"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İlk aile Cennet’te kuruldu

İslam YAŞAR
23 Haziran 2025, Pazartesi 01:24
HZ. ADEM VE HZ. HAVVA, HİLKATİN İKTİZASINCA CENNET’TE İLK AİLEYİ TEŞEKKÜL ETTİRDİLER. İLK HATA, İLK CEZA VE İLK GÖÇ İLE BAŞLAYAN DÜNYA YOLCULUĞU... O GÜNDEN BU GÜNE İNSANLIK AİLESİNİN HİKÂYESİ VE İMTİHANI DEVAM EDİYOR.

İnsanlık bir aile. Hem de büyük ve küllî bir aile. İlk olarak Cennet’te kuruldu ve hayata orada başladı bu aile. Önce ilk insan olarak Hazret-i Âdem Aleyhisselam yaratıldı. Cenab-ı Hak tarafından ona “talim-i esma” verildi. Yani bütün varlıkların isimleri öğretildi ve meleklerin, onun üstünlüğünü kabul etmesi istendi. Melekler: “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın.” 1 diyerek önce Cebrail, Mikail, İsrafil, Azrail adlı dört büyük melek Hazret-i Âdem’in üstünlüğünü kabul etti. Onları müteakiben diğer bütün melekler Hazret-i Âdem’e secde ettiler.

ŞEYTAN SECDE ETMEDİ

İblis namı ile de anılan şeytan kibirlenerek secde etmedi. “Seni secde etmekten alıkoyan nedir?” sualine de, “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten, onu ise topraktan yarattın” diye cevap verdi. Bunun üzerine “Muhakkak sen alçalmışlardansın” hitabı ile huzur-u İlâhîden kovuldu. Şeytan kendisinin üstün olduğunu isbat etmek için Cenab-ı Hak’tan “insanları dirilteceği güne kadar” mühlet istedi. Ona istediği mühlet verildi ve Cennet’ten çıkarıldı.

“O AĞACA YAKLAŞMAYIN!”

“O şahıstan (Hazret-i Âdem) eşini, (Hazret-i Havva) vücuda getirdi.” Nisâ Suresi’nin birinci ayetinde mealen bu şekilde de ifade edildiği gibi Allah Teâlâ, Hazret-i Âdem’in yalnızlıktan kurtulması için onun sol kaburga kemiğinden Hazret-i Havva’yı yarattı. Onların Cennet’e yerleşerek Cennet nimetlerinden istifade edebileceklerini bildirdi ama bir ağaca asla yaklaşmamaları gerektiğini hatırlattı. Bir aileden meydana gelmeyen iki Cennet sakini olan Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havva, hilkatin iktizasınca emr-i İlâhî ile Cennet’te ilk aileyi teşekkül ettirdiler. Kendilerine verilen Cennet nimetleri içinde huzurlu, mutlu, müferrah, mesut gibi bir ailede olması gereken bütün Cennet sıfatlarını yaşamaya ve hep öyle kalmaya müheyya idiler. Bunun tek istisnası vardı. Bir ağaç ve meyvesi. Onların o ağaca yaklaşmalarının ve meyvesinden yemelerinin yasak olduğu, kendilerine apaçık düşman olan şeytanın bu istisnayı insana karşı kullanabileceği hatırlatılmış, şeytanın telkinleri, tahrikleri ile o yasağı ihlâl ettikleri takdirde Cennet’ten çıkarılacakları ihtar edilmişti.

ŞEYTAN İFSADDAN VAZGEÇMEDİ

O tek istisna şeytana yetti. Cennet’ten kovulmuş olsa da ifsad niyetinden vazgeçmedi. Cennet’in kapısının yanında bekleyerek, Hz. Adem ile Havva oraya yaklaştıklarında onlara yasak edilen ağacın cazip özelliklerini ve meyvesinin lezzetini anlattı. Onların merak hislerini tahrik ettiği takdirde hedefine ulaşacağını anladı ve bu oyunu her fırsatta tekrarladı. “Rabbiniz, ya melek olur veya ebedî Cennet’te kalırsınız diye o ağaca yaklaşmanızı ve meyvesinden yemenizi yasakladı.” 2

BİR ANLIK GAFLET

Bir seferinde şeytanın bu telkini dikkatlerini çekti. İyiliğe, güzelliğe meftun olan, Cennet’te ebedî kalmak isteyen ve merak hislerini tatmin etme zaafı içinde bulunan Hazret-i Havva ve Hazret-i Âdem, insanın en bariz zaafı olan bir anlık unutma ve gaflet neticesinde yasak ağaca yaklaşıp meyvesinden yediler. O hareketleri ile şeytanı sevindirirken kendileri hüsrana uğradılar. 

CENNET’TEN DÜNYAYA İNİŞ

“Ey Rabbimiz!.. Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve merhamet etmezsen hüsrana uğrarız.” 3 

Cenab-ı Hakka böyle nida ettiler hatalarını anlayınca. Bu şeytanın beklemediği bir hareketti. Şeytan tuzağını kurarken onların da kendisi gibi asi olmalarını beklemişti. Fakat onlar insan fıtratına dercedilen tövbe etme meziyetini kullanarak Allah’tan af dilediler. Ama hata yapılmış, günah işlenmişti bir kere. Son pişmanlık fayda vermedi. Hilkatin hikmetlerinin tecellî etmesi için Allah onları da şeytanla birlikte dünyaya gönderdi. “Birbirinize düşmanlar olarak hepiniz Cennet’ten inin. Benden size bir hidayet rehberi geldiğinde kim Benim gösterdiğim yola uyarsa sapıtmaz ve bedbaht olmaz.” 4 

İLK PEYGAMBER

“Hazret-i Âdem’in Cennet’ten ihracı bir tavziftir. Aynı hikmet ve mahz-ı rahmetttir.” Bediüzzaman Said Nursî’nin, On İkinci Mektup’ta böyle ifade ettiği gibi Hazret-i Âdem ile Havva vazifeli olarak yeryüzüne indirildiler. Onlar Cennet’in tek ailesi idiler. Dünyada farklı yerlere indiler. Uzun ve meşakkatli bir arayıştan sonra Cidde civarında buluşarak dünya hayatına başladılar. Mekke muhitini mesken edindiler. Meleklerin yardımı ile Kâbe-i Muazzamayı yapıp yerleştiler ve dünyanın ilk ailesini teşkil ederek insanlık ailesini başlattılar.

Oğulları Kâbil ve Hâbil’in ikizleri olan kız kardeşleri ile birlikte dünyaya geldiklerinde “anne, baba” sıfatlarını aldılar. Cenab-ı Hak, Hazret-i Âdem’e on sayfalık İlâhî bir emir gönderince Adem Alayhisselam babalık vasfının yanı sıra “ilk peygamber” sıfatını da aldı. Kıyamete kadar gelecek olan bütün nesillerinin tamamına yakını “ana, baba” sıfatını taşıyacağı için o emirleri esas alarak onlara hüsn-ü misâl olacak hususiyetler içinde yaşamaya başladılar.

İLK KATL

Şeytan dünyada da iş başında idi. İnsanların dünyevî zaafları olan hislerini, heveslerini, nefislerini kullanıp gaflete düşürerek kendisi gibi Allah’a âsi olmaya, insanlarla birlikte diğer canlılara ve varlıklara da zarar verdirmeye çalıştı. Hilkatin iktizası ve zamanın zaruretleri gereği kardeşi Habil’in ikiz kız kardeşi ile evlenmesi gerekirken Kabil’i, kendi ikizi ile evlenmeye teşvik ve tahrik ederek kardeşi Habil’i öldürmesine sebep oldu. 5 

ŞEYTANA UYAN İLK AİLE

O sırada başka yerde olduğu için dönünce elim hadiseyi öğrenen Hazret-i Âdem çok üzüldü ve Kâbil’i yanından kovdu. O da eşi ile birlikte Yemen taraflarına giderek aile hayatına orada devam etti. O aile de, İlâhî emirler yerine şeytanın telkini ile nefis, his, heves gibi beşerî zaaflarla hareket edilen ve uğrunda kardeş kanı dökülerek kurulan ilk aile oldu. Bu hadiseden sonra da hayat fıtrî mecraı içinde akmaya devam etti. Ekseriyeti İlâhî hükümlere uygun olsa da zaman içinde şeytanın telkinleri, his ve heveslerin tahriki ile kurulan aileler de oldu. Geçim kaynağı çiftçilik ve hayvancılık olan insanlık ailesi Hazret-i Âdem’in riyasetinde ve Hazret-i Havva’nın şefkatli himayesinde Arap yarımadasından başlayarak yeryüzüne yayıldı.

BERZAH’A GÖÇ

Hazret-i Âdem Aleyhisselam ile Hazret-i Havva validemiz dünyada bin yıl kadar yaşadılar. Önce Hazret-i Âdem, ondan iki yıl kadar sonra da Hazret-i Havva vefat etti. Ahirete irtihal ettiklerinde zürriyetleri ve nesilleri kırk bini geçmişti. Oğulları onları Kubeys Dağı’na yan yana defnetti. 6 Böylece Hâbil ile başlayan insanlık ailesinin fertlerinin dünyaya veda faslı artarak devam etti. Artık insanlık ailesinin bir başka meskeni daha vardı ve oraya göç devam ediyordu: Âlem-i berzah…

***

ASR-I SAADET

Asr-ı Saadet… İnsanlık ailesinin kemâle erdiği zamandı bu. Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havva’nın başlattıkları insanlık ailesi devirler, asırlar, zamanlar boyu artarak, gelişip çoğalarak devam etmişti. O nisbette iblis, şeytan ve avenelerinin sayılarının, türlerinin, cinslerinin yanı sıra hileleri, desiseleri, ifsadları, ilhatları da artarak insanlık ailesine musallat olmayı sürdürmüştü.

Hatta bazı zamanlar nebîler, peygamberler gelmesine ve insanlık ailesinin, dünyanın değişik yerlerine yayılan kavimlerini, kabilelerini, soylarını, sülalelerini hidayete davet etmesine rağmen, Yahudîler başta olmak üzere beşerin ekseriyeti, nebîlere inanmamakla kalmamış, onlara isyan etmiş, sürgüne göndermiş hatta hayatına kastedecek kadar azarak helâka müstahak olmuşlardı.

GÜNEŞ DOĞDU

Hazret-i Muhammed (asm) Cehalet Asrı denen öyle karanlık ve kanlı bir zamanın akabinde teşrif etti dünyaya. Müstesna hususiyetlere sahip ailelerin içinde himaye-i İlâhiye ile zamanın cehaletinden zarar görmeden büyüyüp yetişti. İnsanlık ailesinin en müstesna, mümtaz ailesini teşekkül ettirdi. O hususiyetler Sahabelerin ailelerine de aksetti ve evler “hane-i saadet” oldu, zaman “Asr-ı Saadet” sıfatını aldı.

KÂBİL RUHLU ZALİMLER ÇOĞALDI

“Nev-i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde en cemiyetli merkez ve en esaslı zemberek ve dünyevî saadet için bir Cennet, bir melce, bir tahassungâh aile hayatıdır.” 7 Bediüzzaman Hazretlerinin bu şekilde ifade ettiği ailevî hususiyetler İslâm âleminde asırlar boyu devam etti. Beşeriyetin medar-ı iftiharı addedilen aileler kuruldu, oralarda büyük insanlar yetişti. Şeytan taifesi de o ailelere o nisbette musallat oldu ve zamanla o ailelerden Kabil misali zalim insanlar da zuhur etti. Onlara uyanlar çoğaldıkça şeytanlar çoğaldı; şeytanî yollar arttı, ifsad ve ilhat imkânları gelişti.

ZALİME YAKLAŞAN ALLAH’TAN UZAKLAŞIR

“Bir kişi zalim idareciye yakınlığını arttırırsa, Allah’a olan uzaklığını arttırmış olur. Kişiye bağlı olanlar çoğalırsa, şeytanları çoğalmış olur. Malı çoğalırsa hesabı zorlaşır.”8 Böyle buyurmuştu Asr-ı Saadetin müessisi (asm) ve Asr-ı Saadet sakinlerinin ahirete irtihâlinden sonra bu hadis-i şerifin mânâsı tecellî etti ve ailelerden bazı kişiler zalim idarecilere yaklaşma cihetine gittiler. Onlar Allah’ın emirlerine uymayarak Allah’tan uzaklaşırken bazıları da mal çoğaltma hırsına kapılarak hesabını zorlaştırdı.

HIRS ARTTIKÇA ŞEYTANLAR DA ARTTI

Korku hissi, makam, mevki, mal mülk hırsı gibi sebeplerle zalim idarecilere bağlı olanlar attıkça şeytanlar da çoğaldı. Onlara, malını arttırma ihtirasına kapılan muhteris insanlar da eklenince şeytanın ifsad etme işi kolaylaştı. Zaman geçtikçe çoğalan ve çoğaldıkça azan şeytanlar, insanlık ailesinin çoğunu baştan çıkarmayı başardılar.

“Ölümü unutturup (güya) unsurları içinde bir hayatları var diye, zaman-ı cahiliyetteki gaddar zalimlerin desiseleri nev’inden bir desise ile beşeri tasannu ve riyakârlığa sevk etmiştir.” 9 

İNSÎ ŞEYTANLAR

Bediüzzaman Said Nursî’nin bu ifadelerinde de görüldüğü gibi her asrın bir nevi cahiliye ciheti olduğu, o ciheti temsil eden gafil insanlar da şeytanın tahriki ile cahiliye devri eziyetlerini aratmayacak desiselerle âdeta şeytanlaşarak muhatap oldukları insanları ifsad etmeye çalıştıkları için yeni ve menhus bir insan türü türedi: İnsî şeytanlar. Halk tabiri ile “şeytana pabucu (külahı) ters giydirecek” kadar şeytaniyette ileri giden insî şeytanlar, sefahati ve dalaleti terviç edip hayatın her çeşit zevkini, lezzetini tatmak, tattırmak için insanların nefislerini, hislerini, hırslarını, ihtiraslarını ve benzer zaaflarını işleterek ifsad sahalarını yeryüzünü içine alacak şekilde genişlettiler. Cenab-ı Hak Felâk Sûresi’nde Peygamber Efendimizi (asm) ve ümmetini “Kâinatta adem âlemleri hesabına çalışan şerirlerden ve insî ve cinnî şeytanlardan kendinizi muhafaza ediniz” şeklindeki emirlerle ikaz etti.10 Bu gibi İlâhî ikazlar da insî şeytanları durdurmaya yetmedi. İfsadda o kadar azdılar, insanî hudutları öylesine zorladılar ki yirmi birinci asır kıyamet alametlerinde bir merhaleye daha sahne oldu ve insanlık ailesinde eşeysiz, yani cinsiyetsiz diye tarif edilen ve “homoseksüellik, eşcinsellik” kelimeleri ile adlandırılan insan eşkalli habis mahluklar zuhur etti. İnsanlığın, hilkatin hikmeti olan aslî değerlerini koruyan insanlık ailesini yok etme teşebbüsü şeklinde tezahür eden şeytanın, belki de en süflî ve en son icraatı, beşeriyetin sükût seviyesi olan esfel-i safilini biraz daha derinleştirecek kadar deni ve “kıyametin erken kopmasına” sebep olacak derecede dehşetli idi.

İNSAN-I KÂMİL

“İnsanın, hususan Müslümanın tahassungâhı ve bir nevi Cenneti ve küçük bir dünyası” olan ailelerde insanı âlâ-yı illiyîne çıkaracak böyle sıfatlar taşıyan ve insana hüsn-ü misal olan Cennet meyvesi hususiyeti taşıyan büyük şahsiyetler de yetişti. Onlar da izn-i İlâhî ile kâinatın hayatını kıyametin kaderî vaktine kadar devam ettirecek, belki de lütf-u İlâhî neticesinde kıyametin vaktini geciktirecek mükemmel çalışmalar yaptılar ve yapıyorlar.

Her ne kadar tarihin her devrinde insanlık ailesinde yetişen insan-ı kâmil sıfatlı insanlar, kemiyeten insî şeytanlardan ve onlara hempalık yapan mahluklardan az olmuş ise de bu netice insanlık ailesinin değerini düşürmez.

İNSANLIK KAZANACAK

“Nev-i beşer bi’set-i enbiya ile sırr-ı teklif ile mücahede ile şeytanlarla muharebe ile kazandıkları yüz binlerle enbiya ve milyonlarla evliya ve milyarlarla asfiya gibi âlem-i insaniyetin güneşleri, ayları ve yıldızları mukabilinde kemiyetçe kesretli, keyfiyetçe ehemmiyetsiz hayvanat-ı muzırra nev’inden küffarı ve münafıkları kaybetti.” 11

Bediüzzaman Said Nursî’nin bu ifadelerinde de görüldüğü gibi neticede yine insanlık ailesi kazanacak. Zira ehemmiyet keyfiyettedir. Kemiyetin keyfiyete nisbeten ehemmiyeti yok. Asıl ekseriyet keyfiyete bakar.

Dipnotlar:

1- Bakara Suresi: 32., 2- A’raf Suresi: 20., 3- A’raf Suresi:23., 4- Tâhâ Sûresi: 36., 5- Peygamberler Tarihi, Yeni Asya s. 82., 6- a.g.e. s. 83., 7- Şualar, s.288., 8- Cami’ü’s-Sagir 3 s. 260., 9- Mesnevî-i Nuriye s. 207., 10- Şualar s. 417., 11- Mektubat, s. 73.

Okunma Sayısı: 276
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı