İstiklâlin şairine ve onun milletimize armağan ettiği İstiklâl Marşı’na Kahire’den bakmak; bakarken başkalarına da baktırmak; yeniden düşünmek; düşünürken de düşündürmek…
Kahire, Mehmet Âkif’in hayatının en verimli on bir yılını geçirdiği mekân. İstiklâl Marşı, devletin millî marşı; ama şairin kendisi sınırlarımızın çok ötesinde. Evet sınırlarımızın çok ötesinde. Bu ötede olmak son yıllarda hep söylenegelen “ötekileştirme”ye benziyor. Acaba Mehmet Âkif o yıllarda ötekileştirildi de mi Mısır yollarına düştü? Muhtemelen ötekileştirildi; o da ötelere gitti. Mısır mesafe olarak Türkiye’nin çok uzağında; hele o yıllar için… Hani uçakların, rezervasyonların gündemde olmadığı yıllar…
Mehmet Âkif işte bu şekilde sessiz sedasız Türkiye’deki bütün gözlerden uzaklaştı. Ama hangi gönüllerin yakınındaydı; bilinmez…
İstiklâl Marşımızın bütün mısraları birbirinden güzel. Hele birisi var ki sanki Mehmet Âkif’in iç dünyasını yansıtıyor:
“Etmesin tek beni vatanımdan dünyada cüda”
Bu mısradaki temenni ve yakarış üstadın bir sezgisi miydi? Yoksa söyleyenden içeri birisi tarafından mı söyletildi?
Kim billir…
Mehmet Âkif bu dizeyi haykırarak söyledi; ama gidişi sessizdi; kimselere duyurmadı.
Alıp başını gitti. Bu gidişi de bir farktı; farkı Âkif’in duruşu. O hep farklıydı. Memuriyet hayatında arkadaşına yapılan haksızlığa dayanamadı; hemen istifa etti… Sırtında paltosu yokken İstiklâl Marşı için konan büyük para ödülünü almadı bile…
Mehmet Âkif’in her şeyi herkesten farklı. Mısır’a giderken de öyle yaptı; sessizce gitti. Gitmesi fark edilmedi bile…
Yoksa Mehmet Âkif’in Mısır’a gitmesi fark edildi de susuldu mu?
Kahire’de ne kadar rahat etti; bilinmez…
Bu da bilinmez. Bilinen Âkif’teki vatan hasreti. Acaba Âkif’in Mısır’da tesellisi ne oldu?
İstiklâl Marşı’nın iki dizesinde yer alan:
“Bu ezanlar ki şehâdetleri dinin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli…”
Belki de bu dizelerdeki gibi; ezanı doyasıya dinlemesiydi; Kahire’deki tesellisi.
Kahire ve Mehmet Âkif…
Mehmet Âkif’in hayata veda etmeden önceki son ve uzun durağı… Kahire Mehmet Âkif için önemli; on bir yılını geçirdiği yer. Bizim için de önemli, şairimizin yaşadığı yer. Bu sebeple Kahire’ye ve Kahirelilere ayrıca sempatiyle bakıyorum.
Mehmet Âkif yılında biz de Kahire’de bazı faaliyetler düzenledik. Bu faaliyetlerin ilkini Türkiye Cumhuriyeti Kahire Büyükelçiliği, MEB Kahire Eğitim Müşavirliği, Yunus Emre Enstitüsü ve Uluslararası Selahaddin Okulları işbirliği ile 27 Aralık 2011’de Uluslar arası Selahaddin Okullarında düzenledik. Faaliyette Kahire’de bulunan üniversitelerden değerli hocalar konuşmalar yaptılar. Yaklaşık 750 kişiye hitap edildi. Ben de konuşmamın başında:
“Kahireliler! Size teşekkür ediyorum; şairimizi on bir yıl misafir ettiniz” ifadesini kullandım. Sözlerim uzun süre alkışlandı.
Alkışlar Kahirelilere olmalı diye düşünüyorum.
İstiklâl Marşı’nın kabulünün 91. yılı dolayısıyla ikinci faaliyetimizi Kahire Üniversitesinde gerçekleştirdik.
18 Mart arefesinde görev yaptığım El-Ezher Üniversitesi’nde bölüm hocalarımızdan biri 18 Mart vesilesiyle zaferimizi tebrik etti. Ben de ona: “Hocam, tarihe veda etmek üzere olan Osmanlı Devletinin kazandığı en büyük zaferlerden birisidir Çanakkale. Osmanlı Devleti bünyesinde pek çok farklı unsuru barındırmıştır. Araplar da bu unsurlardan birisi olduğu için; biz sizleri kendimizden farklı görmüyoruz; bu büyük zafer, bizim olduğu kadar sizindir de. Sizin de 18 Mart zaferinizi kutlarım” dedim. Hocamızın çok hoşuna gitti. Bu hocamızdan yani, Dr. Hazem Muhammed’den 18 Mart vesilesiyle Kahire Yunus Emre Enstitüsü’nde bir konferans vermesini istedim. Dr. Hazem’in “Arap Şiirinde Çanakkale Zaferi” konulu araştırması var. Memnuniyetle kabul etti. Konferans çok güzel ve anlamlı geçti.
Mehmet Âkif Ersoy’un şiirleri Arap dünyası ile Türk dünyasının kaynaşmasında çok önemli roller içermektedir. Âkif’in şiirleri vasıtasıyla aramızda sağlam köprüler kurabiliriz.
Âkif’in bazı mısralarında kardeşliğin önemi açıkça vurgulanmaktadır.
Mehmet Âkif, ırkçı tutum sergileyerek Osmanlıdan kopmak isteyenleri şiddetle eleştirmiştir. O ayrılık fikrinin Osmanlı’yı yıkmak isteyen Avrupalılar tarafından ortaya atıldığını çok iyi biliyordu. Bu bildiklerini de şiirleri vasıtasıyla duyurmaya çalışıyordu.
Ayrılıkçılık peşinde koşan Arnavut hemşerilerini de şu dizeleriyle uyarmaktaydı:
“Bunu benden duyunuz, ben ki evet, Arnavut’um...
Başka bir şey diyemem... İşte perîşan yurdum!...”
Mehmet Âkif’in şiirleri Arap dünyası ile kaynaşmamızda çok etkin rol oynayabilir. Türkiye Cumhuriyeti olarak gerek çevremizde, gerekse içeride birlik ve beraberliğe her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Bu ihtiyacın karşılanmasında Mehmet Âkif’in şiirleri aktif rol oynayabilir.
Türk milleti olarak kendi birlik ve beraberliğimizi tam anlamıyla tesis edip çevre ülkelerle de ortak pek çok noktada birleşmemiz durumunda Türkiye lider ülke olma yolunda çok mesafe kat edecektir.
Mehmet Âkif’in birlik ve beraberliği tavsiye eden bazı beyitlerini buraya almakta fayda görüyorum:1
Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize?
Fikr-i kavmiyyeti şeytan mı sokan zihninize?
Birbirinden müteferrik bu kadar akvâmı,
Aynı milliyyetin altında tutan İslâmı,
Temelinden yıkacak zelzele, kavmiyyettir.
Bunu bir lâhza unutmak ebedî haybettir...
Arnavutlukla, Araplıkla bu millet yürümez...
Son siyasetse bu! Hiç böyle siyâset yürümez!
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.
Müslüman, fırka belâsiyle zebun bir kavmi,
Medenî Avrupa üç lokma edip yutmaz mı?
Şark’ı baştan başa yıllarca dolaştım, gezdim;
Hem de oldukça görürdüm... Kafa gezdirmezdim!
Bu Arap’mış, Bu Acem’miş, Bu Tatar’mış, demedim;
Müslüman unsurunun hepsini gördüm kendim.
Değil mi cenge koşan Çerkes’in, Lâz’ın, Türk’ün
Arab’la, Kürd ile bâkîdir ittihâdı bugün;
Hani, milliyetin İslâm idi... Kavmiyyet ne!
Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyyetine.
“Arnavutluk” ne demek? Var mı şerîatte yeri?
Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri!
Arap’ın Türk’e; Lâz’ın Çerkez’e, yahut Kürt’e;
Acem’in Çin’liye rüçhânı mı varmış? Nerde!
Müslümanlıkta “anâsır” mı olurmuş? Ne gezer!
Fikr-i kavmiyyeti tel’in ediyor Peygamber.
Felâketin başı, hiç şüphe yok, cehâletimiz;
Bu derde çare bulunmaz—ne olsa—mektepsiz.
Ne Kürd elifbeyi sökmüş, ne Türk okur, ne Arap;
Ne Çerkez’in, ne Lâz’ın var bakın, elinde kitap!
Hulâsa, milletin efrâdı bilgiden mahrûm.
Arap’la Türk’ü ayırdık mı şöyle bir kerre,
Ne çarpınır kolu artık, ne çırpınır kanadı;
Dipnotlar:
* El-Ezher Üniversitesi, Tercüme ve Diller Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, MEB Okutmanı. Kahire - MISIR
1- Beyitler, M. Ertuğrul Düzdağ tarafından hazırlanan Safahat’tan alınmıştır. Safahat, M. Ertuğrul Düzdağ, İz Yayıncılık, İst. 1991.
DR. ABUZER KALYON*