"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hürriyet ve adalet istemeye devam etmeliyiz ve edeceğiz

05 Ocak 2021, Salı
Köprü’nün Hürriyet sayısının tanıtım toplantısında konuşan akademisyenler: Sabırla, ısrarla, dikleşmeden, ama dik durarak hakkımızı, hürriyetimizi aramamız ve savunmamız gerekiyor.

HABER MERKEZİ - ANKARA

Köprü Dergisi Hürriyet Sayısı Tanıtım Toplantısı Ankara’da yapıldı. Yeni Asya Vakfı Risale-i Nur Enstitüsünce geçen sene düzenlenen Hürriyet temalı seminerlerin bant çözümlerinden ve makalelerden oluşan Köprü Dergisi 150. sayısının tanıtımı önceki gün Ankara’da yapıldı.

Enstitü’nün Ankara Şube Yönetim Kurulunun ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantıya dâvetli akademisyenler ve Köprü yazarları katıldı.

Konuşmacıların bir kısmının internet üzerinden canlı bağlantı ile katıldığı toplantıda güncel konularda önemli beyanlar kayda geçti.

Toplantının açılış konuşmasını Yeni Asya Medya Grup Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Atik yaptı.

Atik konuşmasında şunları söyledi:

Hürriyetin nimetlerinden istifade ediyoruz, çünkü biliyoruz ki imanı hakikî iman yapan hürriyettir. İslâmiyeti yaşamak isteyenin asıl ihtiyacı olan ihlâsı ona veren hürriyettir. Dolayısıyla hürriyet büyük bir nimettir ve bu nimetin peşinde koşmuş bir Üstadın talebeleri olarak bir gayretin içerisindeyiz.

Malûmunuz Köprü Dergisi 150. Sayısını yani 2020 Bahar sayısını Hürriyet sayısı olarak belirlemişti ve bu sayının yazılarını yazar adayı akademisyenlerden makale istemek yerine kendilerini dâvet edip Risale-i Nur Enstitüsü’nün Ankara şubesinde seminer vermelerini temin ederek ortaya çıkarmıştı.

Dergimiz yayınlandı ve tanıtım için bir toplantı planlandı. Ama pandemi şartları sebebiyle toplantı biraz gecikmiş oldu. Nasip bugüneymiş. Arkadaşlarımızla, yazarlarımızla bir aradayız. Gelemeyip de internetten katılacak olanlar var, onları da dinleyeceğiz.

Kuranlardan razı olsun, Allah sizlere ve bizlere bu Yeni Asya Vakfı sayesinde uzun yıllardır hizmet etmeyi nasip ediyor. İnşallah bundan sonra da toplumun ihtiyacı olan her türlü meselede lokomotif olmak manasında hizmetlere muvaffak oluruz. Ben öncelikle vakfımızın mütevelli heyeti adına hepinize teşekkür ediyorum.

İnsan hür olarak yaratılmış ve ölümüne kadar hür olması emredilmiş, afakî etkenlerden dolayı hürriyetten vazgeçenler var, hürriyetini birilerine kiralayanlar var, birilerine satanlar var. 

Bir de bizim gibi -Elhamdülillah- hürriyeti kendi malı gibi sahiplenen ve insanlara da anlatanlar var. Kıyamete kadar bu böyle devam edecek, imtihan dünyası böyle bir şey.

Peygamberimiz (asm) “Benim ümmetimin âlimleri Benî İsrail’in peygamberleri gibidir” diyor. İşte önümüzde ciddî bir örnek Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri. Onun hayat boyu kurup geliştirdiği ve bizim bir şahsı manevinin altında yürüttüğümüz hizmet İnşallah Peygamberimizin (asm) müjdesine mazhardır.

Hürriyet neye mal olursa olsun, faturası ne olursa olsun, yine sahip çıkmamız gereken, insan olarak sahip olmamız gereken, onun için neyi feda etmemiz gerekiyorsa edeceğimiz büyük bir nimettir. Allah size ve bize hürriyeti kâmil manada yaşayabilmeyi nasip etsin ve İslâm ümmetine ve bütün insanlığa da bu şuuru versin.

Toplantıda daha sonra Köprü Yazarlarından, emekli öğretim üyesi, edebiyatçı Dr. Muammer Gürbüz söz aldı ve şunları söyledi:

“Hürriyetin olmadığı yerde ot bile bitmez” derler. Mecazi olsa da doğru. İnsan kendi kararını kendisi vermediğinde başkalarının istibdadı altına girdiğinde davranışı bozulur, hayatı zehir olur.

Çağımızda hürriyetin en kapsamlı ve en derinlikli mücadelesini Bediüzzaman Hazretleri vermiştir. 

Bediüzzaman şöyle ifade ediyor; “Sefahat ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir. Belki, hayvanlıktır. Şeytanın istibdadıdır. Nefs-i emmareye esir olmaktır. Hürriyetin şe’ni odur ki, ne nefsine ne de başkasına zararı dokunmasın.”

Edebiyatımızda hürriyetin en büyük savunucusu Namık Kemal’dir. Bediüzzaman da Namık Kemal’i bu yönüyle takdir etmiştir.

Namık Kemal bir şiirinde, malûm, “Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten/ Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten” diyor. Yani “baktık ki hükümet yani devlet denilen şey her türlü rezaleti hürriyet diyerek kendi şahsî menfaatleri noktasında kullanıyor. Böyle bir hükümete hizmet etmektense izzetimizle, şerefimizle, haysiyetimizle, biz bu hükümet kapısından çekildik” diyor. Bugün de bunu diyebilecek hürriyet aşıklarına ihtiyaç var. İktidar uğruna istibdada evet diyenlere inat, hürriyeti ve adaleti istemeye devam etmeliyiz ve edeceğiz.

Daha sonra söz alan Yazar Mustafa Akça konuşmasında özetle şu hususlara temas etti:

Yeni denilebilecek bir kavramdan söz etmek isterim: “Değerler demokrasisi” dediğim bu kavram hürriyetin aşırı yorumunu sınırlandıran bir tabir. Üstad Hazretleri hürriyeti “İnsanlar hür oldular, ama yine Abdullahtırlar” diyerek tarif ediyor. Oysa bugünkü modern tarih anlatısına göre tarihte hürriyet din adamlarının otoritesine karşı çıkmak suretiyle ortaya çıkmış. Hizanlı Şeyh Selim’in “hürriyyetün hariyyetün …” ile başlayan “hürriyet Cehenneme lâyıktır, çünkü o kâfirlere mahsustur’ şeklindeki aşırı yorumu benzeri yorumlar da buna sebep oluyor. Skolastik dönemdeki din adamlarının halk ve siyaset üzerindeki baskıları bu aşırı yoruma sebep olmuş. Sanki hürriyet dine ve yerleşik düzene karşı gerçekleştirilen faaliyetler ile elde edilmiş gibi bize takdim edilmiş. Halbuki hakikî hürriyetin kaynağı insana insanî değerleri veren dindir.

Üstad Hazretleri hürriyetin yoldan çıkmış bir formunun da olduğunu kabul ediyor ve hürriyete karşı aşırı yorumların önünü kesmek için de “hürriyetin rafizisi de süfehadır” yani hürriyeti sefahetten ibaret zannedenlerdir diyor.

Günümüzde artık toplum, din, devlet, bilim ve sair unsurlar değil, artık bizzat kişiler değerlerin kaynağı haline geldi. Değer tanımını da fertler yapabilir duruma geldi. Böylece hürriyetin çok subjektif ve nefsî bir tanımına şahit olmaktayız. Bütün toplumsal, maddî ve manevî, ailevî ve millî bağlar buharlaşmaya başlamıştır. Belki gelecekte tamamen buharlaşacaktır. Hürriyetin aşırı yorumu ile insanlık insanî değerleri de kaybetme riski ile karşı karşıyadır. Dolayısıyla makul bir sınır olarak ma-nevî değerlere önem ve kıymet veren bir hürriyet anlayışına ihtiyaç gittikçe artacaktır.

Ardından söz alan İnönü Üniversitesi’nden emekli Kamu Yönetimi hocası Prof. Dr. Mehmet Tikici özetle şunları söyledi:

Sultan Selim Han bir seferden dönerken yanında bulunan şeyhülislâma “biz gayrimüslim tebaamıza acaba biraz fazla mı hürriyet verdik, acaba bunların bir kısmını geri alsak mı?” deyince Şeyhülislâm der ki “Hünkârım bu hürriyeti onlara sen kendi kesenden mi verdin ki kafana göre geri alasın?”

Hürriyet bizzat Allah’ın hukukunun verdiği bir haktır. Üstelik Üstad Bediüzzaman’ın da söylediği gibi imanın bir özelliğidir.

Hürriyetin sınırları konusunda özellikle Batı dünyasına baktığımızda çok farklı uygulamalar görüyoruz. Meselâ en son Amerika’da koronadan dolayı bir vali eyalette maske takma mecburiyeti getirdi. Bir belediye başkanı da “kişilerin hürriyetlerine müdahale edildi” diye suç duyurusunda bulundu. Genel gidişata baktığımızda, zannediyorum, Üstadın ayrımıyla Birinci Avrupa dışında, bırakın ifade hürriyetini ya da inanç hürriyetini, düşünce hürriyetinin dahi tehlikede olduğu görülüyor. Yanlış anlaşılmasın burada bunları Allah’ın vermiş olduğu temel hak ve hürriyetin korunması gerektiğini düşündüğüm için ve sadece bilgi paylaşmak için söylüyorum. 

Yoksa sizi ümitsizliğe sevk etmek için değil. Bir de görevimizin büyük olduğunu anlamış oluyoruz.

“Adalet topaldır yavaştır, ama mutlaka hedefine ulaşır, biraz sabırlı olmak lâzım”

Selçuk Üniversitesi’nden emekli İdare Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ramazan Yıldırım da internet üzerinden katıldığı programda şu önemli tesbitleri yaptı:

Hürriyet dediğimiz zaman temel hak ve hürriyetlerin kullanmasının serbestisini anlamamız gerekiyor. Bu bağlamda baktığımızda bir kişinin hürriyetinin diğerinin hakkının başladığı yerde bittiğini söyleriz.

Bu bağlamda bilhassa güncel meseleler hakkında bizim söylemek istediğimiz özellikle şudur: Bu 15 Temmuz akşamı yaşanan olaylar nedeniyle devlet sonraki günlerde belki de haklı bir refleks verdi, ama temel hak ve hürriyetler noktasında bu durum oldukça sıkıntıya girdi. Olağanüstü hal demokratik toplum düzenini korumak adına devlete tanınan bir haktır. Fakat bunu çok da fazla abartmamak gerekiyor. Yani temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunmadan sınırlamalar yapılması gerekiyordu. Bu zaten uluslar arası sözleşmelerde de Anayasamızda da kabul edilen bir yetki.

15 Temmuz sonrasında çıkarılmış olan KHK’lara baktığımızda ise bunların hepsinin adaleti yansıttığını söylemek reel olmaz. Nitekim bir kısmını TBMM kendisi kanunlaştırma aşamasında değiştirdi. Bir kısmını da kanunlaştıktan sonra AYM denetledi ve iptal etti. Bu durumda tamamının genel olarak ayrıca denetlenmesi lâzım.

Denir ki “adalet topaldır yavaştır, ama mutlaka hedefine ulaşır, biraz sabırlı olmak lâzım”. Demek bizim de sabırla, ısrarla, dikleşmeden, ama dik durarak hakkımızı, hürriyetimizi aramamız ve savunmamız gerekiyor. 

DEVAM EDECEK

Okunma Sayısı: 3994
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı