"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şah damarımdan atan mu’cize

Elif Ekşi ZORER
14 Ağustos 2016, Pazar
“Mu’cizelere inanır mısın?” dedi bir meczup; ”dünyanın renginin, bir günün sabahında değişebileceğine inanır mısın?” diye ekledi.

”Yağmurların, yeryüzünün bütün kötülüklerini yıkayabileceğini düşünür müsün?” dedi. Sordu durdu kendine; cevabını bilemediği, sıraya girmiş bütün suallerini.

Bir âşık tebessümüyle dokundu, meczubun ünlemli sükûnetine… ”Yüreğimi çıkarıp da yerinden, ne vakit avuçlarımın içine alsam; o zaman düşünürüm bende, kalbimin yerinden fırlayıp da, gök mavisi rengine değebileceğine ve o zaman inanırım mu’cizelerin o şahane gücüne” dedi.

Mu’cize ya; hep ulaşamadıklarımızın, çeyiz sandıklarında sararmaya yüz tutmuş kıymetleri midir? Yoksa aniden gelen mutluluklarımızın, çığlıklarında mı gizlidir… Bazen haberimiz olmadan, bir mu’cizenin sesi oluruz; bazen de unuturuz, aslında sahip olduğumuz o engin hissiyatın, yüreğimizin asıl mu’cizesi olduğunu. Bilemeyiz ki; gözlerimizin aslında kalbimizden kopan, iki parça olduğunu. Dilimizin; yürek kıyısı olduğunun farkında olmadan, dökeriz cümlelerimizi rastgele.

Ne vakit; imkânsız cümlelerle üzerini örttüğüm umutlarımın tozunu alsam, kalbimin sihirli raflarında dizili, soru kitapçıkları dökülür gözümün önüne… Yüreğimin deneme sınavına emanet olur hislerim…

Ah o harika sorular, her biri kenarına tebessümlerle tik atmalı cümleler serpiştirir gibi; gönül sayfama. Koca bir his bulutundan, mutluluk yağmurları yağdırır gibi. Bir mu’cize nefes gibi, insanın ömrüne ekstradan ömür depolaması gibi sorusuyla cevabının aynı isme ait olması…

Sen hiç ellerindeki uçurtmanın ipine sımsıkı tutunup, gitmek istedin mi uzaklara. Kaçmak istedin mi tozpembe hayallerinden, ayrılığın o en katıksız sarısına gem vurup da, ardına bile bakmadan, kaybolmak istedin mi kendinde?

Kırmızılara boyalı aşklardan korkup da, masmavi gökyüzüne sığınmak istedin mi bir nefes gibi… Beyazların masumiyetinde bir kar tanesine emanet edip de kalbini, erimek istedin mi sahip olduğun hislerinle.

Hani o, en sevdiklerim dediklerinden vazgeçtin mi; gitmek istedin mi gülüşlerinin vatanı olan yüreklerden. Sen hiçbir ipe boyun büktün mü çaresizce, gecelerden taşan sızılarını, kimselere emanet edemeden, uçmak istedin mi bulutlara?

Bir uçurtmaya gebe kaldın mı; uçmayı bile bilmeden, uçmak istedin mi hiç? Kanadı kırık misali hissettin mi kendini, sesinle dertleştin mi; kimsesizliğini yüreğine resmedip…

Sonra; evet tam da ummadığın bir anda, gönül hanenin çöküşünü izlerken, onca gürültünün arasında, bir sesin sıcaklığıyla ısıttın mı kalbini? “Mu’cize” dedin mi sana mutluluklar süren bir hisse? Sebep bildin mi bir mu’cizeyi nefesine... Saatleri anlamlı kılan bir duyguya tembih ettin mi “gitme” diye…

Yaşamaksa eğer bu; şah damarımdan atan bir mu’cizeye emanet ediyorum yüreğimi…    

Okunma Sayısı: 1908
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı