"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Said Nursî'nin Cumhuriyeti başka, M. Kemal'in Cumhuriyeti başka (1)

Osman ZENGİN
29 Ekim 2025, Çarşamba
Bugün, Cumhuriyetin 102. senesi. Ama hangi Cumhuriyetin? Herkesin, kendine göre bir Cumhuriyet anlayışı var. Meselâ; Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin Cumhuriyet anlayışı başka, M. Kemal'in Cumhuriyet anlayışı başka.

Cumhuriyeti kısaca "halkın kendi kendisini idare etme rejimi" diye tarif ederler. Yani burada; padişah, şah, kral, vs. gibi tek adama istinad edilen bir idare olmaması lâzım.

Ama bizdeki Cumhuriyet öyle miydi?

Maalesef, M. Kemal'in Cumhuriyeti despotluk, tek adamlık şeklinde teşekkül etmişti. Ve bu isim kullanılarak, milletin anası ağlatılmış, bin senelik değerleri, mukaddesatı, bir çırpıda, yerle bir edilmişti. Yani, Cumhuriyet ismi güzeldi, ama tatbikatta baskıcı bir rejim uygulanmıştı. 

M. Kemal Cumhuriyeti bu manada kullandığı hâlde, dindar Cumhuriyet taraftarı olan Üstad Bediüzzaman hayatında, Cumhuriyet ile alâkalı münasebetlerini güzel bir şekilde ifade eder.

Altı asırlık Osmanlı Devleti, iç ve dış fitne ve ihanetler neticesinde yıkılınca, yerine getirilen rejim, idare şekli olan Cumhuriyet, isim olarak tam bir İslâmî idare şekliydi. Ama maalesef, sadece isimden ibaret kaldı. Tatbikatta ise, Cumhuriyet ile alâkası yoktu.

Padişahlık sistemi de, esasında İslâmî bir idare şekli değildi. Çünkü İslâmiyet milletin idare şeklinde intihabı, yani seçimi esas alır. Öyle, babadan oğula intikal eden saltanat şeklinde bir idare şekli İslâmî değildir. Bunu Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri eserlerinde anlatıyor. Ve cumhurî sistemin ilk misâlini de Hz. Ebubekir'in (ra) seçiliş şeklinden veriyor.

Hakikî manadaki Cumhuriyeti arzulayan, ama maalesef, tam tersiyle, “Cumhuriyet düşmanı” diye suçlanan Bediüzzaman Hazretleri, Cumhuriyeti şöyle tarif ediyor: “… Eskişehir Mahkemesi’nde gizli kalmış, resmen zapta [kayıtlara] geçmemiş ve müdafaatımda dahi yazılmamış bir eski hatırayı ve lâtif [güzel] bir vâkıa-yı müdafaayı [müdafaa hadisesini] aynen beyan ediyorum. Orada benden sordular ki: ‘Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?’ Ben de dedim: Yaşlı mahkeme reisinden [Eskişehir Mahkeme Başkanı] başka, daha sizler dünyaya gelmeden, ben dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım isbat eder. Hülâsası şudur ki: O zaman şimdiki gibi, hâli [boş] bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu, ben de tanelerini karıncalara veriyordum. Ekmeğimi onun suyu ile yerdim. Benden sordular, ben dedim: ‘Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler, o cumhuriyet perverliklerine hürmeten taneleri karıncalara veriyorum.’ Sonra dediler: ‘Sen, Selef-i Sâlihîne [Sahabe ve Tabiin] muhalefet ediyorsun?’ Cevaben diyordum: ‘Hulefâ-i Râşidîn [ilk dört büyük halife] hem halife, hem reis-i cumhur idiler. Sıddîk-ı Ekber [Hz. Ebu Bekir ‘ra’], Aşere-i Mübeşşere ve Sahabe-i Kirâma elbette reis-i cumhur [Cumhurbaşkanı] hükmünde idi. Fakat manasız isim ve resim değil, belki hakikat-ı adâleti [gerçek adalet] ve hürriyet-i şer’iyyeyi [İslâmiyet’in tarif ettiği hürriyet] taşıyan mana-yı dindar cumhuriyetin [dindar cumhuriyetin] reisleri idiler.”      

Devam edecek

Okunma Sayısı: 229
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı