Evet, Üstadın târif ettiği hakikî Cumhuriyet buydu.
Bir asırdır tatbik edilen idare ve rejimi de, Üstad o şahane cümleleriyle şöyle anlatıyordu: “İstibdad-ı mutlaka [mutlak baskı, diktatörlük] ‘cumhuriyet’ nâmı vermekle, irtidâd-ı mutlakı [kayıt altına alınmayan mutlak dinsizlik] rejim altına almakla, sefâhet-i mutlaka [mutlak ahlâksızlık, nefsin emrinde gitmek] ‘medeniyet’ ismi vermekle, cebr-i keyfî-i küfrîye [keyfine göre, küfrü, zorla tatbik etmek] ‘kanun’ ismini takmakla hem sizi iğfal [kandırma, aldatma] hem hükümeti işgal, hem bizi perişan ederek, hâkimiyet-i İslâmiyeye ve millete ve vatana ecnebî hesabına darbeler vuruyorlar.” (Tarihçe-i Hayat, s. 428.)
İşte, tam ve hakikî bir Cumhuriyetin tarifini yapan, hasretini çeken 1948 senesinde, zulmen ve haksız yere konulduğu Afyon Hapishanesinde iken hapishane müdürü, Üstadı tahrik etmek için (cumhuriyet düşmanı zannediyorlar ya…) bir Cumhuriyet Bayramında, koğuşuna bayrak astırır. Üstadın, bu harekete kızacağını zannederken, müdürün hiç ummadığı bir şekilde Üstad ona: “Müdür Bey, size teşekkür ederim ki, Kurtuluş Bayramı’nın bayrağını, benim koğuşuma astırdınız. Hareket-i Milliye’de, İstanbul’da İngiliz ve Yunan aleyhindeki Hutuvat-ı Sitte eserimi tâb ve neşri ile belki bir fırka kadar hizmet ettiğimi Ankara bildi ki, Mustafa Kemal şifre ile iki defa Ankara’ya taltif için istedi. Hatta demişti: ‘Bu Kahraman Hoca bize lâzımdır.’ Demek benim bu bayramda bu bayrağı takmak hakkımdır.” (Şualar, s. 565.) Tabiî bu oyun da aksülamel yapınca, hapishane müdürü şaşırıp kalıyor.
Evet, başta da söylediğimiz gibi, Üstad hakikî manada, dindar bir cumhuriyetçiydi ve onu istiyordu. Ama “cumhuriyet” ismi altında, mutlak keyfîlik ve kanunsuzluk yapan şahs-ı vahîdlik ile çeyrek asır kadar bu millete büyük eziyetler ettiler. (Ne garib ki, arada; Menderes ve Demirel gibi şahısların demokrat idaresinden sonra, şu anda da Türkiye, şahs-ı vahid ile idare ediliyor. Yani, bir asır sonra, idare olarak aynı noktadayız.) Dinsizliği, ahlâksızlığı ve bu milletin mayasında olmayan her türlü menfî işleri bu millete zorla yaptırmaya çalıştılar.
Bu menfîliklere son veren, Üstad Bediüzzaman’ın tarifinde kendini bulan, hakikî Cumhuriyet, hakkıyla tatbik edilse, tam bir İslâmî idare şeklidir. İşte, "tam dindar bir Cumhuriyetçi olan Üstada, baskı rejimi olarak tatbik edenlerce; "Cumhuriyet düşmanı" yaftası vurulmuştur. Eee tabiî Üstad, sizin o hakikî olmayan baskıcı ve de tek adamla beraber kullanılan (Atatürk Cumhuriyeti gibi) Cumhuriyetinizin, elbette düşmanıdır. Ama hakikî manadaki, "herkesin, şahane hür" olduğu Cumhuriyetin yanındadır.