"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Müzakereler ciddi yürütülmeli

Dr. Ömer ERGÜN
31 Temmuz 2025, Perşembe 01:04
Müzakereler ancak ciddî, tutarlı, güvenilir ve şeffaf yürütülürse sağlıklı olur. Süreci başlattığını söyleyenlerin, geçmişteki söz ve davranışlarıyla bugünkü tutumlarını topluma izah etmesi gerekir. Aksi halde güveni zedeler ve sürecin meşruiyetini sorgulatır.

Dizi: Kürt açılımı mı, algı operasyonu mu? - 1
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi

Giriş

Konuya başlamadan önce bir hususu özellikle belirtmek istiyorum. Ülkemizde temel hak ve hürriyetlerin yeterince tanınmamasından ve yaşanamamasından kaynaklanan, dozu zaman zaman artan ve azalan oranlarda tüm vatandaşların, özelde de daha ağır bir şekilde, Güneydoğu’da yaşayan vatandaşlarımızın, temel hak ve hürriyetler ile ilgili “insan hakları” sorunu vardır. Teoride ve Anayasada ifade edilen, temel hak ve hürriyetlerin topluma tanınmasında, bunların kullanmasında, yaşanmasında, pratikte ve uygulamada birçok problem söz konusudur. Temel hak ve hürriyetleri dünyada kabul görmüş bir anlayışla üç ana başlık altında toplamak mümkündür; kişinin hak ve hürriyetleri, sosyal ve ekonomik haklar, siyasal haklar.

Her Anayasa’da olduğu gibi, darbe Anayasa’sı olan 1982 Anayasa’sında da eksiklikleri olmakla birlikte temel hak ve hürriyetler düzenlenmiştir. Ancak, doktrinde ifade edildiği gibi, temel hak ve hürriyetlerin gerek Anayasa’da düzenleniş biçimi, gerekse de bunların uygulanmasında, yaşanmasında birçok problem olmaktadır.  Genel de Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan tüm vatandaşlarımızın, özel de bölge halkı açısından, hayat hakkı, kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı, kişi hürriyeti ve özellikle güvenliği, konut dokunulmazlığı, yerleşme ve seyahat hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve kanaat hürriyeti, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti, özellikle basın ve yayın hürriyeti, toplantı hak ve hürriyeti, mülkiyet hakkı gibi temel haklardan, yıllarca düşük dozda yararlanmışlardır.

“KÜRT PROBLEMİ” DEMOKRATİKLEŞME İLE ÇÖZÜLÜR

Yine sosyal, siyasal, kültürel hak ve hürriyetlerin, eğitim ve öğretim hakkı (Özellikle ana dilde eğitim), sağlık, çevre ve konut hakkı, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması, sanatın ve sanatçının korunması, seçme ve seçilme, siyasî faaliyetlerde bulunma gibi hakların lütuf olarak “Şunu da alın ve susun” anlayışı ile insanların canlarından bezdirilerek tanınması veya geç tanınmasından kaynaklanan, katı bir devletçi anlayışın ürünü olarak gelişen bir “Kürt” problemi vardır. 

Bu problemi Türkiye’de devletin yönetim biçimiyle ilgili olarak, yani rejim probleminden ayrı olarak düşünemeyiz, problemin belirlenmesi de Türkiye’deki problemli yapıdan ayrılarak belirlenemez. Türkiye’de “devletin yönetimi” anlamındaki rejim problemi çözülürse, yani denetlenebilir, şeffaf, katılımcı, vatandaş odaklı, yanlış yaptığında hesap sorulan, bir demokratik cumhuriyet rejimini tesis edebilirsek, ona bağlı olarak Güneydoğu Anadolu’daki Kürt problemi de sona erecektir.  

KAMUOYUNA NET BİR AÇIKLAMA YOK

Günümüze gelecek olursak; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kürtler ile ilgili yeni bir açılım projesi olup olmadığı konusu, son zamanlarda kamuoyunda tartışılan bir konu. Ancak, ortada net bir “yeni açılım projesi” olduğuna dair resmî bir açıklama veya belge bulunmamaktadır. Hükümet yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarda, Kürt meselesinin çözümü konusunda kararlılık vurgulanmakla birlikte, özel olarak ne yapmak istendiği açıkça belli olmayan, aşamalarının muhataplarca müzakere edilip edilmediği konusunda bilgimizin olmadığı, katılımcı bir müzakere ile hazırlanıp hazırlanmadığını bilmediğimiz, her yönüyle şeffaflığından şüphelerin olduğu, bir “açılım projesi”inden bahsediyoruz. Daha çok, terörle mücadele ve güvenlik odaklı bir yaklaşımın sürdürüldüğü ifade edilerek, terörün sona erdirilmesinden bahsetmektedirler.

Süreç, algı operasyonu mu?

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin son elli yılını yoğunluğu itibarıyla inişli çıkışlı olarak meşgul eden bir mesele “Kürt meselesi” özellikle son altı aydır yoğun bir biçimde tekrar muhataplar açısından konuşulmaya başlandı. Ancak konunun muhataplarının tamamının içinde olmadığı ve arzu edilen bir üslup ve yöntemle değil, yani içinde toplumun ve temsilcilerinin tamamının olmadığı, halkı temsil eden sivil toplum örgütlerinin ve kanaat önderlerinin içinde olmadığı, devlet yetkililerince belirlenen ve ne konuşacaklarına ilişkin olarak sınırların belirlendiği bir muhatap grubu var. Ancak ilginçtir, bireysel olarak bir parti liderinin Devlet Bahçeli’nin, Meclis açılırken bugüne kadar hiç yapmadığı bir şekilde, DEM Parti milletvekillerinin elini sıkmasıyla süreci başlattığı kamuoyuna anlatılmak istenmektedir. Yani dışarıya verilen görüntüde, bir tarafın iradesiyle kendiliğinden, ne olduğu ve nasıl adlandırıldığı belli olmayan bir süreç başlamış oldu. Yine garip olan bir durumda, kırk yıllık siyasî hayatında sadece sövdüğü ve hakaret ettiği, DEM’lilere yüz metre yaklaşanları ve kazara Öcalan’ın ismini ağzına alanları bile terörist ilân eden bir zihniyetin, bir gecede aydınlanarak ve gaipten gelmediği belli olan emirler ile insanların elini sadece sıkarak ne başlattıklarını bile bilmediğimiz bir açılım başlattıklarını ileri sürmeleridir. 

Şeffaflık olmadan açılım olmaz

Öncelikle müzakerelerin ciddî, tutarlı, güvenilir ve şeffaf olarak yürümesi ve toplumun bilgilendirilmesiyle sağlıklı olarak yürütülebilir. Bu açılım sürecinin başladığını iddia edenlerin toplum önünde özellikle vermeleri ve izah etmeleri gereken, bir yüzleşme ve öz eleştiri yapmaları gereken koskoca bir mazileri söz konusudur. Yani süreci başlattıklarını ifade edenlerin, siyasî mazilerinde yaptıkları ve sözleri ile bugün yaptıkları ve söylediklerini nasıl bağdaştırdıklarını vatandaşlara izah etmeleri gerekmektedir. Süreçten önceki ve sonraki söylemlerin, birbirine zıt sözlerin ve hareketlerin, sebebi açıklanmadan müzakerelere başlanması, müzakerelerin güvenilirliğini zedeler. 

Bu bir Kürt açılımı mı? Yoksa terörün sonlandırılması mı?

Muhataplar arasında sürecin anlamlandırılmasında ve adlandırılmasında üzerinde uzlaşılan bir mutabakat yoktur. Yani hükümet ve MHP terörün sonlandırılması derken, DEM’liler ve Öcalan bunun isminin zikredilmediği bir Kürt açılımı olarak adlandırmak istemektedirler. Her ne şekilde anlamlandırılırsa, ifade edilirse edilsin,  iki insanın, iki toplumun, iki milletin barış ve müzakere çalışmalarında, bizim açımızdan her zaman için hayır vardır. Şunu da ifade etmek gerekir, süreci ifade ederken kullanılan, terörsüz Türkiye veya Kürt açılımı ifadelerinde kapsam olarak birbirinden farklı anlamlar vardır. Terörün sona erdirilmesinden kasıt sadece, PKK’nın silâh bırakması ve kendini feshetmesi olarak ifade edilmektedir. İktidarın terörsüz Türkiye söylemlerinden genel olarak bu anlaşılmaktadır. Ancak terör hadiselerinin sadece, PKK’dan ibaret olmadığı çok açıktır. Aşırı soldan, aşırı sağa ve dini kullanan birçok terör örgütü vardır ve bunlar müzakerelerde yoktur.

“Terörsüz Türkiye” söylemi gerçeği yansıtıyor mu?

Yine özellikle son beş yıldır, PKK terör örgütünün yurt içinde elle tutulur, eylemi olmadığı gibi, eylem yapma kabiliyeti de zaten çökertilmişti. Kendi ifadeleriyle, Türkiye içinde çok az sayıda terörist kalmıştı ve ayakkabı numaralarına kadar biliniyordu. Dolayısıyla Türkiye’de zaten PKK terör örgütünün, eylem kabiliyeti kalmamış, yurt dışında da Kandil’e sıkıştırılmış ve hareket edemeyecek hale gelmiş, tükenmiş bir terör örgütü görüntüsünü vermekteydi. Bütün bunlara rağmen, terörsüz Türkiye söylemi, realiteyi ifade eden bir durum değildir. 

Yukarıda ifade edildiği gibi, terör sadece PKK teröründen ibaret değildir. Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde deklere ettiği, resmî belgelere göre meselâ, Avrupa Birliği’ne aday ülke sıfatıyla Avrupa Birliği ile yapılan tam üyelik müzakerelerinde, Türkiye’yi tehdit eden terör örgütlerinin listesini Türkiye Cumhuriyeti olarak Avrupa Birliğine sunmuştur. Bu resmî listeye göre, bize göre eksik ifadeler olmasına rağmen, terör örgütleri üç başlık altında toplanmaktadır; Aşırı-sol terör örgütleri bölümünde; DHKP-C, TKP-ML ve TİKKO bulunuyor. Köktendinci terör örgütleri adı altında da İBDA-C, Türk Hizbullah, Anadolu Federe İslâm Devleti, İslâm Hareketi Örgütü ve Selâm Grubu yer alıyor. Bölücü terör örgütleri konu başlığı altında da, PKK ile ERNK bulunuyor.

–Devamı Yarın–

Okunma Sayısı: 883
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hüseyin ilhan

    31.7.2025 15:37:13

    Muhterem hocamızın bu değerli ilmi çalışmasının 'broşür, kitap olarak yayınlanmasını rabbimden niyaz ediyorum.

  • Said Yüksekdağ

    31.7.2025 15:30:31

    Tebrik ederim. Önemli bir çalışma. Umarım biz Kürtler olarak yine kandırılmaz ve aldatılmayız.

  • Osman

    31.7.2025 11:36:49

    Tebrik ederim çok mükemmel bir çalışma

  • Veysel Can Karayol

    31.7.2025 10:27:24

    Ömer hocama kıymetli yorumları için teşekkür ederim, durumu özetleyen güzel bir yazı olmuş.

  • Hüseyin ilhan

    31.7.2025 04:36:25

    Akademisyen ve bölge deki bir üniversite nin araştırma yapan ilim erbabı olarak fevkalade dikkate şayan tespitleri ile 'Terörsüz Türkiye, nedir ne değildir, ortaya konulan değerli çalışma.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı