"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir tepe... Bir emir... Bir imtihan...- (Hac notları-9)

İhvan Yıldız
23 Temmuz 2025, Çarşamba
Uhud Savaşı… Acaba sadece tarih kitaplarında sayfaları çevirdikçe hatırlanan eski bir harp mi? Yoksa her çağda, her toplumda ve her fertte yeniden zuhur eden bir imtihanın sembolü mü?

Müslümanların hafızasında silinmez izler bırakan o ibretli tabloların başında gelir Okçular Tepesi. Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm), savaş öncesinde bu tepeye yerleştirdiği okçulara açık ve net bir talimat vermişti: “Savaşın seyri ne olursa olsun, kesinlikle yerinizi terk etmeyin.”

Savaşın ilk safhası Müslümanların lehine gelişti. Düşman ordusu çözülmeye başlamış, savaşın seyri zaferi müjdeliyordu. Ancak tam bu sırada bazı kalplere dünya süsü ve ganimet arzusu sızdı. Okçuların bir kısmı, “Savaş sona erdi.” zannına kapılarak, Peygamber Efendimizin (asm) kesin emrine rağmen yerlerini terk etti. Bu küçük ihmal, savaşın kaderini değiştirdi; İslâm ordusu ağır bir imtihanla karşı karşıya kaldı.

Bu hadise, sadece bir savaş taktiği hatası değildi. Kalpteki dünyevîleşmenin, nefsî arzuların nasıl büyük sonuçlar doğurabileceğini gösteren, kıyamete kadar sürecek bir uyarıydı. 

Uhud: İhlâs ve sadakat

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, bu olaydan önemli dersler çıkarır. Mealen der ki: İhlâs ve sadakat ile az bir amel, çok hükmüne geçer. Hem emre itaatteki bir küçük kusur, büyük bir musibete sebep olabilir.1 Uhud’daki Okçular Tepesi, bunun parlak ve hazin bir misalidir.

Her mü'minin içinde bir tepe var: Bugün belki Okçular Tepesi’nde değiliz ama hepimizin hayatında kendine emanet edilen tepeler var. Hepimizin nöbet yerleri farklı ama imtihan aynı: Yerimizde kalabilecek miyiz, yoksa dünyevî heveslerle, nefsî arzularla terk mi edeceğiz?

Bediüzzaman bu noktada [mealen] şu ikazı yapar: Bu zamanın en büyük tehlikesi, dine ve imana hizmet edenlerin dahi maddiyatın cazibesine kapılıp, uhrevî hizmeti dünyevî maksatlara alet etmeleridir. Çünkü ‘Dünya muhabbeti her çeşit hatanın başıdır.2

Bu söz, çağımızın “okçuları” için ciddi bir ikaz niteliğindedir. Çünkü iman hizmetinde bulunanlar, uhrevî niyetlerine dünya menfaatlerini karıştırarak o Uhudî tehlikeye düşebilirler. Tıpkı o gün, o tepede yaşandığı gibi…

Ve yine uyarır: “Ferdin iyiliği de, fenalığı da mahduttur [sınırlıdır]; cemaatin gayr-i mahduttur [sınırsızdır].”3 

Bugünün okçuları—iman bekçileri, ilim ehli, adalet temsilcileri—nöbet yerlerinde sabit kalmalıdır. Çünkü bir ferdin zaafı, bir cemaatin mağlubiyetine; bir nefsî tercih, bir ümmetin zedelenmesine yol açabilir.

Uhud’un Ardındaki İlâhî Hikmet:

Zahirde bir mağlubiyet gibi görünse de, Risale-i Nur’da Uhud’un ardında derin bir hikmet bulunduğu ifade edilir. 

Bediüzzaman şöyle der: “Müşrikler içinde, o zamanda saff-ı Sahabede bulunan ekâbir-i Sahabeye istikbalde mukabil gelecek Hazret-i Hâlid gibi çok zatlar bulunduğundan[...] hikmet-i İlahiye, hasenat-ı istikbaliyelerinin bir mükâfat-ı muaccelesi olarak mazide onlara vermiş[...] Demek mazideki Sahabeler, müstakbeldeki Sahabelere karşı mağlup olmuşlar, ta o müstakbel Sahabeler, berk-i süyuf korkusuyla değil, belki bârika-i hakikat şevkiyle İslamiyete girsin...”4 Yani, Hz. Halid gibi o günün müşrikleri arasında yer alan, fakat gelecekte İslâm’a büyük hizmetlerde bulunacak kimselere hikmet gereği mutlak bir mağlubiyet yaşatılmamış, onlara hakikat aşkıyla iman etme zemini hazırlanmıştır.

Bugüne Düşen Mesaj:

Bu tahlil, günümüzde İslam’dan uzak duran bazı kimselerin de ileride dine hizmet edecek potansiyelde olabileceğini hatırlatır. O hâlde, onlara karşı tebliğ dili hürmetli, hikmetli ve umut dolu olmalıdır. Kılıçla değil, kalple kazanmak esastır. Zira bugün karşımızda gibi görünen biri, yarın yanımızda olabilir.

Uhud’un zahirdeki mağlubiyeti bile, istikbâlde büyük fetihlerin kapısını aralamıştır. Bu da gösteriyor ki, bugünün sıkıntıları, yarının büyük hizmetlerine bir hazırlık olabilir.

Son Söz: Yerini Terk Etme!

Uhud’un Okçular Tepesi sadece Medine yakınlarında kaya parçalarının bulunduğu bir coğrafya değil, her mü'minin kalbinde yükselen bir emanet nöbetidir. Adı Uhud olmasa da, şekli tepeye benzemese de, vicdanlarımızda hâlâ süren bir imtihandır.

Ve bu zamanda dine hizmet edenler için de bir Uhud vardır.

Ve o Uhud’da hâlâ aynı soru sorulmaktadır: Dünya mı, hizmet mi? Nefis mi, emre itaat mi?

Bu sorunun cevabı 1400 yıldır değişmedi: Sorumluluk aynı, imtihan aynı, emanet aynı. “Yerini terk etme!”

Dipnotlar:

1- Lem’alar, 17. Lem’a, İhlas Risalesi’nden derleme

2- Kastamonu Lâhikası’ndan derleme. 

3- Tarihçe-i Hayat, 1. Kısım: İlk Hayatı.

4- Lem’alar, 7. Lem’a.

Okunma Sayısı: 352
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı