Telefonda bir hanım: “Ben Mehmet Gültekin’in eşiyim ağabey. Mehmet vefat etmeden önce bana bir görev verdi; mümkün olduğu kadar hukuku geçen kardeşleri aramamı, kendisine haklarını helâl etmesini istememi söyledi. Sizi bu sebeple aradım. Mehmet’e hakkınızı helâl eder misiniz?”
Müslüman Anadolu kadını sadakati ile benden Mehmet Gültekin kardeş için helâllik istiyordu...
Helâl olsun Mehmet kardeş...
Helâl olsun...
Helâl olsun...
Ne mutlu sana...
O denli meşakkatli bir hayat geçirdin; ama hiçbir zaman şikâyet etmedin. Zahmetlerde rahmeti gördün, hastalıkta Cenâb-ı Hakk’ın Şâfî ismini anladın...
Sen madden hasta iken; bizim mânen hasta gönüllerimize hastalık dersi verdin. Daima ümit dolu, hayat dolu idin. Dâvâ şuuru ile bezenmiştin, dürüsttün, doğru idin, Nur dâvâsını her şeyin üstünde tuttun.
Askerlik dönüşü sonrası hizmet için kaldığın Elbistan’da; ilgilendiğin, Nur sunduğun gençler, şimdi adam gibi adam oldu, hepsi birer dâvâ adamı oldu. Her biri çeşitli yerlerde görev yapıyor, senin kabrini nurlandıracak şuurdalar. Senin amel defterini açık tutuyorlar.
Sen hayat boyu bir fedai idin, Nurlar senin için en büyük kuvvet idi, en büyük teselli idi, senin için başarı idi; bunları seninle gördük yaşadık…
Sen şefkât timsali idin; ne diyeyim...
“Veren el alan elden üstündür” hakikatine mâsadak oldun. Daima, ama daima verdin; zamanını verdin, gençliğini verdin, paranı verdin, malını verdin, hayatını verdin, vermekten vazgeçmedin.
Ne diyeyim; veren adamdın... Adam gibi adamdın; dâvâ adamıydın…
“Helâl etsin hakkını Alper kardeş” demişsin…
Helâl olsun hizmet adamı, helâl olsun aşk ve şevk adamı, helâl olsun sadakat ve sebat adamı, helâl sana ey Nur yolcusu!
Sen de hakkını helâl et…
Zahmetlerde rahmeti gördün, hastalığında bize teselli verdin, ölümün ebedî hayatın başlangıcı olduğu inancı ile Allah’a tam teslimdin.
Yolun nurlu olsun ey ebed yolcusu…
Sen kendini kurtardın Mehmet kardeş… Ya biz?
Ne mutlu bize ki Üstadımızın tesellisi ile rahatlıyor kalplerimiz:
“Birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz cenupta, birimiz şimalde, birimiz âhirette, birimiz dünyada olsak, biz yine birbirimizle beraberiz. Zira biz Kur’ân’a hizmet ediyoruz ve edeceğiz. Âhiret hakikatine inandığımız için, mânevî olan bu sevgi ve tesanüdümüzü elbette hiçbir kuvvet sökemeyecektir. Çünkü bütün Müslümanlar saadet-i ebediye makarrında toplanacaklardır.” (Şuâlar)
Hakikî imân şuuruna erebilmek duâasıyla...
ALPER ÖZCAN