiyetleri de var. Gördüğünüz her kişiye selâm verdiğinizde mutlaka hemen toparlanıp size karşılık veriyor. Buralarda Risale-i Nur eserlerine ve o eserleri anlatacak kişilere çok büyük ihtiyaç var.
Çocukların üzerlerine baktığınızda öyle ahım şahım giyimleri yok. Ayakkabıları da aynı. Fakirlik var, ama bu fakirliği yenmeleri için önderlere ihtiyaçları var. Dolayısıyla bu insanların mutlak surette hem eğitim, öğretim konusunda hem de ticaret yapabilme konusunda, en önemlisi yeraltı zenginliklerini çıkarma konusunda desteğe ihtiyaçları var.
Türkiye STK’lar vasıtasıyla bu açığı kapatmaya çalışıyor, fakat yeterli değil. 2009’den beri her geldiğimizde de farklı tecrübeler ediniyoruz. Farklı insanlarla tanışıyoruz, ama asıl problem hâlâ devam ediyor. Eğitim, fakirlik ve özellikle ziraî faaliyetlerin eksik oluşu dolaysıyla, bunları öğretebilecek bir ekibe mutlak surette ihtiyaçları var. Türkiye bu noktadan bir ARGE çalışması yaparak protokoller oluşturabilmelidir.

Her yerde Kuru fasulye ana yemektir
Bugünün akşam menüsü kuru fasulye, pilav ve turşu. Hepsi buram buram vatan kokuyor. Yorgunluğumuz bir anda geçti, yemekte Urfa’nın “balcan kebabı” ve acı biber sohbeti, sonrasında muhabbet ortamı ve Risale-i Nur dersi, inanılmaz vakitler geçiriyoruz. 20. mektubu okuduk. Üstadımızla hasbihal ettik, kampın havası değişti. Dostluklar ve muhabbet ortamı daha da genişledi. Çay sohbeti aramızdaki bağları da kuvvetlendirdi. Ders sonrası otelimize doğru yola çıktık.
İki genel cerrah, bir çocuk cerrahı, bir anestezi hekimi, üç tane de göz hekimi ile beraberiz. Bir de her hekime bir adet hemşire arkadaşımız var. Bunun yanında lojistik de ise 8 arkadaşımız var. Malzemeci, aşçı, sosyal medyacı, fotoğrafçı derken ciddi bir ekibiz. Sahada çalışanlar, arkamızı kollayanlar, güvenliğimizi sağlayanlar, yemeğimizi, kahvaltımızı hazırlayanlar derken, toplam 22 kişiyi bulan bir ekiple çalışıyoruz. Bu işler gerçekten kolay değil. Derneğin zamanla çok büyük yollar kat ettiğini söylemek gerekir. En ufak güzel bir gelişme ile birlikte kelebek etkisi görmek mümkün. Göle atılan bir taş misali yayılarak giden bir dalga oluşturuyor, gönüllü olarak gelmemiz, görev almamız bu dalgaların eseri.
Afrika’ya yatırım yapmak ve Türkiye’nin anlatılması elbette ki STK’larla mümkün ve ciddi sorumluluklar istiyor. En ufak bir yanlış tavır, muhteşem şeylerin yapılmasını engel koyabiliyor. O yüzden müsbet hareket çok kıymetli.

Bir günün Hikâyesi
Bugün 4. günümüzdeyiz, bir günümüz nasıl geçiyor anlatalım. Sabah erkenden kalkıyoruz duşumuzu alıyoruz, 06.30’da hazır halde otobüsümüzü bekliyoruz, herkes tam ise hemen yola çıkıyoruz, geç kaldım deme lüksü buralarda kesinlikle yok. Geç kalmayacaksın kardeşim. İlk olarak kampa geliyoruz, kahvaltımızı yapıp, saat 08.00 gibi hastanede oluyoruz ve ameliyatlara başlıyoruz. Ne kadar erken başlarsak, o kadar çok hastayı ameliyat etme şansımız var. Tek derdimiz yapabildiğimiz kadar ameliyat etmek başka hiçbir derdimiz yok, o yüzden sabah girip akşama kadar ful çalışan bir ekiple devam ediyoruz. Enerjimizi günlere dağıtarak kullanmaya çalışıyoruz. Bu tecrübelerimden, eğer hastalanırsak, elimiz kolumuz bağlı kalırız, faydamız olmaz. Bir keresinde sıtmaya yakalandım, yanımda götürdüğüm sirke benim tedavimde çok etkili oldu. Sirke banyosu yaparak hayatta kaldım. O yüzden enerji kullanımını çok iyi ayarlamanız gerekli. Maraton koşucusu tarzında olmalısınız.

Öğreterek yardım etme işin aslı
Her seferimizde değişik tecrübeler ediniyoruz. Nasıl yaptığımızı, nasıl yapmamız gerektiğini oradaki cerrah arkadaşlarla paylaşıyoruz, bir nevi birlikte hem öğrenmeye, hem de öğretmeye çalışıyoruz. Özellikle katarak projesi gerçekten çok önemli Afrika’da hemen hemen her evde bir ya da iki kişi katarak hastalığıyla muztarip, dolayısıyla Afrika’da en büyük işlerden bir tanesi bu insanların görme kabiliyetlerini yeniden onlara kazandırmak. Ekip çok maharetli, 20 dakika ya da yarım saatte, problemli değilse ameliyatı yapıyorlar.
Dernek daha önceden de sık sık aynı bölgeye geldiği için altyapıyı hazırlamışlar. Ekip değişiyor, kullanılacak malzemeler ve Faco cihazı orada muhafaza ediliyor. Ciddi yatırım yapmışlar, dolayısıyla eksik söz konusu değil. Bu arada mola verdiğimiz zamanlarda, oranın yerel ekibi ile tanışma epizotları yapıyoruz. Hiç tanımadıkları bir yabancı ile yemek, namaz, sohbet ve çay içmek samimiyet ortamımızı arttırıyor. Daha samimi bir ortam oluşturmamız güzel oluyor, onlar bizi tanıyorlar biz de onları tanıyoruz, dolayısıyla arkadaşlık, kardeşlik daha da pekişiyor. Meselâ yerel halktan bir davet aldınız, hiç tatmadığınız bir yemek bile olsa onu tatmanız gerekli, burun kıvırıp hayır diyemezsiniz. Sevdiği birşeyi sizinle paylaşmak onlara güven veriyor ve sizin de ona değer verdiğinizi göstermeniz gerekli.
Ayrıca hastanenin bahçesinde derneğin her gün kesmiş olduğu kurban, yerel halk tarafından birlikte pişirilip dağıtılması söz konusu. Türkiye’den gönül dostlarının emanet ettiği her şey burada değer buluyor. Kurban yardımları da eş zamanlı ifa ediliyor. Ana yemek lapa pirinç ve çapati denilen bir hamur ekmekleri. Hamuru ellerine alıp yemeğin suyunu bandırarak yiyorlar. Tabiî bulurlarsa.

Onlar kaderlerini yaşarken bizler ise birlikte güzel şeylerin yaşanabileceğini gösterebilmenin derdindeyiz. Cenab-ı Hak yardımcıları olsun fakirlik kötü, eğitimin olmaması daha kötü, ama kaderleri böyle. Bu bölgede okuma oranı ve ilkokula gitme oranı çok düşük, eğitim yerlerde, enteresan olan ise Afrika’nın Müslüman olan bölgelerinde bu eksikliklerin tavan yapması önemli. Hıristiyan bölgelerinde kilise mutlak surette var ve eğitim ve öğretimin de yapıyorlar. Bu yüzden bir adım daha önde olduklarını görebiliyoruz. Bu hükümet politikası olabilir, ama genelde Müslümanların yoğun olduğu bölgelerde eğitim eksikliği ve fakirlik had safhada, ciddi sıkıntılar söz konusu bunları aşmak için neler yapılabilir.
Hastaneye doğru yola koyulduk
Saat 6.30’da yollara düşüyoruz, en çok dikkatimi çeken ise, her sabah aynı yerden geçerken müşahede ettiğim, herkesin evinin önünü çalı süpürgeleri ile süpürüyor olmaları. Tabiî yola doğru süpürüldüğü için, yollar çöplerle dolu, ama evleri inanılmaz temiz. İkinci iş olarak su kuyularında sıraya girmek. 19 litrelik damacanaları başlarında taşıyorlar. Maşallah inanılacak gibi değil, hem de sohbet ede ede ellerini sallaya sallaya taşıyorlar. Bu bölgede keçiler çok fazla, koyun ise pek yok. Etinden, sütünden, postundan yararlanmak açısından keçi yetiştiriyorlar. Bölgenin en önemli özelliklerinden birisi, mango ağaçlarının çokluğu. Boyları ve heybetleri büyük, üzerlerinde inanılmaz derecede meyve var ve yerlere dökülmüş durumda. İlk defa şahit oldum, Ağaçların altları sebil şekilde mango meyvesi ile dolu. Alan ve yiyen yok, toplayan yok. Dökülmüş, ama kimsenin umurunda değil, çünkü o kadar çok ağaç var ki onların altında günlerini geçiriyorlar. Bazı kadınlar bunları toplayıp iyilerini yol kenarları boyunca leğenler içinde satmaya çalışıyorlar.

Yurt dışında tanıdık bildik gıdalar çok önemli. Gıdalar çok kıymetli, kahvaltılıklar özellikle. Güzel bir güne Türk usulü kahvaltı ile merhaba demek, buralarda paha biçilemez bir olay. Sabah namazı Türkiye ile aynı saatte, çünkü aynı paraleldeyiz. Her sabah altıda kalkıp namazımızı kıldıktan sonra, saat 6:45 gibi ekip Otel’in bahçesinde hazır hale geliyor, buradan otobüsümüz ile kampa geçiyoruz. Sabah kahvaltımızı kampta yapıyoruz, Allah razı olsun arkadaşlar Türkiye’den getirmiş oldukları malzemelerle kahvaltımızı hazırlıyorlar, tabiî en önemlisi demleme çayımız, her zaman hazır. Emin olun çayın kıymetini buralarda daha fazla hissediyorsunuz, eğer alışkanlığınız varsa. Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra yaklaşık 7:30 gibi 10 km uzakta olan hastanemize gidiyoruz. Kaldığımız otelle sadece konaklama anlaşması yapılmış, çok fazla otel yok, bölgenin en iyi oteli ve tek katlı odalardan oluşan bir yapı, geniş bir bahçesi var. Gündüz dışarısı bizim için güvenli, ama gece otel dışında güvenli değil, oteli askerler koruyorlar.
Kataraktı önlemek gerekli.
Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları, Müslümanların yoğun olduğu Afrika bölgelerinde sağlık kampları düzenliyorlar. Sağlık kamplarında öncelik yardım etmek, bununla birlikte eğitim anlamında arkadaşlara ameliyatların nasıl yapılacağı noktasında eğitim vermek, bu daha kalıcı ve daha etkili oluyor. Uzun yıllardır katarak ekip arkadaşlarımız, Faco cihazının kullanarak kataraktın nasıl yapılacağı noktasında ciddi eğitim vermişler. Dolayısıyla eğitim sonucunda tekniği öğrenen hekim, Faco cihazının alınmasıyla ameliyatlara başlamış. Türkiye’den eğitim amaçlı gelen hekimlerimiz bu konuda ciddi eğitim vermişler. Hasta sayısı bi nebze azalmış fakat yeterli değil. Afrika’nın en büyük derdi katarakt hâlâ devam ediyor. Güneş ışınlarının dik gelmesi, tozlu ortamlar, çevresel etkenler ve elbette genetik. Türkiye’den STK'arın birliği ile Afrika’nın birçok bölgesinde bu tarz kamplar yapılıyor. Doğuştan katarakt hastası olan çocukların ilk kez ışıkla, dünya ile tanışmalarına verdikleri tepkilere bizzat görmenizi isterim. İnanılmaz bir sevinç kaynağı. Çocuk ilk kez annesini, çevresini görünce verdiği tepkiyi görmelisiniz.
Hizmet etmek için mescid ve yetimhane şart
STK'lar buraya geldiklerinde kalıcı hizmet verebilmek ve onlarca yetime dokunabilmek ve onlara sıcak bir yuva verebilmek adına mescid inşa ediyorlar. Tabiî gönül hizmeti bunlar, yardımlarla ayakta duruyor. Hatta bir abi "Ne yapabiliriz? ben ne yapabilirim?" deyince, mescid ve yetimhanenin tüm masrafını karşılamış. Şimdi burada hem namaz kılınıyor, hem hafızlık yapılıyor. Ayrıca her yetime sıcak bir ortam sağlanıyor. Bu çok önemli. Biz de ekip olarak burada zaman zaman kaldık, çocuklarla sohbet ettik, onların gönül tellerine dokunduk. Kur'ân ezberleri harika, Arapça ya hâkimler, ama İngilizler yıllarca sömürmüşler ve dillerini de inşa etmişler. Herkes İngilizceyi bizlerden çok daha güzel konuşuyorlar. Birlikte gittiğimiz dernek, buraya çok güzel bir mescid yapmış, 50 tane talebe istihdam etmişler. Bir eğitim kadrosu da söz konusu, ona göre dizayn ve planlama yapılmış. Sorumluluk isteyen işler. Hizmet hicrette gizli boşuna söylenmemiş.
Önce büyük bir arazi satın alınmış o arazinin içerisine mescid, eğitim kurumu ve kalabilecekleri lojmanlar yapılmış. İnşaat devam ettiği için kısıtlı şekilde kalabildik, dolayısıyla otelde kalmamızın sebebi bir yerde bundan oldu. Afrika bu konuda çok yardıma muhtaç, özellikle genç nüfus çok fazla miktarda ve ilkokul okuma düzeyleri yok gibi. Çocukların çoğu eğitimsiz, ama çok samimiler, güler yüzlüler derilerinin rengi belki siyah, ama içleri o kadar beyaz ki, bunu yaşayanlar bilebilir. En büyük ortak dilimiz "selâmünaleyküm," bu gerçekten inanılmaz bir cümle bir sözcük bir lafız belki, ama bu sözcük ile yaklaştığınızda samimiyet ortamı hemen oluşuyor. Bu da tabiî bizleri çok memnun ediyor.
Sabah kontrol ilk işimiz yaptığımız ameliyatları kontrol
Genel cerrahî noktasında ciddi ameliyatlar yapmaya çalışıyoruz. Bir gün önce yaptığımız ameliyatları sabah ilk iş olarak ziyaret ediyoruz. Pansumanlara bakıyoruz, gerekirse değişim yapıyoruz. Kliniğin yatakhane kısmına el atılması gerekli. Koğuş sistemi var, hastalar ve yakınları yerlere naylon hasır sererek yatıyorlar. Günlük ameliyat sayımı 8 ila 10 arasında tutmaya çalışıyorum. Çok dua ediyorlar, zaten bu dualara talip olduğumuz için buradayız. Uzun süredir bekleyen hastalara, öncelikli almaya çalıştık, buradaki uzman hekim arkadaşlar yeterli değil biz de onlara bir nebze olsun yardım etmiş oluyoruz. Sağlık sistemi ve branş hekimlerine bir protokol çerçevesinde Türkiye’de eğitim vermek en kalıcı yöntem olması açısından önemli. Bunun altını çizmek lâzım, en çok sıkıntı çeken coğrafya Müslümanların yoğun olduğu bölgeler. Türkiye böyle bir eğitim protokolünü daha ciddi ve devlet destekli yaparsa sonuçlar daha çok alınabilir.
Mescidler….
Camilere özellikle vakit namazlarına bayanlar, çocuklar gelip dolduruyorlar. Özellikle gençler, çocuklar çok fazla, adeta oyun alanı şeklinde kullanıyorlar. Fakat gözlemim ise daha önemli, öyle huşu içinde namazlarını kılıyorlar, belki dünyayla olan ilgileri sorunları çok fazla değil hani namaza durduğunuzda şeytan sizi çok sıkça dürter, aklınıza bir sürü dünyevî meşgaleleri getirir, ama burada meşgale olacak, dert olacak problem yok. Sadece karın tokluğu söz konusu, eğer o gün karnınızı doyurabiliyorsanız problem yok. O yüzden namazlarını huşu içinde kılmaları da çok ilginç değil aslında, buranın bir yapısı olarak söylemek mümkün.
Taşımacılık
Nil STAR adlı taşıma filosunun arabalarından bahsetmek istiyorum. Tüm arabaların üzerinde Rabbimizin isimleri, Arapça ve İngilizce açıklaması söz konusu. Adeta yürüyen bir sünnet-i seniyye hazinesi gibi. Bu şirketin arabalarının etrafında Cenab-ı Hakk’ın isimleri, ondan sonra Peygamberimizin sünnetlerini anlatan ifadeler, yani inanılmaz hoşuma gitti. Hiçbir yerde buna rastlamamıştım, birçok kez Afrika’ya gelmiş olmama rağmen, ama bu bölgeye has belki olabilir arabaların etrafları gerçekten inanılmaz şekilde.
Misyonerlik durmuyor.
Misyonerlik faaliyetlerinin bir şekilde yapıldığını, gençler arasında İslâm dini ne kadar yaygın olsa da bu faaliyetlerin çok yoğun olduğu gözleniyor. Özellikle misyonerler kiliseler eliyle eğitim kurumları açarak, bölgede faaliyet gösteriyorlar. Birleşmiş milletlerin bir kampı var onun dışında birçok Avrupalı STK’lar farklı pozisyonlarda çalışıyorlar. Bizlere de ciddi yükümlülükler düşüyor.
Türkiye odaklı STK'lar
Türkiye buralarda halk nazarında lider bir ülke. Osmanlıya kadar uzanan geri bildirimler var. Uzman kadrolarıyla hem yardım etmek, hem de insanları yetiştirmek adına ciddi kadrolara ihtiyaç var, inşallah gerçekleşir. An itibari ile STK’lar birçok hizmeti yapmaları söz konusu, ama ne kadar yeterli. Organizasyon konusunda bazı eksikliklerin olduğunu düşünüyorum, birçok STK Afrika’nın birçok yerinde hizmet ediyor ama kendi başına. Türkiye’den hayır severlerin yardımları ile bilinmez.Gelip buralarda bir şeyler yapmaya çalışıyorlar.
Ortak bir yol haritası çizilmeli, Her STK kendine uygun olan hizmete odaklanmalı. Organizasyon şeması ve hizmetlerin kontrolü, toplanan paranın nereye harcandığı noktasında şeffaf olunması da ayrıca çok önemli.
Çünkü sivil toplum kuruluşlarına gelen paraların denetiminin yapılması, hizmetlerin rapor şeklinde mutlak surette sunulması gerekiyor. STK’ların güvenilir ve gelecekte devam etmeleri buna bağlı. Bu konuda çok yaralıyız. Hesap verilebilirlik ve şeffaflık bir nevi onların geleceği, yardımseverlerin kalbinde yer edinmeleri buna bağlı.
Kasık ve karın fıtıkları çok yaygın
Günün sonunda hastanenin bahçesinde bitik bir vaziyette toplanıyoruz ve kampa doğru gitmek için bekliyoruz. Bölgede karın ve kasık fıtığı çok fazla. 19 kiloluk suyu kafasında taşıyan bir bayanın göbek fıtığı olması çok kolay. Bu fıtıklar yılların birikimi ve tedavi olmadıkları için oldukça büyümüş olarak bize geliyorlar. Özellikle bir kova mangoyu ya da 19 litrelik su bidonlarını kafalarında taşıyan bu bayanların göbek fıtığı olmaları normal olduğu kanaatine vardık.
Sadaka dağıtımı ve edep
Bu sabah, Allah kabul etsin bir bağışçı 30.000 TL vermişti. Fakir fukaraya dağıtın diye, onların parasına dönüştürerek sıra bekleyen hastalara tek tek elden dağıttık. İlginç olan ise para dağıtıyorsunuz, inanır mısınız hiçbiri bana ver şeklinde bir fiiliyatta bulunmuyor, hepsi sakin bir şekilde sırasının gelmesini beklediler. Ayağa bile kalkmadan, bir kargaşa yaşamadan o paraları tek tek herkese vermeye çalıştık. Rabbim kabul eylesin, gönderen abimizin dağıtım işini üstlenmiş olduk.
Elbette ülkemizde de fakirler var, onları bulup Ramazan ayı boyunca sadakamızı zekâtlarımızı dağıttık çok şükür, ama bu insanları görünce insanın gerçekten içi acıyor. Rabbim çok zengin çok gani, ama bu insanlar gerçekten fakirler. Allah ömür verirse bir dahaki sefere gelirsem bu manada dağıtmak adına yüklü bir para getirmeyi düşünüyorum. Hiçbirinin kargaşa yapmadan, ayağa bile kalkmadan muhteşem bir şekil ve davranış olarak karşımıza çıkması önemli. Bu aklımızda kaldı çünkü.
Son Günler
Kampımızın artık son günlerine yaklaşıyoruz yarın son günümüz, Cuma günü sabahleyin tekrardan yola çıkacağız inşallah, yolumuz çok uzun. Yaklaşık iki-üç saatlik toprak yoldan, 70 senenin öncesi otobüsle, yol kısa, ama stabilize olması çukurların olması ve otobüsün eski olması sebebiyle üç saatimizi bulacak. Aroa’ya kara yolu ile gidiyoruz. Sonra iki motorlu uçakla tekrar Kampala’ya havalanacağız. 1,5 saatlik uçuş sonrası Uganda'nın Entebbe Havalimanına ulaşacağız. Sonrasında Kampala'ya geçeceğiz, oradan Cuma namazını, Mawanga Mescidine yetişerek kılmayı planlıyoruz. Bütün günümüz hemen hemen yollarda geçecek. Cumartesi saat 05:00’te inşallah Entebbe Havalimanı’ndan İstanbul’a doğru yola çıkmış olacağız. Vatanımıza tekrar kavuşmuş olacağız.
Urfa’nın balcan kebabı,
Özellikle Urfa’dan gelen ekip (isot) inanılmaz isot muhabbetleri ile kampımızın harikaları oldular. Akşam yemeklerinde ve sabah kahvaltıda bile isot yediklerini söyleyebilirim. Yanlarında getirmişler, ayrıca balcan (patlıcan) muhabbeti de inanılmaz döndü ameliyathanede. Urfalı olunca balcan ve isot ön planda, sağ olsunlar bizleri davet ettiler, Rabbim nasip ederse Urfa’ya yolumuz düşerse arkadaşlarla yeniden orada görüşeceğiz.
Coğrafya kaderdir.
Burada doğmak ve yaşamak kader, bu kaderi belirleyen Cenab-ı Hak olduğu için, hepimizin farklı imtihanları söz konusu. Burada yaşayan insanların yoklukla imtihanları en başta geliyor. Rabbim hepimize ebedî ve gerçek hayatta kazanan bir yapıya dönüşmemizi nasip eylesin. STK'lar gerçekten hizmet ehli olmuşlar, çok STK var ve misyonerlik faaliyetleri de her daim sürmekte. Hilâl ve haçın mücadelesi sosyal alanda da devam ediyor ve devam edecek. Bunlarla uğraşacağız, vazifemiz farz ayın, bizler ufak da olsa bir nebze bu insanların gönül tellerine dokunmaya çalışıyoruz, çalıştık çok da pozitif geri dönüşler aldık. Hepsi gerçekten gönülden zengin yapıları olan muhteşem insanlar. Son günümüzde Yumbe bölgesinin halk pazarına gittik. Mango, avokado, ananas ve muz ganimet gibi. Onun yanında az oranda soğan, sarımsak, kırmızı patates, patlıcan, domates var. Ayrıca börülce, fasulye, yer fıstığı bol miktarda. Rivayete göre Osmanlılar mango ağaçlarını buraya getirenler olarak biliniyor. Dolayısıyla her yerde mango çok fazla miktarda var. Hele altına dökülen mangoları saymıyoruz. Yerler dolu.
Afrika’nın gençleri İngiliz takım hayranları.
Paris Saint-Germain ve Arsenal’in Şampiyonlar Ligi yarı final maçını seyrediyoruz. Otelin verandası inanılmaz derecede kalabalık, Ugandalı gençler Arsenal’i tutuyorlar. Özellikle formalarını giymişler o şekilde taraftar olarak dikkatlice maçı izliyorlar. Fransızları tutmuyorlar, sordum tabiî niye böyle diye. Özellikle Premier League konusunda inanılmaz derecede Liverpool, Arsenal, Tottenham, Chelsea, Manchester United'ı çok sevdiklerini daima Premier League'i izlediklerini ve İngiliz hayranı olduklarını görmek mümkün. Tabiî yıllarca sömürü düzeninin getirmiş olduğu bir hayranlık söz konusu diyebilirim. İngilizler öncelikle dillerini değiştirmişler ve etkili de olmuşlar. Bir diğer önemli özellik arabalar sağdan direksiyonlu, trafik ise soldan akıyor. Bu da İngilizlerin her gittiği yerde kültürlerini tamamen empoze ettiklerini gösteriyor. Bu yüzden onları sömüren İngilizlere karşı inanılmaz bir hayranlıkları var. Afrika’nın geri kalmasında İngilizlerin, Fransızların İspanyolların ve Portekizlerin etkisi olmasına rağmen, hâlâ onlara karşı hayranlık duymaları inanılmaz bir şey. Bunları yaşadım ve bizzat gördüm. Maç seyrederken Arsenal’in kaçırdığı her fırsatta, herkes ayağa kalkıyor ve inanılmaz derecede tutkunluklarını gösteriyorlardı.
Mümin olma zamanı
Uganda’da ecdadımızın emaneti Yumbe’de hidayet
Uganda/Yumbe Sağlık Kampının 4. Gününde fedakâr ve bahtiyar doktorlarımız yüzlerce hastanın imdadına koşup şifaya vesile olurken halleriyle de İslam’ı neşrediyorlar. Hakaik-i imaniyenin kemalatını ve kemalat-ı İslâmiyenin mehasinini fiil ve hal ve kal diliyle neşreden hekimlerimiz şifaya vesile oldukları gibi hidayetlere de vesile oluyorlar.
Güzel bir gelişme oldu, kampın korunmasında görev alan askerlerden bir tanesi bizimle olan diyaloglarından ve insanî ilişkilerden etkilendiğini, kendi içinde güven verdiğini, herkese eşit davranıldığını, aramızdaki bu ilişkileri gördükçe İslâm’ı yeniden sorguladığını söyledi. Kendi iradesi ile Müslüman olmak istediğini ifade etmesi üzerine hepimiz şaşırdık. İçimizde bir burukluk oldu. Gözlerimiz doldu. Üstadımızın şu cümlesi aklımıza geldi.
Eğer biz doğru İslâmiyeti ve İslamiyet’e lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevç fevç dahil olacaklardır. Biz fiillerimizle doğru İslamiyet’i yaşasak… Bizzat şahit olmak, işte bütün mesele bu. Hemen kendisine uzun bir elbise ve takke hediye aldık. Onu giydi. Mescidde toplandık. Bir halka oluşturduk. Rabbim bana nasip etti, onu ilk şahadet kelimesini ve Peygamberimize olan imanını hepimiz Arapça ve İngilizce olarak tekrar ettirdik. Kucaklaştık, hepimizde farklı duygular hâkimdi. Şehadet getirmesine şahit olduk. Adının Abdullah olmasını istedi, bizim için çok daha anlamlı oldu. İslâmiyet’i seçti Rabbim muvaffak eylesin, daim eylesin çok hoş oldu. Akşamına Safa Coşkun, onu bir köşeye çekerek, İslam’ın şartlarından bahsetti, nasıl bir tavır almasını anlattı. Abdullah’ın gerçekten akıl, kalp ve ruh dünyasında hayli mesafe aldığı ortaya çıktı.
Uzun bir sohbet sonrası yatsı namazı birlikte kılarak dağıldık.
Her gördüğümüzde selamlaşıyorduk. Kardeş gibi olmuştuk, bu tavırlarımızın sonrasında Abdullah’ında etkisi ile diğer iki asker de Müslüman olmak istediklerini söylediler. İslâm’ın şartlarını tekrardan anlattık, zekât vermek, namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek gibi. Kelime-i şehadet getirdikten sonra iş bitmiyor tabiî birçok yükümlülük var dedik, ama kalplerini Rabbim açmıştı bir kere, birçok yerden İslam’ı araştırdığını, okuduğunu, bildiğini ve bunu bizzat değerlendirerek seçtiğini ifade ettiler.
Kamp dönemimizde bizlerle beraber yemek yemeleri bizlerin onları her gördüğünde selam vermesi hâl hatır sorması kardeş tavırlarımız çok etkilemiş ve bizim o kampta nöbet tutan beş askerden dördü Müslüman oldu. Biri ise bakalım o ne zaman olacak, asla zorlamayın kendi isteğiyle olması noktasında ifadeler kullandık. Güzel şeyler yaşadık, Rabbim görmek ve yaşamağı nasip etmişti.
Misyonerlik devam ediyor.
Tabi burada misyonerlik faaliyetleri gerçekten ciddi manada devam ediyor, her caminin yanına kilise inşa etmişler. İlginç olan ise eğitim kurumunun yapısında kilisenin etkisinin olması, buraları pas geçmemek lazım, özellikle Türkiye’nin tarihten gelen yükümlülükleri var bu yükümlülüklerden bir tanesi hem Afrika olsun hem Balkanlar olsun İslam’ın bayraktarlığını yapmak zorunda. Bizlere düşen güvenli, şeffaf ve sadakatli bir şekilde organize olarak buralara hizmet götürebilmek. Türkiye’nin bu tarz faaliyetleri destekleyecek o kadar çok gönül insan var ki inanılmaz, sadece onların gönül tellerine dokunmanız yeterli. Çok net olarak söyleyebilirim, sadece bir arkadaşıma bu iyi niyet elçisi şeklinde görev aldığımızı ifade ettiğimizde hemen bana nakit göndermiş, lütfen orada bunları zekât ve sadaka olarak kullan şeklinde isteği oldu. Böyle bir şeyi talep etmediğim halde, demek ki organize olsak, hizmetimizi net şekilde ortaya koyabilsek ve bunu görsellerle bizzat yapıldığını gönül dostlarına iletebilsek, çok daha fazla bu tarz yardımların geleceğine inanıyorum. Yeter ki güvenilir olmak, hesap verebilir olmak, şeffaf olmak, bu yaklaşım hem hükümet hem de tüm insani yaklaşım konusunda en önemli üç temel yapı. Şeffaflık, hesap verebilir olmak, sürdürülebilir olmak ve sadakatle güvenilir olmak, nokta.
Dönüş öncesi son gün
Son gün saat 14:00’ye kadar ameliyatlarımızı yaptık, beş ameliyatımız bitti. Toplanmaya başladık özellikle Faco aletlerini ve bizim kullandığımız aletleri topluyoruz. Üç adet Faco aleti var, biri onlara ait. Diğerleri Türkiye’den getirilen aletler. Faco aletlerinin depo edilmesi bir diğer kampa kadar burada kalması gerekli. Boş bir odaya kilitledik. Sarf malzemeleri yine burada bırakıldı. Ekim ya da kasım da ikinci bir kamp yapılabilir düşüncesiyle yine depo olarak bırakıldı. Ameliyathaneye onlara teslim etmek zorundaydık, toplanma işlemini hemen hallettik yaklaşık yine o gün saat 4:00’e kadar beşe kadar toplanma işi sürdü biz de otelimize tekrar geri döndük.
Bavullarımız hazır şekilde mescide geldik, anahtarlarımızı teslim ederek otelden ayrıldık. Odaları toparlanmasına kadar her şeye dikkat ediyoruz. Buradan kimin geçtiği manasından dolayı. Odalarımızı temiz bir şekilde teslim ettik, anahtarlarını verdik, evet hepimiz dönüş için hazırız.
Dönüş yolunda ilk durağımız KOBOKO şehri oldu. Yumbe’ye göre daha gelişmiş olduğunu net gördük. Medeniyet arıyorsanız yollara bakmanız yeter, bu size ciddi bir fikir verecektir. Yollar burada betona döndü. Evler betonarme ve daha güzel. Etraf yemyeşil tabi muhteşem bir manzara, yol boyunca da Mango ve palmiye ağaçları, Afrika’ya has ağaçlar görebilirsiniz. İlk defa bu bölgede, çam ağaçlarına rastladık. Tekrar Araoya geldik, havaalanı ekibi bizleri tanıyorlardı, “Türkiye’den gelen ekip” diyorlardı. Uçağımız iki motorlu ve yirmi iki kişilik bir uçaktı. Valizlerimizi yeniden tarttılar, belli bir kg’da olması gerekiyor. Uçağa geçtiğimizde bizlere güzel bir hediye hazırlamışlar. Herkese birer şişe su, Mango, karpuz ve üzümden oluşan bir meyve tabağı, teşekkür ediyoruz.
Entebbe havalimanı Victoria gölü kıyısında inşa edilmiş. Başkent Kampala’ya yaklaşık 60 km uzaklıkta, uluslararası Havalimanı. Gördüğümüz ise buralarda Avrupalı zenginlerin parsel parsel satın almaları oldu. Burada özellikle malikane benzeri muhteşem evler, villalar, Resort oteller inşa edilmiş. Bekçiliğini ise oranın yerli halkı karın tokluğuna yapıyor. Gölün kenarı böyle biraz içerlere doğru yöneldiğinizde ise Afrika’nın yerel halkının fakirliğini görebiliyorsunuz.
Kampala ve Trafik
Kampala Uganda ‘nın başşehri ve çok kalabalık, trafik inanılmaz sıkışık ve burada en önemli ulaşım aracı olarak motorlar var. Özellikle birçok aile malını mülkünü satıp bir motor alıyor, taşımacılık yapıyor. İnanılmaz derecede motorların ve arabaların oluşturduğu yoğun trafik söz konusu. Bunlara Bodo deniyor ve 250.000 adet olduğu söylendi. Düşünün hepsinin bir anda trafiğe çıktığını, trafik stresi altında Kampala da bir şehir turu yapmaya çalışıyoruz. Hediye olarak kahve, çay, mango, avokado ve ananaslarımızı aldık. Afrika’ya özgü hediyeler, oyma hayvan figürleri elle yapılmış harika şeyler var.
Büyükelçilik Ziyareti
TİKA sekreterinin önceden ayarladığı şekilde Türkiye Büyükelçiliğini nezaket ziyaretinde bulunduk. Tüm ekibi sağ olsun büyükelçi karşıladı, bölgeyi gitmediğini ama bir sonraki seferde geleceğini söyledi. Bölgenin durumunu yakinen takip ettiğini, birçok STK ‘nın gelip bu bölgelere gittiğini ifade ederken bizlere de hizmetlerimizden dolayı teşekkür etti.
Diğer birçok STK ‘nın YUMBE ye gitmediğini daha çok Kampala’nın çevresinde kaldığını buralarda faaliyet yaptıklarını söyledi. Ekip olarak Türkiye’yi, Uganda ‘yı ve Yumbe’de yapılan hizmetleri konuştuktan sonra nezaket ziyaretimiz sona erdi, teşekkür ederek ayrıldık.
Özellikle Uganda‘nın TİKA sorumlusu beyle görüşmemiz ve konuşmamız oldu. Yumbe bölgesin de Kur’an eksikliğini ifade ettiğimde çok sevindi, eğer kurumsal olarak TİKA’ya bir dilekçe yazarsanız konuyla ilgileneceğini ifade etti. Tanışmamız çok güzel oldu bununla birlikte özellikle hem okullara hem mescitlere Kur’an-ı Kerim dağıtabileceğimizi, Türkiye’de toplanan Kur’anların THY ile buraya transport sırasında taşıma ücretinin alınmaması noktasında yardımcı olacağını ifade etmesi benim açımdan çok büyük bir keyif oldu. O hızla Türkiye’deki abilerle de görüşerek toplanan kuranları bir şekilde buraya ulaştırma projesini inşallah yapabiliriz. Kendisi (Allah razı olsun) TİKA sorumlusu, çok samimi insanlar, gerçekten bölgeyi iyi etüt etmişler tabi. Türkiye’den bu manada STK ‘lar geldiğinde birçok konuda yardımcı olduklarını söylediler, yeter ki hizmet gelsin. Günün en güzel kazancı bu idi ve tüm yorgunluğumuz tarif edilemez bir sevince bırakmıştı. Monşer yaklaşımından ziyade kardeş hane yaklaşımdan çok umutlandık.
Pakistan devleti Kampala’da kalıcı bir klinik kurmuş. Her gün Katarak ameliyatların ücretsiz yapıyorlar. Müslüman ‘ın yardımına yine Müslüman ülkelerin koştuğunu anlamak ve bilmek çok güzel. Müslüman Müslümana yardım etmeli çünkü biz kardeşiz ilkesi her zaman daim geçerli, bu bilgi de bizi gerçekten çok keyiflendirdi. Özellikle Uganda’nın Yumbe bölgesi çok fakir, pilot bölge seçilerek, tüm yardımları ulaştırmak ve en azından bu bölgeyi kalkındırmak açısından kıymetli.
Uguli milli ekmekleri
Uguli; en önemli vazgeçilmez gıdaları, ekmek niyetine tüketiyorlar. Sabah ilk iş olarak koca kazanlarda su ısıtmak oluyor, sonrasında kahverengi un benzeri bu yapıyı suya atıyorlar. Hep birlikte karıştırmaya başlıyorlar. Bizde keşkek döverler ya, ona benziyor. İmece usulü ile sabahtan başlıyorlar, sıcak suyun içine öncelikle beyaz unu attıktan sonra kasadaki denilen o bölgede herhalde nasıl elde edildiğini tam bilemedim esmer unu hızlıca bekliyoruz öncelikle bu kasa koyarak büyük kazanlarda karıştırmaya başlıyorlar bu lapa haline geliyor kahverengi şekil oluyor bunlardan ekmek niyetine bunu elleriyle parçalayıp yemeğin suyunu kandırarak yiyorlar onun dışında pek bir şey yok lapa olarak hep pirinç söz konusu eğer yardım gelirse birlikte gidiyor
Ateş Ağacı
Ateş ağacı Afrika’nın en güzel ağaç tiplerinden bir tanesi, açan kırmızı tohumları ve çiçekler ile muhteşem koskocaman bir ağaç düşünün, çiçek bahçesini andıran bir yapısı söz konusu. Tohumlarından yetiştirebiliriz bakalım
Vitamin Cafe İstanbul
Vitamin cafe, Kampala da bir Türk lokantası. En meşhur yiyecek lahmacun. Sıkı durun, lahmacunu Afrikalı bir usta yapıyor. Onun elinden lahmacun yemek biraz garip hissettirdi. Ama emin olun çok da güzel yapmış, inanılmaz derecede güzeldi. Biraz küçük yapıyorlar ama üç tane yiyince insanı doyuruyor. Ayrıca yanında patates kızartmasıyla birlikte ayran getiriyorlar. Kafenin sahibi azize hanım, Safari için gelmişler, ama bölgeyi çok sevmişler, bir kafe açalım demişler, sonrasında Uganda ‘ya yerleşmişler. Yaklaşık 20 yıldır burada vitamin cafe restoran Turkish şekkinde işletiyorlar. Tüm aile bireylerini de buraya taşımışlar. Türk yemeklerini Afrikalı ustalar yapıyor ve lezzet aynı, işin ilginç yanı çalışanların çoğu Ugandalı. Güzel bir yaşam tarzları oluşmuş, kazançları çok güzel, ama her işin zorluğu olduğunu ifade etmekten de geri durmadılar. Turkish çay girişte kazanla herkese ikram ediyorlar. Güzel hatırlarla ayrıldık.
Kırmızı patates
Bölgede en çok kırmızı patates yetiştiriliyor, bizim sarı patatesten ziyade, şekilsiz bir şekilde kırmızı patates yağı var. Bunları haşlayarak ve dilimleyerek yiyorlar onun dışında, meyve sebze eken biçen çok fazla yok. Ayrıca domates, patlıcan, biber söz konusu. Salatalık pek yok, Avokado, Mango, Ananas bol miktarda bol miktarda onları görmek mümkün.
Mescit
Mescitler sabah namazında gençlerin doldurduğunu gördük. Ayrıca arka bölmelerde ise hanımların saf tuttuğunu söyleyebilirim. Sabah namazında neredeyse cami tamamen doluyor. Muhteşem bir şey, namazlarını zamanında kılma noktasında çok hassaslar, herkesin inanılmaz bir gayreti var, bu gayretleri onların hem yüzlerine hem karakterlerin yansıdığını söylemek mümkün. Gençlerle namaz sonrası sohbet yaptık, elimizde var olan eserlerden dağıttık, en çok üzüldüğüm nokta ise özellikle mescit ve okullarda Kur’an-ı Kerim in yeterli derecede olmaması idi. Var olanların da çok eski ve yırtık olması içime sinmedi. İnşallah bu konuda büyük bir proje yaparak halledebileceğimizi inanıyorum.
Konjunktivit olmasını engel olduk
Hava alanında beklerken yaşadığımız bir olayı anlatayım. Küçük bir kız çocuğu hava limanında oyun oynarken, farkında olmadan dokunmatik antiseptik solüsyona eli değdi, ben de ona bakıyordum. Solüsyon, otomatik olarak püskürtülünce gözlerine doldu. Anında ağlamaya başladı, hemen fırlayarak yanına koştum, elimdeki su ile gözlerini yıkamaya çalıştım, elleri ile gözlerini ovuşturmasını önledim, annesi olaya fark edene kadar biz acil yardımı yapmış olduk. Sonrasında annesine olayı anlattım. Hintli bir ailenin kızı idi. Göz doktorumuz, yanındaki göz damlasını çıkardı hemen çocuğa tutarak damlattık. Bizler bu işlemleri hızlı şekilde yaparken ailesi baka kalmıştı. Anlık gelişen ve hızlıca müdahale sonrası konjunktivit olmasının önüne geçmiş olduk. Bu aileye çok olumlu şekilde yansıdı. Bizim gönüllü hekimler olduğumuzu, Türkiye’den yardım amaçlı geldiğimizi söyleyince çok memnun oldular. Bir nevi Türkiye’mizin PİAR çalışmasını yapmıştık. Bizlerin isimlerini aldılar, bu müsbet tavır onların dünyasında Müslüman kimliği taşıyan hekim imajını çok farklı yerlere taşıdı, kelebek etkisi oluşturdu, çok şükür.
Ekip dönüş hazırlığı içinde, son gecenin yemek menüsü, yaprak sarması ve çiğ köfte. Çay ve karpuz, hadi gelde yeme. Artık hedef İstanbul. Entebbe havalimanından, Uganda ‘dan yani Afrika’dan ayrılma zamanımız gelmişti. Türkiye’ye doğru yola çıktık, çok şükür gönüllü -görevli olarak gitmiş olduğumuz ve ilmimizin hem sadakasını hem zekâtını verdiğimiz bir hizmet çalışmasına da yüzümüzün akıyla bitirmiş olduk elhamdülillah.
Bediüzzaman’la bitirelim.
Önemli ve sıkça sorulan bir sorudur: Eğer zarurî rızık Allah’ın garantisi altındaysa, neden Afrika’da (ve başka yerlerde) açlık, yoksulluk, sefalet var? Bu soruya Bediüzzaman Said Nursî’nin bakış açısıyla yaklaşmak için bazı temel noktaları anlamak gerekir:
1. Zarurî rızık Allah’ın garantisindedir, ama bu dünya bir imtihan yeridir. Evet, Allah zarurî rızkı yaratmış ve taahhüt etmiştir; fakat bu rızka ulaşmak için insanın bir miktar gayreti, düzenli bir sosyal yapı ve adil paylaşım gerekir. Bediüzzaman şöyle der: “Rızkın vücut bulması taahhüt-ü Rabbanî altındadır; fakat o rızka ulaşmak bazen ibtilâ ve imtihanla gecikebilir.” Yani rızık yaratılmıştır, ama adaletsizlik, zulüm, sömürü gibi sebeplerle yerini bulamaz.
İnsanın zulmü ve adaletsiz sistemi Allah’ın rızık düzenine adeta engel olmuş. Afrika’daki açlığın büyük kısmı doğal kıtlıktan değil, insan eliyle oluşan fiillerden. Sömürgecilik ve ekonomik sömürü, Tarım politikalarının iflası, İç savaşlar, Yolsuzluk ve kötü yönetim, Küresel adaletsiz sistemler gibi sebeplerle oluşur. Bu bağlamda, açlığın sorumlusu Allah değil, insanların adaletsiz sistemleri ve hırslarıdır. “İnsanların kendi elleriyle yaptıkları yüzünden karada ve denizde fesat çıktı.” (Rum, 30/41)
Kanaat ve iktisat nimetleri zengin toplumlarca terk edildiğinde, fakir toplumlar etkilenir. Bediüzzaman “İktisat Risalesi”nde israfın, açlığın ve fakirliğin ana sebeplerinden biri olduğunu söyler. İsraf eden toplumlar, ihtiyaç fazlasını stoklayarak ya da israf ederek paylaşımı bozar. “İktisat eden nimetlere teşekkür etmiş olur, israf eden ise nimete hürmetsizlik eder.” Bugün dünyanın zengin ülkeleri, gıda üretiminin çoğunu tüketiyor, fakat Afrika’daki birçok ülkeye eşit ve adil ulaşmıyor. Allah’ın rahmeti geneldir; ama iradeli kulların eliyle işler. Bediüzzaman’a göre Allah insanlara akıl, irade ve şefkat gibi vasıflar vermiştir ki muhtaçlara yardım etsin, rızkı ulaştırsın. Eğer bir yerde açlık varsa, bu yalnızca “doğal nedenlerle” değil, başkalarının vazifelerini yapmamasından da kaynaklanır. Özetle:
• Afrika’daki açlık, Allah’ın rızık vaadinin geçersizliği değil; insanların zulmü, israfı ve adaletsiz sistemlerin bir sonucudur.
• Allah rızkı yaratır; ama insan rızkı dağıtır. Eğer dağıtanlar zulmederse, açlık olur.
• Bediüzzaman bu tür meseleleri “imtihan” ve “hikmet” açısından değerlendirir: Kimi açlıkla, kimi zenginlikle imtihan olur.