"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şeriat âleme gelmiş, tâ istibdadı ve zalimâne tahakkümü mahvetsin

12 Temmuz 2019, Cuma 00:29
“Meşrutiyeti şer’î delillerle kabul ettim” diyen Bedüzzaman, Osmanlı siyasî ve içtimaî hayatında tesiri büyük olan o zamanki adıyla darülfünun olan üniversite ve medreselerdeki âlimler ve talebeleri irşaD ve ikaz etmiştir. “Milletin efendisi, onlara hizmet edendir” hadisiyle şeriatın âleme gelmesinin en önemli sebebinin istibdat ve zalimane tahakkümü kaldırmak olduğunu izah etmiştir.

***

Asrın mahkemesi, çağların müdafaası: Divan-ı Harb-i Örfî Şerhi - 9

Dizi-1: HASAN GÜNEŞ
[email protected]

***

Komitelerin istibdadı

Bundan sonra istibdat tehlikesi artık krallardan ve padişahlardan değil komitelerden ve diğer tek adamlardan gelecektir. Meşrûtiyet ve hürriyete sahip çıkılmazsa komitelerin şiddetli istibdadı başlayacaktır. Hürriyet ve meşrûtiyete güya İslâm adına karşı çıkanlar halkın demokratik reflekslerini köreltmişlerdir. Bediüzzaman Hazretleri endişelerinde haklı çıkmış hâlâ etkileri devam komitelerin dönem dönem ortaya çıkan şiddetli istibdatları büyük zulümlere ve kaoslara sebep olmuştur. Reflekslerini kaybeden halk diktatörlere ciddî bir tepki göstermemiştir.

Bediüzzaman Hazretleri çektiği telgraflarda ayrıca istibdattan “en çok biz zarar görüyoruz” diyerek bir gerçeği ortaya çıkarır. Evet, istibdattan en çok halk özellikle Doğu halkı zarar görmektedir. Cehalet, fakirlik, haksızlıkları dile getirecek basın gibi imkânların olmaması ve merkeze uzaklık gibi faktörler istibdadın verdiği zararları kat kat arttırmaktadır. 

Burada Doğu halkına birinci derecede hitap varken ikinci derecede de neredeyse aynı husûsiyetlere sahip bütün İslâm dünyasına bir hitap vardır. Tarihe göz atıldığında da istibdattan en çok Müslümanların zarar gördüğünü fark ediyoruz. Diğerlerinin bir şekilde kendilerini kurtardıkları ve bir çıkış yolu buldukları görülür.

ULEMA VE TALEBEYE HİTAP

İkinci Cinayet: Ayasofya’da, Bayezid’de, Fatih’te, Süleymaniye’de umum ulema ve talebeye hitaben müteaddit nutuklarla şeriatın ve müsemmâ-yı meşrûtiyetin münasebet-i hakikiyesini izah ve teşrih ettim. 

Ve mütehakkimane istibdadın şeriatla bir münasebeti olmadığını beyan ettim. Şöyle ki: “Milletin efendisi, onlara hizmet edendir.” (el-Mağribî, Câmiu’ş-?eml, 1:450, hadis no: 1668, el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2:463.) 

Hadîsinin sırrıyla, Şeriat âleme gelmiş; tâ istibdadı ve zâlimane tahakkümü mahvetsin. 

Herhangi bir nutuk irad ettim ise; her bir kelimesine kimsenin bir itirazı varsa, bürhân-ı katî ile ispata hazırım. Ve dedim ki: Asıl, Şeriatın meslek-i hakîkisi, hakikat-ı Meşrûtiyet-i meşrûadır. Demek Meşrûtiyeti, delâil-i şer’iye ile kabul ettim. Başka medeniyetçiler gibi taklîdî ve hilâf-ı Şeriat telâkki etmedim. Ve Şeriatı rüşvet vermedim. Ve ulemâ ve Şeriatı, Avrupa’nın zünun-u fâsidesinden iktidarıma göre kurtarmaya çalıştığımdan cinâyet ettim ki; bu tarz muâmelenizi gördüm. 

İkinci Cinayet: Bediüzzaman Hazretleri “Birinci Cinayet”te tesirinin yüksek olduğu Doğu halkını ikaz ve irşad etmişti. “İkinci cinayet”te ise Osmanlı siyasî ve içtimaî hayatında tesiri büyük olan o zamanki adıyla Darülfünun olan üniversite ve medreselerdeki âlimler ve talebeleri irşat ve ikaz etmiştir. “Milletin efendisi, onlara hizmet edendir.” hadisiyle Şeriatın âleme gelmesinin en önemli sebebinin istibdat ve zalimane tahakkümü kaldırmak olduğunu izah etmiştir. 

VAHİM HATA

İslâm’ın hemen ilk yıllarda “Kureyşli efendiyle Habeşli köle arasında fark olmadığını” ve “yöneticilerin halkın hizmetkârı olduğunu” ilân etmesi insanlık tarihinin en önemli dönüm noktalarından birisidir. 

Cenab-ı Hak Hz. İbrahim (as) ve Hz. Musa’da (as) olduğu gibi önceki şeriatlarıyla da Nemrut ve Firavunların zulüm ve zalimane tahakkümlerini yerle bir etmiştir. Bu sebeple İslâm’ı ve Şeriat’ı istibdat ve tahakküme müsait zannetmek vahim bir hatadır.

Şeriatta halkın işleyeceği suçları cezalandıran hükümlerinden ziyade yöneticiler ve güç sahiplerini sınırlandıran hükümler önemlidir. Zaten en ilkel kabilelerde bile halkı cezalandıran kanunlar mevcuttur. Önemli olan üst tabakaya da geçerli olan hükümlerdir. Hz. Ali’nin (ra) ve Fatih Sultan Mehmed’in dâvâcılarıyla eşit şartlarda muhakeme edilmeleri bunun en önemli uygulamalarıdır.  

Hadislerde de ifade edildiği gibi eski ümmetlerin helâketi hükümlerin üst tabakaya uygulanmamasıdır.

Bediüzzaman Hazretleri “Ben meşrûtiyeti şerî delillerle kabul ettim, başkaları gibi Batı’yı taklidî olarak ya da şeriata aykırı telâkkisiyle değil!” diyerek mahkeme heyeti içindeki ve arkasındaki Batı taklitçisi güruhun cehaletini yüzlerine vurmuştur. 

Bediüzzaman Hazretleri Avrupa’nın “zunun-u fasidesi”nden bahseder. İslâm’ı istibdat ve zulme müsait zanları büyük bir fitne ve fesada sebep olmaktadır. Hutbe-i Şamiye adlı eserinde de bahsettiği gibi bu zan ve kanaat İslâm nurunun bütün dünyayı kaplamasına engel olmuştur. Yine bu zan sebebiyle Batı dünyası, İslâm devletlerindeki Müslim ve özellikle gayrimüslim toplulukları kurtarma gerekçe ya da bahanesiyle büyük tahribatlara, fitne ve fesada sebep olmuşlardır. 

Bediüzzaman Hazretleri ayrıca bu ikazlarıyla İslâm ulemasını da “diktatörleri ve müstebidleri destekliyor” zannından kurtardığını ifade ediyor. Bilindiği gibi Avrupa’da kilisenin diktatörleri ve kralları Allah’ın ve Hz. İsa’nın (as) yeryüzündeki temsilcisi ve vekili olarak kayıtsız şartsız desteklemesi kilisenin ve Hıristiyanlığın ciddî bir şekilde itibar kaybetmesine halkın özellikle ilim adamlarının dinden uzaklaşmasına sebep olmuştur.

MEŞRÛTİYET, ADALET VE ŞERİATTIR

 Üçüncü Cinayet: İstanbul’da yirmi bine yakın hemşehrilerimi-hamal ve gafil ve safdil olduklarından-bazı particiler onları iğfal ile vilâyat-ı şarkiyeyi lekedâr etmelerinden korktum. 

Ve hamalların umum yerlerini ve kahvelerini gezdim. Geçen sene anlayacakları suretle Meşrûtiyeti onlara telkin ettim. 

Şu meâlde: İstibdat, zulüm ve tahakkümdür. Meşrûtiyet, adâlet ve Şeriattır. Padişah, Peygamberimizin  (asm) emrine itaat etse ve yoluna gitse halîfedir. Biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa Peygambere (asm) tâbi olmayıp zulüm edenler, padişah da olsalar haydutturlar. Bizim düşmanımız cehâlet, zaruret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı; san’at, marifet, ittifak silâhiyle cihâd edeceğiz. Ve bizi bir cihette teyakkuza ve terakkiye sevk eden hakikî kardeşlerimiz Türklerle ve komşularımızla dost olup el ele vereceğiz. Zirâ husûmette fenalık var, husûmete vaktimiz yoktur. 

Hükümetin işine karışmayacağız. Zira hikmet-i hükümeti bilmiyoruz. İşte o hamalların, Avusturya’ya karşı -benim gibi bütün Avrupa’ya karşı- boykotajları ve en müşevveş ve heyecanlı zamanlarda âkılâne hareketlerinde bu nasihatın tesiri olmuştur. Padişaha karşı irtibatlarını ta’dil etmeye ve boykotajlarla Avrupa’ya karşı harb-i iktisadî açmaya sebebiyet verdiğimden, demek cinayet ettim ki, bu belâya düştüm. 

Ermeni-Kürt mücadelesi

Bediüzzaman Hazretleri’nin ikaz ettiği üçüncü grup Doğu kökenli hamallardır. Hemşehrileri olması sebebiyle de tesiri büyük olmuş korkulanın aksine hamalların ekserisi kargaşadan ve menfi hareketlerden uzak durmuştur. Avrupa’daki işçi hareketlerinin sebep olduğu tahribat ve yıkım 31 Mart Vak’ası’nda olmamıştır.

O dönemdeki hamalların genel yapısına bakılacak olursa günümüzdeki işçi sınıfına benzetilebilir. Tersane işçileri ve hamallar işçi sınıfının ağırlık merkeziydi. İstanbul’daki limanlar ve taşımacılık Osmanlı ticaretinin en önemli merkeziydi. 

Önceleri ticaretteki ağırlığın azınlıklarda ve yabancılarda olması ve diğer içtimaî sebeplerden dolayı hamallık sektörü Ermeni ağırlıklıydı. 

Osmanlı’daki iktisadî sistemin bozulması ve vergilerin artmasının Anadolu’daki tesiri daha fazla oldu. Bu sebeple İstanbul’a büyük göç dalgaları başladı. Mahallî problemlerin de tesiriyle çok sayıda Ermeni de İstanbul’a göç etti.  Bunların bir kısmı da işsiz ve mesleksiz kalınca diğer Ermenilere katılarak hamallık yapmaya başladı. Taşnak ve Hınçak teşkilâtları Anadolu’daki yerini yurdunu kaybetmiş ve zor şartlar altında çalışan Ermeni hamalları devlete karşı teşkilâtlandırmaya çalıştılar. Osmanlı’da Avrupa’dan gelen milliyetçilik rüzgârları esmeye başlamıştı. İslâmcılık da milliyetçiliğin başka bir versiyonu gibi tatbik ediliyordu. Artık Ermenilerin hâkim olduğu bir sektör istenmiyordu. Ermenilerin olaylı gösterileri, Osmanlı Bankası baskını ve rehine hadisesi de tepkilerin çığırından çıkmasına sebep oldu. Gösterilerde çok sayıda Ermeni hamal ve emniyet görevlisi ölmüştü. Halk sokağa çıkmış Ermenilerin üzerine yürümüş çok sayıda hamal kiliselere sığınmıştı. Devlet Doğu’dan Kürtleri getirerek ve destekleyerek sektöre hâkim olmasını sağladı. Az sayıda yaylalardan Yörükler de getirilmişti. 

Ermeni ve Kürt Hamalların güç mücadelesi zorlu geçmişti. Doğuda birbiriyle hasım ve kavgalı iki topluluk mücadeleyi İstanbul’a taşımıştı. Devletin yardımı ve Ermenilerin karıştıkları olaylardan sonra da halkın desteğiyle mücadeleyi Kürtler kazanmıştı.

Osmanlı’nın gerileme dönemi bazı sahalarda aşiret, kabile ve kavim rekabetine dayalı ilginç uygulamalara sahne olmuştur. Devletlerin birini diğerine karşı kullanıp daha sonra da eski defterleri kapatmak için onu da yok etmesi geçerliliğini devam ettiriyor. 

Hamallık önceleri Yeniçerilerin kontrolünde idi. Yeniçeri isyanları sebebiyle en sonunda hain ilân edilip yok edilince Ermenilere verilmiştir. Daha sonra Ermeniler hain ilân edilince Kürtlere verilmiştir. Hain edilme sırası belki de Kürtlerdeydi. Şüphesiz hedef sadece Kürtler değil Osmanlı iktisadî ve içtimaî sistemiydi. 31 Mart öncesi dönemde buna müsait bir zemin hazırlanmaktaydı. 

Hınçak ve Taşnak komiteleri Ermeni hamal ve işçilerin ağır şartlarını suiistimal ederek kandırmış ve hadiselerin içine çekmiştir. 

Bediüzzaman Hazretleri’nin ikazları olmasaydı muhtemelen bazı komiteler Kürt hamalların içine sızarak onları da 31 Mart’taki hadiselerin içine çekecekti. Belki de 31 Mart bu kadar ucuz atlatılamayacaktı.asında ise Ermenilere yapılanlar muhtemelen Kürtlere de yapılacaktı. Bu hadiselerin Doğu’daki akisleri ise daha da tehlikeli olacaktı.

-DEVAM EDECEK-

Okunma Sayısı: 3144
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı