"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zengin-fakir, beyaz-zenci, güçlü-güçsüz herkes İslâmda eşit

25 Temmuz 2012, Çarşamba
BİR YAHUDÎ OLARAK, YAHUDÎ DİNİ ÜZERİNE YETİŞTİRİLMİŞTİM, FAKAT YAHUDÎLİKTE OLAN BAZI İNANÇLAR BANA SAÇMA GELİYORDU. ŞÖYLE Kİ, YAHUDÎLİK İNSAN HAYATINI HİÇE SAYARAK SADECE YAHUDÎLERİ İNSAN SINIFINA SOKUYOR. YANİ YAHUDÎLİK, YAHUDÎLERİ TERAZİNİN BİR KEFESİNE KOYUYOR, BÜTÜN DİĞER İNSANLARI DA DİĞER KEFESİNE KOYUYOR VE VAHŞİ BİR SAÇMALIKLA YARGILIYOR.

 DAVID (DAVUT) ZEYER
25 yaşındayım. Paris′te doğdum. Paris Devlet Hastanesi’nde sağlık asistanı olarak çalışıyorum. Yahudî bir ailenin çocuğuyum. Ailem az da olsa dinine bağlı idi. Ben yoğun bir biçimde Yahudî gelenekleri içerisinde büyüdüm.
Annem Cezayir doğumlu, Fransa’ya 18 yaşında gelmiş. Sekreterlik yapıyordu. Babam Fransa doğumlu. Babamın ailesi Polonyalıydı… Dedem İkinci Dünya Savaşını yaşamış birisiydi. Babam ise boyacıydı.
Çok popüler kozmopolit bir mahallede büyüdüm. Değişik milletlerden oluşan insanlarla yaşadım, kültürleri, ülkeleri ve sosyal değerleri farklı olan arkadaşlarım vardı. Fransız, Çinli, Arap ve Afrikalılar gibi...
Okul hayatım başladığında, aile büyüklerimizden çoğu özel Yahudî okuluna gitmemi istese de Fransa’da ben devlet okuluna gittim. Babam ve annem laik okula gitmemin daha doğru olduğunu düşünüyorlardı.
Küçükken «tentora», yani Yahudî dinini öğreten okula da gittim. Tevrat’ı öğrenmek için iki sene boyunca Pazar günlerimi hep burada geçirdim. Bu dönemlerimde dahi içim rahat değildi. Burası sıkıcı geliyordu bana. Aynı zamanda ilkokula başlamıştım, 5-6 yaşlarındaydım. Çarpık ve bozuk fikirler ve bilgiler içerisinde yetiştirildiğimi şimdi daha iyi anlıyorum. Bir taraftan Yahudî okulunda dünyanın 5-6 bin yıl önce yaratıldığını, Hazreti Âdem ve Havva’yı, Nuh’un gemisini öğretiyorlardı. Diğer taraftan ise, dünyanın milyarlarca yıl önce var olduğunu, dinozorlardan bahsediliyordu. Çelişkiler vardı eğitimlerinde. Gerçekten bu iki düşünce arasında kaybolmuştum.
10-11 yaşlarımda babam hastalandı, depresyon geçiriyordu. Onun ardından, annem de aynı hastalığa düştü. Ben ise, yeni ortaokula başlayacaktım. Bütün bu olanlardan sonra, Allah’a inanmamaya başladım. Allah düşüncesi kafamdan silinmeye başlamıştı.
Çocukluğumdan beri sık sık hastanelere gidiyordum. Karaciğerim hastaydı. Anne ve babam hastalandıkları zaman, bir ameliyat geçirdim ve 3 ay hastanede kaldım. Zannediyordum ki, dünyanın bütün olumsuzlukları benim ve ailemin başına geliyordu. Hastalığım 15 yaşıma kadar sürdü. Ağrılarım gittikçe artıyordu.
15 yaşındayken, doktorlar önemli bir karar alıp bana ciğer nakli yapılmasına karar verdiler ve nakil yapıldı. İlginçtir, bu operasyon bana yeniden dine olan ihtiyacımı hatırlattı. Bu ameliyattan sonra uyandığımda, tekrar Allah’a inanmaya başladım. Allah’a ibadet etmek için, hemen annemden bana Yahudî okulunda verilen kitaplarımı getirmesini istedim. Onlarla ibadet etmeye başladım. Ve bu arada dinime yalnız bir şekilde devam etmek istiyordum, hiç kimsenin yardımına ihtiyacım yoktu. Hahamların ve diğer kişilerin etkileri altında kalmadan yaşamak istiyordum. 3-4 sene boyunca dinimle daha da çok ilgilendim, sinagoga ara sıra giderdim.
Annem ve babam psikolojik olarak hastaydılar. Çok ciddî depresyon içindeydiler. Babamda intihar fikirleri oluşmaya başlamıştı. Ben lise üçe başladığım zaman hayatına son verdi.
18 yaşındaydım ve babamı kaybetmiştim. Bu andan itibaren, hayatım, kader ve babamın intiharı hakkında kendi kendime çok sorular sordum. Babamın intiharı hiç beklemediğim bir zamanda, ben hastayken oldu. Karaciğer naklinden sonra bazı zamanlar ateşim bir hayli yükseliyordu. Ağustos ayının bir gecesinde, saat yaklaşık sabahın biriydi ve yine ateşim 40 dereceye kadar çıktı. Hemen annem beni hastaneye kaldırdı. Babamın intiharı da bu olaydan hemen sonra oldu. Ben bu olanları kaderin bir alâmeti olarak gördüm. Hastaneye gitmeden önce, babama kendisini çok sevdiğimi söyledim, ama benim sevgim babamı durdurmaya yetmedi. Babam, ben hastanedeyken intihar etti. Bütün bu olanlar benim için elbette kaderdi. Çok zor günlerdi. Sarsıntılar içerisindeydik. Bu olaylar cereyan ederken, annem de depresyona girdi, üç ay hastanede yatmak zorunda kaldı.

