İsrail’in Yedioth Ahronoth gazetesinin 27 Temmuz 2025 tarihli nüshasındaki “Türkiye: İsrail için yeni bir yükselen tehdit” başlıklı haber, basında değerlendiriliyor.
Haberin, ABD arabuluculuğunda 25 Temmuz’da İsrail ile Suriye yetkilileri arasında yapılan, “dürüst ve sorumlu” olarak nitelenen, ama anlaşma sağlanamayan görüşmelerin ardından yayınlanması dikkat çekiyor.
Bir de İsrail Suriye’de Dürzî milisleri, Bedevî aşiretleri ve hükümet güçleri arasında Süveyda’da yaşanan şiddetli çatışmalara katılarak, İsrail’in 16 Temmuz’da Suriye’yi savaş uçaklarıyla vurması, bölgedeki etnik-mezhebî kırılganlığı hatırlatmıştı.
Süveyda’da 20 Temmuz’da ateşkes yapılmışsa da, bölgede “temkinli sessizlik hâkim”. Bugünlerde yer yer çatışma haberleri geliyor.
Ayrıca İsrail’in asıl amacının Büyük İsrail Projesi (BİP) olduğu iddialar arasında. Tel-Aviv’in BİP’e ulaşması için istikrarsız Suriye ve bölge, İbrahim Anlaşmalarıyla normalleştirilmiş Arap ülkeleri ve Ortadoğu’da rakipsizleşmesi önemli. Bir de “İsrail, özerk Dürzî ve özerk Kürt bölgelerinin kurulmasıyla, iki özerk bölge arasında oluşturacağı Davut Koridoru’yla, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne kadar kontrolü sağlayacağı” ihtimaldir.
Türkiye açısından Davut Koridoru’yla İsrail’in işgal altındaki Golan Tepeleri ile Fırat bölgesi arasındaki geniş bir toprak parçasında hâkimiyetini sağlamak amacıyla, Suriye’deki Kürt ayrılıkçılarla işbirliği yaptığı endişeleri mevcut. Ayrıca Davut Koridoru’yla, İsrail ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’nin kontrolündeki bölgeler arasından kesintisiz bir toprak parçası oluşturarak hem Türkiye’nin, hem de İran’ın Suriye’de varlık göstermesinin engellenmesi de muhtemeldir.
Bununla birlikte Şam ile SDG’nin arasında 10 Mart’ta anlaşma imzalanmış olsa da, son birkaç gündür Halep kırsalında Şam ve SDG güçlerinin çatışmalara girdiği belirtiliyor.
Aslında Yedioth Ahronoth gazetesi 17 Temmuz’daki “Yeni bir soğuk cephe mi? İsrail ve Türkiye karşı karşıya geliyor” haberiyle, bir anlamda 27 Temmuz’daki “Türkiye: İsrail için yeni bir yükselen tehdit” başlıklı haberinin alt yapısını hazırlamıştır. Dolayısıyla zikredilen tüm gelişmeler ve son yayınlanan haberler manidardır.
Daha önce Kuzey Suriye Federasyonu olarak Cezire’nin 21 Ocak 2014’te, Kobani’nin 27 Ocak 2014’te, Afrin’in 29 Ocak 2014’te ve Şehba’nın 16 Mart 2016’da sözde kantonlukları ilân edilmişti. Son gelişmeler çerçevesinde 30 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Suriye’nin birliğini bozmaya veya kantonlara bölmeye çalışan herkesin Türkiye’nin gazabına uğrayacağı”na dikkat çekti. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da “güç kullanmaktan çekinmeyiz” ifadesiyle, İsrail’i Suriye’de askerî müdahaleden uzak durması için uyardı.
Elbette İsrail’in, Suriye’de istikrarsızlığı sürdürmek için Dürzîleri bahane ederek müdahalede bulunması kabul edilemez. Devlet kurumlarından yoksun, her an kırılgan etnik-mezhebî fay hatları harekete geçirilebilecek ve silâhsızlandırılmış bir Suriye’nin, muhtemel Davut Koridoru’yla da Tel-Aviv’in BİP çerçevesinde menfaatinedir.
İlgili haberin yayınlanmasında, Ankara-Şam arasında görüşmeleri süren savunma anlaşmasıyla, Suriye’ye hafif ve ağır silâhlar verileceği ile Türk askerî eğitmenlerin görevlendirileceği” ön görüsü hâkim. Haberde ayrıca “Türkiye’nin, İran’ın Suriye’de bıraktığı askerî varlığının yerini dolduracağı” endişesi mevcut.
Ayrıca Tel-Aviv, Türkiye’nin etkinliğini arttırmasıyla “Suriye’de Alevi, Dürzî ve Kürt topluluklarını etkileyebileceği; Ankara’nın Hama’daki havaalanını ele geçirerek, bir şekilde Suriye’de egemenlik yolunda adım atacağı” çekincesine sahip. Buna 23 Temmuz’da imzalanan Türkiye’nin İngiltere’den Eurofighter savaş uçağı alımını da eklemek gerek.
Türkiye baştan beri Suriye’nin toprak bütünlüğü, egemenliği, terörden arındırılması, güvenliği, ekonomik refahı, siyasî ve toplumsal birlikteliğinden yana olduğunu belirtiyor. Belki de İsrail’in göremediği budur.