"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İmansızlık hastalığına en iyi çare Risale-i Nur'da - Bediüzzaman Köln'deki panelle yâd edildi

21 Haziran 2025, Cumartesi 00:57
İmansızlık hastalığına karşı Risale-i Nur’dan başka çare yok. O hâlde Risale-i Nur’un kıymetini anlayabilmek için dinsizliğin dehşetini kavramak gerekir.

Panel: Almanya’da Nurun Baharı
Nurseza Parlakoğlu-2
Fotoğraflar: İsminur Efe- Yeni Asya

Birinci Bölüm: Bediüzzaman Köln'de yad edildi

Savunmasız aileler ve savunmasız nesiller ortaya çıktı

Yeni Asya Risale-i Nur Enstitüsü Sekreteri Ahmet Dursun ise konuşmasında sosyal medyanın çocuk eğitimi ve aile üzerindeki olumsuz etkilerinden ve bu menfi etkilerin nasıl bertaraf edilebileceğinden bahsetti. Kültür ve medeniyet değişimi yani Türk modernleşmesi ile çağdaşlaşmak adına her şeyiyle Batılılaşmayı öncelik haline getirmekle evimizin içini, savunmasız hale getirdiğimizi, kültürümüzün ve değerlerimizin temel taşlarının birer birer sarsıldığını ve bunun sonucunda, savunmasız aileler ve savunmasız nesillerin ortaya çıktığını kaydetti. Dursun, sosyal medya problemlerinin çok daha derin bir marazı olduğunu, bunun da insanın kendisini, özünü ve yaratılış gayesini unuttuğu bir zeminden beslendiğini vurguladı. Risale-i Nur’un bize öğrettiği "Kendimizi bilmeliyiz" gerçekliğinden bahseden Dursun, "Üstadımızın bize öğrettiği “tekemmül” anlayışı, kâmil insan olma yolunda bazı temel kavramlara dayanır: Acz, fakr, şefkat ve tefekkür. Bu kavramlar, insanın kendini tanımasına ve yaratılış gayesini anlamasına vesile olur" dedi.

Sosyal medya israfı, İslâmî değerlerimizi aşındırıyor

Hevâ ve heveslerin, nefsanî arzuların kapısını ardına kadar açan bir anlayış olduğunu buna karşılık Üstad'ın, bize Kur’ân medeniyetini sağlam bir kale olarak sunduğunu belirten Dursun, "Kur’ân medeniyeti, insanı hüdâya sevk eder. Onu tekâmül yolculuğunda, duygularını en güzel şekilde kullanabileceği seviyeye taşır. Ancak bugün sosyal medyanın kullanım biçimlerine baktığımızda, ne yazık ki mîmsiz medeniyetin temsilcileri daha baskın ve etkili bir konumdadır" tesbitini yaptı.

Sosyal medyada geçirilen zaman kaybına değinen da Dursun, sosyal medya israfının mühim âlimlerin yetişmesinin önündeki en büyük engel olduğunu söyledi. Ayrıca sosyal medya israfının zaman, sabır, kanaat, şükür, bereket, tevekkül, takvâ gibi temel İslâmî değerlerimizi de aşındırdığını vurguladı. İnternet ve teknoloji bağımlılığının ilim ve dua ile tekâmül etmek üzere yaratılan insanın kâinatın Yaratıcısını tanıma, marifetullah, iman-ı billah ve muhabbetullah yolculuğunun önündeki en büyük engellerden olduğunun altını çizdi.

Sosyal medya günahı estetik bir elbiseyle sunuyor

Sosyal medyanın aile yapımıza verdiği en büyük zararın, tesettür ve mahremiyet algısının aşınması olduğunu belirten Dursun, "Bugün nesillerimiz ciddi bir tehdit altındadır. Sosyal medya, günahı estetik bir elbiseyle sunuyor. Gıybet, israf, kibir, teşhircilik ve riyakârlık gibi ahlâkî bozulmalar sıradanlaştırılarak normalleştiriliyor. Bu da yalnızca tesettür ve mahremiyetin değil, takvâ gibi temel inanç değerlerimizin de erimesine neden oluyor. Tüm dünyada yapılan araştırmalar gösteriyor ki, sosyal medya bağımlılığı, depresyon, kaygı, yalnızlık hissi ve irade zayıflığı gibi pek çok soruna neden oluyor" dedi.