MÜSLÜMAN ARKADAŞLARIM
Bu sıkıntılı dönemde beni yalnız bırakmayan arkadaşlarım vardı.
Hastanede yatarken beni etkileyen çok önemli bir olay da şuydu: 12-13 yaşlarımda tanıştığım biri Cezayirli Arap diğeri Senegalli olan iki arkadaşım beni her gün ziyarete geliyorlardı. İkisi de Müslümandı.
Hastanede iki hafta yattım, gelmedikleri gün yoktu. Bu benim için çok önemliydi, bu büyük bir vefa örneğiydi. En sıkıntılı zamanlarımda bu iki Müslüman genç ziyaretime gelerek bana moral vermişlerdi.
Bu iki arkadaşlarımın adları Kerim ve Sonku’ydu. Beraber büyüdük. Onlar Müslüman, ben ise Yahudî idim. Çok iyi hatırlıyorum, Kerim ve Sonku’nun evlerine gittiğimde Yahudî olmama rağmen prens gibi ağırlanıyordum. Buna çok şaşırıyordum. Ben bir Yahudîydim ve bu aile beni sanki kendi ailelerinden birisiymişim gibi yedirip içiriyor ve hürmet gösteriyorlardı. Hâlbuki bu durum benim ailem için böyle değildi. Çünkü Müslüman olduklarından dolayı onları kesinlikle bize dâvet edemezdim. Benim ailemde Yahudîlik dışında başka bir inanca sahip olan kişileri bırakınız eve dâvet etmeyi, arkadaşlık etmek dahi yasaktı. Ailemin tek çocuğuydum ve belki bundan dolayı çok bencildim. Çok değer verilen bir çocuktum, her arzum yerine getiriliyordu. Kerim ve Sonku çok cömert insanlardı, aileleri her zaman konukseverlerdi. Çok basit ve tabiîlerdi, bu da beni çok etkilemişti. Yaptıklarının karşılığını hiç beklemezdiler. Annemin hastahanede olduğu üç ay boyunca bana Kerim’in ailesi baktı, onlarda kaldım.

BİRÇOK DİNİ İNCELEDİM, ARADIĞIMI İSLÂM’DA BULDUM
Bu acılar içerisinde öğrenimimi sürdürmeye çalışıyordum. Sürekli ölüm sonrası hayat hakkında düşünüyordum. Babamın nereye gittiğini ve ne yaptığını merak ediyordum. Bu şekilde yaşarken diğer dinlerle ilgilenmeye başladım. Onları inceliyor ve anlamaya çalışıyordum. İlgimi çeken dinler arasında İslâm dini de vardı. Bu uzun bir zaman aldı. Lise sınavına da bu sırada girdim. Sınavı başarıyla geçtikten sonra, yaklaşık bir yıl boyunca kendimi dinlere adadım, bütün dinleri derinden anlamak istedim. İlk önce, kendi dinimden başladım. Tevrat’ı çözmeye çalıştım. Tevrat, güvenebileceğim, gerçek bir kitap mıydı?
Bu soruların cevabını ilk olarak Yahudîlik içinde öğrenmek istedim. Diğer Yahudî arkadaşlarıma sorularımı iletince, bana kesin bir cevap veremiyorlardı. Yahudî hahamlarımıza sorduğumda, her defasında değişik cevaplar alıyordum. Anlayacağınız hiçbir zaman aynı cevabı alamadım. Net ve mantıklı bir cevap alamadım.
Bunların ardından, soruma cevap bulmak için, bir Arap arkadaşıma yöneldim. Ve İslâm’ın ölümden sonraki hayatı nasıl tanımladığını sordum. O da bana İslâm’daki ahiret inancından bahsetti. Ahirette bütün insanların sorguya çekilip bazılarının Cennete, bazıların Cehenneme gideceğini söyledi. Bana oldukça ilginç gelmişti.
Ben diğer dinlerle ilgili araştırmalarıma devam ediyordum bir taraftan. Şaşırtıcı sonuçlarla da karşılaştım aslında. Araştırmalarım bütün dinleri içeriyordu. Önce Yahudîliği, ardından Hıristiyanlığı, Budizm ve İslâm’ı araştırdım.
Yahudî ve Hıristiyan dinine ait eski ve yeni bilgileri Paris kütüphanelerinde araştırdım. Yaptığım araştırmalar sonucunda bu dinlerin insanlar tarafından değiştirilmiş olduklarını öğrendim. Bu gerçekler, beni bu dinlere karşı soğuttu. Onlarda aradığımı bulamadım.
Sıra İslâm’ı araştırmaya gelmişti. Arkadaşım Kerim ile İslâmî kitaplar satan bir kitapçıya gittim. Bu kitapçıda, yazar Ali Tantavî’ye ait “İslâm’ı Tanımak” kitabını aldım. Bu kitabı okuduktan sonra İslâm’a karşı sempatim arttı. Bana sanki bir ilham geldi. Bu nasıl izah edilir bilmiyorum, ama bu kitap sayesinde Kur’ân’ın gerçekten ilâhî bir kitap olduğunu, 1400 senedir hiç değiştirilmediğini öğrendim. Aradığımı İslâm’da bulmuştum, çok mutluydum.

ZENGİN-FAKİR, BEYAZ-ZENCİ, GÜÇLÜ-GÜÇSÜZ HERKES İSLÂM’DA EŞİT
Bir Yahudî olarak, Yahudî dini üzerine yetiştirilmiştim, fakat Yahudîlikte olan bazı inançlar bana saçma geliyordu. Şöyle ki, Yahudîlik insan hayatını hiçe sayarak, sadece Yahudîleri insan sınıfına sokuyor. Yani Yahudîlik Yahudîleri terazinin bir kefesine koyuyor, bütün diğer insanları da diğer kefesine koyuyor ve vahşi bir saçmalıkla yargılıyor. Ben Fransa gibi farklı milletlerden insanlarla dolu bir ülkede beyazıyla, zencisiyle, Arabıyla büyüdüğüm için, bu fikir bana anlamsız geliyordu. Kendi kendime “Ben Yahudî’yim, onlardan daha üstünüm!” diyemiyordum. Tam tersine “Hepimiz insanız” diyordum. İşte insanlığın bu gerçek tanımını tam olarak İslâm’da buldum. Zengin-fakir, beyaz-zenci, güçlü-güçsüz herkes İslâm’da eşitti.
Ayrıca, İslâm’da, namazda herkesin yan yana gelip saf oluşturması çok hoşuma gitti. Her Müslüman aynı hizada, birisi önde, birisi arkada değil. Zengini-fakiri, güçlüsü-güçsüzü, siyahı-beyazı herkes aynı safı paylaşıyorlar. Bunun aksine, bir sinagog veya kilisede, ön tarafta daha çok önem taşıyan, arka tarafta ise fakirleri, şatafatsız insanları bulursunuz. Oysa Allah katında herkes eşittir.

İSLÂMDAKİ GÜZEL HASLETLER BENİ ÇOK ETKİLEDİ
İslâm’ın özünde olan, ama maalesef Müslümanların farkında olamadığı bir başka hazine de İslâm’daki “paylaşma duygusu”. İslâm’daki cömertlik, kardeşlik, paylaşım ve konukseverlik gibi güzel hasletler beni çok etkiledi.
Benim İslâm’daki bu anlayışları öğrenmemde Kerim ve Sonku çok güzel örnek olmuşlardı. Benim böyle güzel örneklerle buluşmam büyük bir nimetti. Çünkü İslâm’ın tam olarak anlatılamaması veya Müslümanları kasten kötü gösterme çabaları yüzünden birçok insan İslâm hakkında önyargılara sahipler. Benim ise öyle bir önyargım yoktu, çünkü birçok kibar ve cömert Müslümanı zaten tanıyordum.

ALLAH’I İSLÂM DA BULDUM
Camiye ilk defa Kerimle gittim. O ibadet etmeye gidiyordu. Camideki atmosferden gerçekten çok etkilenmiştim. Ezan esnasında, arka sıralara yerleşip ibadetlerini izlemek istedim. O anda, birisi bana yaklaşıp, “Gel, sen de ibadet et!” dedi. “Hayır, ben Müslüman değilim!” deyip caymadım ve onlara katıldım.
Yargılamadan dâvet etmesi beni çok etkiledi. Bu dâveti içtenlikle ve büyük bir hoşgörüyle yaptı. Sinagogda ibadetimi güzel bir şekilde yapamadığım zaman, çok sıkıntılı olurdum. İslâm’da ise hiç sıkılmaya, utanmaya gerek yok. İnsanlara bir şeyleri göstermek ya da ispatlamak zorunda değilsiniz. İnsanlara değil, sadece Allah’a hesap vermek zorundasınız. Yahudîyken Allah’a inanıyordum, ancak onun varlığını kitaplarda göremiyordum. İslâm’a yaklaştığım zaman kendimi Allah’a daha yakın hissettim. Hayatımda kısa bir zaman dışında Allah’a her zaman inandım. Ancak kendisine yakın olamıyordum. İslâm’ı araştırmaya başlayınca ve Müslüman olduktan sonra kendimi Allah’a çok yakın hissetmeye başladım. Allah’ı İslâm da buldum.
Size, bir hatıramı anlatmak istiyorum. Ben, resim çizmeyi çok severdim ve güzel de çizerdim. Ortaokul son sınıfta iken, resim dersi hocamız bizden kil ile küçük bir heykel yapmamızı istedi. Ve bunu yapmak için de bize iki hafta süre tanımıştı. Başarılı bir eser ortaya koymam benim için çok önemliydi. O sıra 1998 Dünya Futbol Kupası zamanıydı. Onun için ben de, bir futbolcu heykeli yapmak istedim. Heykelimi Fransa Nil renkleri olan mavi beyaz kırmızıya boyamıştım. Çok güzel bir heykel olmuştu. Hocamız en güzel olarak benimkini seçmişti. Sıra not vermeye gelince, okul arkadaşlarımın birisi masayı çekerek heykellerin düşmesine sebep oldu. Çok enteresandır, o kadar heykelin içinde sadece benimki kırılmıştı. Bugün biliyorum ki, İslâm put ve heykel gibi şeyleri yasaklıyor. Ve bilmiyorum bir işaret miydi? Evet, küçük bir anımdı.

MÜSLÜMAN OLUŞUMA ÇEVRENİN TEPKİSİ
Müslüman olduktan sonra, anneme Kelime-i Şahadeti defalarca söylettim. Annemin hastalığı azalmaya başladı. Onun tek evlâdıyım ve onunla beraber yaşıyoruz.
Akrabalarıma Müslüman olduğumu söyleyince çok şaşırdılar ve tepki gösterdiler. Bir kısmı ile konuşmamaya başladık. Fransa’nın güneyinde, Marsilya tarafında kuzenlerim var. Terörist olacağıma ve kendilerini öldüreceğime falan inanıyorlardı. O yüzden her türlü ilişkiyi kestiler.
İngiltere, Amerika ve İsrail’de akrabalarım var. Beni anlayamadılar. Neden bu karara vardığımı, neden Müslüman olduğumu anlamakta zorluk çekiyorlar. Sadece, Amerika’da yaşayan teyzemle konuşmaya devam ediyorum. Kendisi İngilizce öğretmeni. Onunla Müslüman olduktan sonra daha da çok görüşüyoruz. Bu kararımı zor da olsa anlayışla karşılayıp her zaman yanımda oldu, bana destek çıktı. Televizyonda İslâm hakkında gördüklerinden dolayı biraz korkmuş, benim için kaygı duymuş. Ve benim “El Kaide” gibi terör örgütlerine katılmamdan korkmuş. 6 yıldır Müslümanım ve görüyor ki değişen bir şey yok, yine eskisi gibiyim. Tabiî ki benim bu hâlim onu rahatlattı.

MÜSLÜMANLAR, IRKÇILIKTAN UZAK DURMALI,  İSLÂMA SARILMALI
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Müslüman kardeşlerimiz İslâm’ın getirdiği yüce değerlere sarılmazlarsa, 20. Yüzyıl insanının putlaştırdıkları hayat tarzının pislikleriyle kirlenecekler.
Paylaşma ve kardeşlik duyguları İslâm’ın pek çok güzel değerinden sadece ikisi… Maalesef bazen Müslümanlarda da İslâm ahlâkından uzaklaşma olabiliyor. Hatta “ırkçılık” illeti bile Müslümanları etkisi altına alabiliyor. Bu bir felâket işareti. Madem, Kur’ân-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde yüce Allah Müslümanı Müslümana kardeş yapmış, ırkçılık yapmayı yasaklamış, ırkçılık duygusuyla hareket eden Müslümanlar bunu yüce Allah’a nasıl izah edecekler? İslâm milletine mensup Müslümanlar, ırkçılıktan şiddetle uzak durmalı ki hayat bulsunlar.
Irkçı hareketler İslâm dünyasını ve bütün dünyayı tehlikeli bir uçuruma sürükleyecek bir büyük belâ. Her zaman, renkleri ne olursa olsun, kardeşlerimizi hatırlayalım. Peygamber Efendimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Kendiniz için istediğiniz bir şeyi, başka bir Müslüman kardeşiniz için istemediğiniz sürece tam iman etmiş olamazsınız.” Dünyayı yerinden sarsabilecek güçte bir anlayıştır bu. Bu hakikatin görülmesi ve gereğinin yapılması gerekir.
Son olarak, çok etkilendiğim bir âyet-i kerimeyi okuyarak sözlerimi bitiriyorum: “Gözler değil, ama göğüslerdeki kalpler kör.“

MUSTAFA ABLAK
Senarist - Yönetmen
Okunma Sayısı: 3266
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı