Sâni-i Kadîr, ism-i Hakem ve Hakîm’i ile, bu âlem içinde binler muntazam âlemleri derc etmiştir. O âlemler içinde en ziyade kâinattaki hikmetlere medar ve mazhar olan insanı bir merkez, bir medar hükmünde yaratmış. Ve o kâinat dairesinin en mühim hikmetleri ve faydaları insana bakıyor. Ve insan dairesi içinde dahi, rızkı bir merkez hükmüne getirmiş; âlem-i insanîde ekser hikmetler, maslahatlar, o rızka bakar ve onunla tezahür eder. Ve insanda, şuur ve rızıkta zevk vasıtasıyla, ism-i Hakîm’in cilvesi parlak bir surette görünüyor. Ve şuur-u insanî vasıtasıyla keşfolunan yüzer fenlerden her bir fen, Hakem isminin bir nevide bir cilvesini tarif ediyor.
Meselâ tıp fenninden sual olsa, “Bu kâinat nedir?” Elbette diyecek ki: “Gayet muntazam ve mükemmel bir eczahane-i kübradır. İçinde her bir ilâç güzelce ihzar ve istif edilmiştir.”
Fenn-i kimyadan sorulsa, “Bu küre-i arz nedir?” Diyecek: “Gayet muntazam ve mükemmel bir kimyahanedir.”
Fenn-i makine diyecek: “Hiçbir kusuru olmayan, gayet mükemmel bir fabrikadır.”
Fenn-i ziraat diyecek: “Nihayet derecede mahsuldar, her nevi hububu vaktinde yetiştiren muntazam bir tarladır ve mükemmel bir bahçedir.”
Fenn-i ticaret diyecek: “Gayet muntazam bir sergi ve çok intizamlı bir pazar ve malları çok sanatlı bir dükkândır.” Fenn-i iaşe diyecek: “Gayet muntazam, bütün erzakın envaını cami bir ambardır.”
Fenn-i rızık diyecek: “Yüz binler leziz taamlar beraber, kemal-i intizamla içinde pişirilen bir matbah-ı Rabbanî ve bir kazan-ı Rahmanîdir.”
Fenn-i askeriye diyecek ki: “Arz bir ordugâhtır. Her bahar mevsiminde yeni taht-ı silâha alınmış ve zemin yüzünde çadırları kurulmuş dört yüz bin muhtelif milletler o orduda bulunduğu halde, ayrı ayrı erzakları, ayrı ayrı libasları, silâhları, ayrı ayrı talimatları, terhisatları, kemal-i intizamla, hiçbirini unutmayarak ve şaşırmayarak, bir tek Kumandan-ı A’zam’ın emriyle, kuvvetiyle, merhametiyle, hazinesiyle, gayet muntazam yapılıp idare ediliyor.”
Lem’alar, 30. Lem’a, 3. Nükte, s. 608
LUGATÇE:
arz: yeryüzü, dünya.
derc etmek: sokma, almak, toplamak, kaydetmek.
eczahane-i kübra: en büyük eczahane.
fenn-i iaşe: insan ve hayvanların besleniş ve yaşayışları hakkında bilgi veren ilim dalı.
ihzar: hazırlama.
ism-i Hakem: Cenab-ı Hakkın haklı ile haksızı ayıran ve her işi bir hikmete göre yapan manasında Hakem ismi.
ism-i Hakîm: her şeyi belli bir gaye ve faydaya göre yapan manasında Allah’ın bir ismi.
küre-i arz: dünya.
maslahat: fayda; iş, husus, mesele.
matbah-ı Rabbanî: her şeyi terbiye eden ve rızıklandıran Allah’ın nimetlerle dolu mutfağı.
medar: sebep, vesile.
Sâni-i Kadîr: her şeye gücü yeten ve her şeyi sanatlı yaratan Allah.
taam: yemek.
taht-ı silâh: silâh altı.