Çocuklarımız dinsizlik coğrafyasında doğdu

Son olarak da, Yeni Asya Gazetesi yazarı ve Yönetim Kurulu Üyesi Şükrü Bulut dünyayı hegemonyasına almak isteyen felsefenin, bilişim üzerinde, sosyal medya üzerinde yaptığı, yapmak istediği tehlikeler üzerine konuşma yaptı. Şükrü Bulut zamanın dehşetini ve ne kadar dehşetli tehlikelere karşı olduğumuzu şu cümlelerle anlattı: "Dünyayı dinsizliğe boğan büyük filozofların doğduğu coğrafyada çocuklarımız doğdu. Marx’ın coğrafyasında, Freud’un coğrafyasında, Popper’ın coğrafyasında doğdu ve onların gittiği okullara gittiler. Onların okudukları metinleri okudular. Böyle bir coğrafyada çocuklarımızı Cennete göndermek üzere niyet ettiğimizi de biliyoruz."

İmansızlık hastalığına karşı Risale-i Nur’dan başka çare yok

"Çok tehlikeli bir zamanın eşiğinde, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin tabiriyle “helâket ve felâket asrının insanları” olduğumuz bilincinde olmalıyız" diyen Bulut şunları kaydetti: "Şimdi, neden Bediüzzaman Said Nursî? Neden Risale-i Nur Külliyatı? Neden Risale-i Nur talebeleri ve cemaati? Neden Risale-i Nur’un medyadaki dili Yeni Asya? Neden başka biri değil?” Çünkü benim gideceğim doktor önemli; hastalığıma göre olmalı. Bu zamanın hastalığı, dinsizlik ve imansızlık hastalığıdır. Bediüzzaman Said Nursî bizim sahamız, yalnızca o da söylemiyor. Mehmet Âkif’in arkadaşı, 1900’lerin başında, sonunda Abdülaziz Çaviş’ten başlayarak bugüne kadar bütün dünyadaki ulemâ diyor ki: “Bu imansızlık hastalığına karşı Risale-i Nur’dan başka çare yok. O hâlde Risale-i Nur’un kıymetini anlayabilmek için dinsizliğin dehşetini kavramak gerekir. Bu, şaka değil arkadaşlar."

Risale-i Nur’un kıymeti anlaşılacak

Bulut, "İstatistikler bazı fikirler veriyor: Bugün namaz kılanların sayısı, kılmayanların sayısı... Dinsizliği, deizmi savunanların oranı... Başını açan kadınların sayısı... Tüm bu verilere baktığımızda insanların sel gibi Cehenneme doğru aktığını, ölüme doğru gittiğini fark ediyoruz. İşte bu dehşetli zamanda, bu dehşetli hastalığı teşhis eden Risale-i Nur’un kıymeti de anlaşılacaktır inşallah" ifadelerini kullandı.  

Risalelerde yüzlerce Nobel Ödüllük bilgi var

Bulut, "Said Nursî döneminde insanlara tesir etmek için bir gazetede bir makale yazılırdı. Şimdi ise bir anda bir mesaj yazılıyor. Milyonlarca insana ulaşıyor. Bu durum hem müsbet hem de menfî sonuçlar doğurabilir. Ancak şu anda maalesef müsbet yönde bir ulaşım söz konusu değil. Menfî yönde etkileniyor ve insanları ahlâksızlaştırmak, onları birer tüketim toplumu hâline getirmek için adeta “konsumgesellschaft” (tüketim toplumu) hâline getirmeye çalışıyorlar." dedi. Şükrü Bulut, sözlerine şöyle devam etti: "Bediüzzaman’ın eserlerini inceleyenler diyorlar ki: 'Said Nursî’nin eserlerinde yüzlerce Nobel Ödülü alacak bilgi var.' Bunu biz söylemiyoruz. Geçmiş zamanlardan beri, ilim adamları söylüyor. Meselâ Mehmet Âkif diyor ki: 'Victor Hugo, ancak Bediüzzaman Said Nursî’nin talebesi olabilir.' Ondan öte biri değildir."

Nurcular bilim ve teknolojiye yatkındır

"Said Nursî, ilim ve teknoloji karşısında farklı bir yerde durur." diyen Bulut, "İlk elektrik İstanbul’da bulunduğu zaman, bazı insanlar onun hakkında konuşurken, Bediüzzaman oturduğu yerden kalkar ve herkesin konuştuğu anda ışıkları kapatır. Der ki: 'Devam edin.'Herkes susar. 'Edemezsiniz' der. 'Bu ilmî inkişaflara karşı çıkamazsınız." Said Nursî Hazretleri, mektuplarında, eserlerinde, bugün mühendislerin bile çözmekte zorlanacağı bilişim ve teknolojik sırları anlatır. Hocalarımız bunu bilir. Meselâ bir zerre nasıl bir medrese olur? Bir anda nasıl milyonlarca günah kazanılır? Radyo ile neler yapılabilir? Emirdağ Lâhikası’ndaki mektupları okuyanlar bunu anlayabilirler. İstanbul gezisinde, Said Nursî küçük bir radyo ile Kur’ân-ı Kerîm veya Mevlid-i Şerif dinlerken talebeleriyle birlikte İstanbul'u gezer. O anlardan örnekler verir. Buna şahit olanlardan biri, bu salona da gelmiş, sizlerle konuşmuş olan kahramanlardan Abdülmuhsin El-Konevî’dir. Onlar anlatıyorlar. Bugün bilim ve teknolojiye Nurcular kadar yatkın ve yakın başka bir dinî cemaat yoktur" şeklinde konuştu.

Yeşilçam, Hollywood’dan daha çok zarar verdi

Geçmişten bu güne Türkiye'deki neşriyatı değerlendiren Şükrü Bulut şunları söyledi: "Eskiden annelerimiz babalarımız, “Aman yavrum, kendini koru. Şu kitaptan, şu mecmuadan, şu dergiden uzak dur” diyerek bizi bazı şeylerden sakındırmaya çalışırlardı. Bugün çocukların bağımlı olduğu oyunlara karşılık, o zamanlar da Texas-Tommiks, Tarkan, resimli romanlar vardı. Bu tür yayınlara dalan çocuklar oradan kolay kolay çıkamazdı. Çok zeki çocuklar bile bu tür yayınlara kapılıp zekâsını değerlendiremezdi. Bugünkü dijital oyun bağımlılığı gibi. Sonra şehir merkezlerinde sinemalar açıldı. Dinsiz felsefenin etkisindeki romanlardan uyarlanan, “köy romancılığı” adı altında komünist temalı filmler çekiliyordu. Yeşilçam filmleri, kasabalara kadar ulaştırılarak insanların ahlâkı ve inancı sarsılmaya çalışıldı. Yeşilçam, Hollywood’dan bile daha fazla Müslümanların imanını tahrip etmiştir. Çünkü sadece Türkiye’ye değil, diğer İslâm ülkelerine de etki etmiştir."

Ev gençleri sun’î bir hayat yaşıyor

Günümüzde gençliğin durumuna da değinen Bulut şöyle söyledi: "Şu anda gençliğimizin üçte biri evde. “Ev genci” diye bir tabir çıktı. Ev genci işe gitmiyor, meslek yapmıyor, evlenmiyor. Evde oturuyor. 'Niye evde oturuyorsun?', 'Vallahi hayal ettiğime ulaşamıyorum. Meslek yapmaya gittim hoşuma gitmedi. Okula gittim, istediğim bölüm değildi. Evlenmeye teşebbüs ettim, aradığım değildi. Vazgeçtim.' 'Ee ne yapıyorsun?', 'Evdeyim.' "Ne yapıyorsun evde?', 'Evde sun’î bir dünya hayatı yaşıyorum. Hayal âlemi. Bu da koronayla başladı.” Çocuklarla ilgilenip arkadaş olduğumuz zaman, sosyal medyaya ihtiyaç duymayacaklarını ifade eden Bulut, "Elimizde Risale-i Nur gibi bir kaynak varken, Kant gibi, Ayn Rand gibi, Toynbee gibi insanları yetiştireceğiz ve onlar buradan Cennete gidecekler" dedi.              

— SON —

Okunma Sayısı: 209
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı