“Ey Ebû Zer, bana gelip kavuşuncaya kadar attığın her adımına karşılık, Allah senin bir günahını bağışlasın!” (Hz. Muhammed (asm))
Maneviyat büyüklerimizi yâd etmeye Hz. Ebû Zer el-Gıfarî (ra) ile devam ediyoruz...
Kabilesinin hırçın tabiatlı, cesur ferdi, garip Ebû Zer... Asıl ismi Cündüb bin Cünade’dir. Gıfar kabilesindendi.
Mekke’den gelen haberle yollara düştü Ebu Zer. Tanımak, bilmek istiyordu Son Peygamber’i (asm). Günlerce dikkat çekmeden Kâbe’de ve çevresinde konakladı, Peygamber’i (asm) bekledi. Ama beklediği o güzeller güzeli gelmemişti. Azığı bitmiş zemzemle idare ediyordu. Hz. Ali’nin (ra) dikkatini çekti güzel sahabi. Hz. Ali (ra) ona; “Sen garip misin?” diye sordu. “Evet” demesi üzerine Ebu Zer’i (ra) misafir etti. Geliş amacını ancak bir gün sonra öğrenebildi ve ona yardımcı olacağını söyledi. Bunları duyunca çok sevindi Ebu Zer (ra). İçi tatlı bir heyecanla doldu. Hz. Ali’nin (ra) peşine takılıp Resûlullah’ın (asm) evine gittiler. Peygamberimizi (asm) görür görmez hayretle dinini anlatmasını istedi. Resûlullah’tan (asm) duyduklarından sonra içi içine sığmadı, dünyaya meydan okuyacak bir Ebû Zer (ra) olmuştu sanki...
Artık Müslüman olmuştu ve duyduğu hakikati kâinata haykırmak, her önüne gelene anlatmak istiyordu. Kâbe’de Kureyş müşriklerinin toplu bulunduğu yere gidip “Ey Kureyş cemaati! Beni dinleyin. Biliniz ki ben Ebu Zer, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in (asm) O’nun kulu ve resûlü olduğuna kesin olarak şehadet ediyorum” dedi. Bu meydan okuyuş karşısında müşrikler taşlarla ve sopalarla Ebu Zer’e (ra) saldırdılar, bayıltana kadar dövdüler. Bu durum bir kaç kez devam etti. Bir keresinde Peygamberimizin (asm) amcası Hz. Abbas (ra) Kureyş’e “Ne yapıyorsunuz? Bu zat sizin ticaret yolunuzun üzerinde ki Gıfar Kabilesindendir” deyince onu bıraktılar. Ebû Zer (ra) bundan sonra yurduna döndü, ailesinin ve kabilesinin yarısının Müslüman olmasına vesile oldu.
Bir müddet sonra Medine’ye hicret etti. Resûlullah’ın (asm) en yakın ashabı arasında yer aldı. Resûlullah’a (asm) o kadar yakındı ki ondan bazen “dostum” diye söz ederdi. Resulullah Efendimiz (asm) onun hakkında “Yalnız gezer, yalnız yaşar ve yalnız ölür” buyurmuştur. Ebû Zer’in (ra) hayatı bu ifadenin doğruluğu şeklinde geçmiştir. Peygamber Efendimiz (asm) zaman zaman Ebu Zer’e (ra) tavsiyelerde bulunurdu. Bir gün yine şu tavsiyelerde bulunmuştu:
“Sana Allah korkusunu tavsiye ederim; çünkü Allah korkusu herşeyin başıdır. Okuyabildiğin kadar Kur’ân oku ve Allah’ı an; çünkü Allah’ı anmak senin için yeryüzünde nur, gökyüzünde azıktır. Çok gülmekten sakın; çünkü gülmek, kalbi öldürür ve yüzün nurunu giderir. Cihaddan ayrılma. Çok konuşmamaya çalış; zira konuşmamak şeytanı senden uzaklaştırır ve dinin muhafazasında sana yardımcı olur. Fakirleri sev ve onlarla oturup kalk. Nimet noktasında senden aşağı olanlara bak, senden üstün olanlara bakma. Böyle yaparsan Allah’ın sana verdiği nimetleri küçümsemezsin. Acı da olsa daima hakkı, doğruyu söyle. Kendini kötü bilmen, seni başkalarına dil uzatmaktan alıkoymalıdır. Senin işlediğin kötülükleri başkaları işlediği zaman onlara kızmamalısın. Sende bulunan kusuru görmeyip de o kusurla başkalarını kötülemekten ve kendin suçlu olduğun halde aynı suçtan dolayı başkalarına kızmaktan daha büyük bir kusur olamaz. Ey Ebu Zer! Tedbir gibi akıl, yasak olan şeylerden sakınmak gibi takva, güzel ahlâk gibi de şeref yoktur...”
Hayatı boyunca bu tavsiyelere uydu. Hicretin 31. senesinde artık ölüme hazırlanmıştı. Yanında bir tek hanımı ve bir tek hizmetçisi vardı. Onlara kendini yıkayıp kefenledikten sonra yolun ortasına koymalarını vasiyet etti, hanımı ağlamaya başladı. Ona “Resûlullah (asm) ‘Sizden biri ıssız yerde vefat edecek. Onun cenazesinde mü’minlerden küçük bir topluluk hazır bulunacak’ buyurmuştur” dedi ve ruhunu teslim etti. Hanımı ve hizmetçisi vasiyeti yerine getirdiler. Onun cenazesini yol üzerine koydular. Oradan Irak’tan gelen ve içlerinde Abdullah bin Mes’ud’un (ra) da olduğu bir kabile geçmekteydi. Durup durumu öğrendiler. Hemen Ebu Zer’in (ra) namazını kıldılar ve oraya defnettiler.
Rahmetullahi aleyh
Kaynak: Sahabiler Ansiklopedisi