"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İslâm medeniyeti akıl ve bilgi üzerinde yükselmiştir - 3

11 Ocak 2020, Cumartesi 01:25

4. Hakikat Arayışı: 

İnhisarcı Yaklaşımdan Kaçınmak

Hikmeti, Mü’minin yitiği görmesi

Eski medeniyetlerden, düşünce ekollerinden yararlanma bir kusur değildir; düşünce, bilim ve teknik alanında taklit sınırlarında kalmadıkça. Hiçbir medeniyet ilmi sil-baştan inşa edemez. Diğer yandan sapkın din ve inançlarda da hakikat unsurları bulunabilir. “Cebir ve İtizalde birer dane-i hakikat bulunur… Şu bâtıl mezheplerde birer dane-i hakikat mevcut, münderiçtir; mahsus mahalli vardır. Bâtıl olan, tâmimdir.”  27 Yanlış olan batıl mezhep deyip bir fikir akımının her görüşünü batıl görmektir.

İslâm’da hikmet arayışı, kültürel karşılaşmaları olumlu değerlendirmeyi sağlamıştır. İslâm medeniyeti, Eski Mısır medeniyeti, Eski Yunan medeniyeti ve Sasani medeniyetinin yer aldığı bir coğrafyaya yayıldığında; Müslümanların bu medeniyetlerin ilim, felsefe ve kültüründen yararlanması hikmet arayışını ilke hâline getirmenin en bariz örneğidir. Müslümanlar, önceki medeniyetlerin bakayası olan çeşitli felsefe ve bilim okullarından, yazılan eserlerden yararlanmışlardır. VIII. Yüzyıldan itibaren Hıristiyanlar bilhassa Nasturîler, siyasî iradenin teşvikleriyle Grekçe, Farsça ve Hintçe’den yaptıkları çevirilerle İslâm medeniyetinin gelişmesine de katkıda bulunmuşlardı. Müslümanlar, karşılaştıkları din, kültür ve gelenekleri tanımak ve onların ilim, fikriyat, yaklaşım ve metotlarına açık olmak bakımından örnektir.

Medeniyetin dinamizmi, insanları tekâmüle motive eden zihniyettir; varlığın, insanın, hayatın ve bilginin nasıl anlamlandırıldığı; değerler dizisinin ne olduğudur. Bu açıdan İslâm medeniyetinin dinamik unsuru hâlen mevcuttur; bunun yeniden tecessüm etmesi de dünya Müslümanlarının görevleridir.

Burada dikkat çekmek gereken önemli bir nokta daha vardır: İslâm Peygamberinin (asm) en önemli mu’cizesinin aklî mu’cize oluşu, onunla risaletin sona ermesi, insanlığın akıl, bilgi, değer ve normların kılavuzluğu noktasına gelişini de ifade eder. Bugün ise bilginin en kuvvetli ve en etkili güç kaynağı hâline geldiği bir aşamadayız. Bilginin önem kazanması, bir anlamda kontrol edilemez bir şekilde artması ve yayılması insanların birbirlerini tanıma ve anlama imkânını güçlendirmiştir. Bu yeni dönem, iyilik uğruna mücadelede enformasyonun önem kazanmasını getirmiştir. Bu sebeple “mazi denilen mekteb-i hissiyatla, istikbal denilen medrese-i efkâr bir tarzda değildir.” 28 “Bundan sonra, mâlûmdur ki, insanda müdebbir-i galip, ya akıl veya basardır. Tâbir-i diğerle, ya efkâr veya hissiyattır, ya haktır veya kuvvettir, ya hikmet veya hükûmettir, ya müyûlât-ı kalbiyedir veya temayülât-ı akliyedir, hevâ veya hüdâdır.” 29 yeni bir medeniyetin inşası, bilgi ve eğitim temelinde yükselecektir.

Aynı şekilde medeniyet alanında ilerleme, hakikatin bilgi kanalları ile tebellür etmesi ve bütün insanlara doğru yayılması da İslâm fütuhâtının yeni bir yöntemi olacaktır: “Nasıl ki eski zamanda İslâmiyet’in terakkisi, düşmanın taassubunu parçalamak ve inadını kırmak ve tecavüzatını def etmek, silâhla, kılıçla olmuş. İstikbalde silâh, kılıç yerine hakikî medeniyet ve maddî terakki ve hak ve hakkaniyetin mânevî kılıçları düşmanları mağlûp edip dağıtacak.” 30 Müslümanların bilgi ve eğitim alanındaki atılımları ve yeni bir medeniyet tasavvurları bu konuda ümit vericidir.

İlmî İstibdadın Reddi

Hakikat birbiriyle örüntülü olduğu sürece, hiçbir bilim dalı diğerlerin kopuk ve kendi başına yeterli değildir. Bilimler, birbiriyle ilişkilidir; birbirini tamamlayıcı bilgiler vermektedir. Bu olgu, bilim alanında istişarenin de temel bir yöntem olarak git gide önem kazanmasını getirmektedir. İslâm’ın emrettiği sosyal bir ilke olarak şûrâ ve meşvereti gerekliliğe dönüştüren sebeplerin başında insanın bilgi, tecrübe ve düşüncelerinin sınırlı oluşu gelmektedir. Çok yönlü sorunlar karşısında tek bir bakış açısı doğru bir görüşe ulaştırmaz. Kusursuz, mutlak doğru ve sınırsız bilgi ancak Allah’ındır. Bu konuyla ilgili “Allah bilir, siz bilmezsiniz” 31 “Her ilim sahibinin üstünde de daha iyi bilen biri vardır.” 32 âyetleri beşerî bilginin izafî olduğunu vurgulamakta ve ‘tek doğru’ anlayışının dışlayıcılığından kaçınmaya yöneltmektedir. Tek doğru anlayışı, hakikati inhisar altına almaktır. Oysa hakikat kimsenin tekelinde olamaz. “Hak ve hakikat inhisar altına alınmaz. İman ve Kur’ân nasıl inhisar altına alınabilir?” 33 İnsan mesleğini ve efkârını hak bildiğinde, ‘Mesleğim haktır veya daha güzeldir.’ deme hakkı vardır. Fakat ‘Yalnız hak benim mesleğimdir.’ demek doğru değildir.” 34 “Hüve’l-hakku (Hak odur)” yerine ‘Hüve hakkun (o, haktır.).’ olmalı; ‘Hüve’l-hasen (hasen odur.).” yerine ‘Hüve’l-ahsen (o daha güzeldir.)’ olmalı.” ferdin insafsız nazarı ve kusurlu fikri hakem olamaz 35,  başkasının mesleğini butlan ile mahkûm edemez.” 36 Ey talib-i hakikat! Madem hakta ittifak, ehakta ihtilâftır. Bazan hak, ehaktan ehaktır. Hem de olur hasen, ahsenden ahsen. 37

Diğer yandan “İstidat, terbiyeler tekessürü hak olur; hak da tekessür eder. Bir madde-i vâhide, hem zehir ve hem panzehir.” Yani, nasıl ki, insanların eğilim ve mizaçlarının farklı farklı olması doğruysa, onlar için hakikatlerin farklı farklı olması da doğrudur. 

İnhisarcılık ilmî istibdat ile yakından ilişkilidir. “…taklidin pederi ve istibdâd-ı siyâsînin veledi olan istibdâd-ı ilmîdir ki, Cebriye, Râfıziye, Mûtezile gibi İslâmiyeti müşevveş eden fırkaları tevlid etmiştir.” 38 Tek doğru anlayışından kaçınmanın yolu da meşveret ve şûrâdır. Çağımızın şahs-ı manevî zamanı olması, indî bilgi ve görüşler yerine meşverete dayanmayı gerektirir. 39 Çünkü çağımızda ferdlerin yetersizliği daha aşikâr hale gelmiştir. Müslümanların İslâmî bir toplum hayatının esası ve huzurlu bir toplumun anahtarı meşverettir. Nitekim Kur’ân, şûrâyı esas olarak emrediyor. 40

“Evet, nasıl ki, nev-i beşerdeki telâhuk-u efkâr ünvanı altında asırlar ve zamanların tarih vasıtasıyla birbiriyle meşvereti, bütün beşeriyetin terakkiyatı ve fünunun esası olduğu gibi, en büyük kıt’a olan Asya’nın en geri kalmasının bir sebebi, o şûrâ-yı hakikiyeyi yapmamasıdır. Haklı şûrâ ihlâs ve tesanüdü netice verdiğinden, üç elif, yüz on bir olduğu gibi, ihlâs ve tesanüd-ü hakikî ile, üç adam, yüz adam kadar millete fayda verebilir. Ve on adamın hakikî ihlâs ve tesanüd ve meşveretin sırrıyla, bin adam kadar iş gördüklerini, çok vukuat-ı tarihiye bize haber veriyor.” 41

Burada ele alacağımız yaklaşımı, hakikat arayışı olarak nitelediğimiz gibi hürriyet ilkesi, ilimde sosyal çoğulculuk ilkesi gibi terkiplerle de ifade edebiliriz. Çünkü burada ele alınan ilke, hakikatin izafiliği veya bilinemezliği gibi görüşlerden veya hakikatin ne olduğunu önemsemeyen, ferdin çıkarlarını ve bedenî arzuları önceleyen tutumdan da tamamen farklı olduğu gibi, bütün insanlara aynı bilgiyi zorunlu dogma, tek hakikat olarak dayatma çabasını da dışlar. Hakikat tek olsa da ferdî hürriyet ve sorumluluğun ferterin farklı hakikatlere inanma; hatta yaklaşım biçimi ve bilgiyi kendilerinin inşa etme hakkı olduğunu savunur.

5. Din-Bilim Kavşağında İki Zıt Yaklaşım

Din-Bilim Çatışmasının Batı(l) Menşei

Batıda kilise, bilim hürriyetine; kimi konuların bilim tarafından incelenmesine, bilimin dogmaları açıklama hedefinden uzaklaşmasına karşı olmuştur. Bir yandan “zorunlu hakikat” ideolojisinin İncil’e dayalı bir dogma haline gelmesi, diğer yandan fideizm, 42 kilisenin bilgiyi kontrolü altına almasını haklılaştırmıştır. Bilginin kontrolü hem Hıristiyanlığın yorumunu hem de tabiat bilimlerini kapsamaktaydı. Ortaçağ skolastik paradigma kadar Reforma da inanç, düşünce ve bilim hürriyetine tahammülsüzdü. Meselâ, ihtilâfa düşünce Papa kadar Luther’den İncil ile uyumlu veriler sunmadığı sürece bilime değer vermez ve ona göstermezdi. Engizisyon yanında, kitap basımının sansüre tabi tutulması ve yasak kitaplar için indeks çıkartılması da -ülkemizdeki bazı okumuşların zannettiğinin aksine- İslâm dünyasında değil, matbaanın keşfedildiği Hıristiyan Batı’da olmuştur. Papa VI. Alexander, izinsiz kitap basımını yasaklayan ve basılacak eserlerin sansürden geçirilmesini düzenleyen bir ferman çıkartmıştır (1501). 43 Bu dönemde, misyonerlik amaçlı dinî kitaplar dışında Müslüman âlimlerinin yazdığı bilimsel kitaplar, Eski Yunan bilginlerinin Arapça tercümeleri, Arapça gramer kitapları basılmıştır. Osmanlı’da Arapça ve Türkçe kitap basımının gecikmesi ise dinî sebeplerle değil, Müslüman halkın matbu kitaplardan zevk almayıp, el yazması eserleri tercih etmeleri ve ekonomik sebeplerden dolayıdır. 44

Aydınlanma dönemine değin süregelen bilim-kilise çatışması dolayısıyla, Batı’da akıl ve vahyi amaç ve konu olarak birbirinden tamamen ayrı tutan bir yaklaşım devreye girmiştir. Daha sonraları, bilimin hürleşip gelişmekle dinin yerini alacağı tezi gelişmiştir. Batıda aydınlanma düşünürleri de din ile bilimi birbiriyle büsbütün ilintisiz olgular olarak konumlandırma eğiliminde olmuşlardır. Aslında fiilî çatışma, teoride birbirine karışmayan bilgi alanı ve inanç alanı ayrımı yapılarak aşılmaya çalışılmıştır. Bir bakıma Hıristiyanlık ile bilim arasındaki olumsuz ilişki, ilişki kaldırılarak giderilmiştir. Daha doğrusu mevcut olumsuz ilişki, yok sayılmıştır. Bu paradigma, bilimin dinin yerini alacağı fikrinin doğmasının sebeplerindendir. Bu fikri AugustComte’ta görebiliriz. O, insanlığın pozitivist aşama dediği bilimsel telâkki safhasına gelmiş olması dolayısıyla artık dine ihtiyacı kalmadığı görüşünü ileri sürmüştür.

Bilim-din çatışmasının dinî hürriyetlerle de olumsuz bir ilişkisi de vardır: Bilimin gelişmesiyle din kalkacaksa din hürriyeti ve dinin etkilerini taşıyan kültürel unsurlar da zaman-dışı olarak görülecek, başta din eğitimi olmak üzere dinî hürriyetlere gerek olmayacaktır. Bunun sonucu “ideolojiye dönüşen yayılmacı bir sekülerlik”, yani sekülerciliktir. Oysa Yaratıcıyı yok sayan bilginin ve bilimin, Tanrı kavramından yoksun eğitimin objektifliğinden söz edilemez. Duyularla algılayamadığı ve deney yoluyla inceleyemediğini yok sayan bir yaklaşım bilimsel değildir. Bilim, bu konuda söz söylemez. Bu konuda söz söylemek, teolojidir.

İslâm açısından bakıldığında, din ile bilim, akıl ile vahiy çelişmez ve birbirine alternatif oluşturmaz. Çelişkinin kaynağı, bilimlerin felsefe ve ideolojiye dönüşmesidir. Oysa gerek tabiat bilimleri ve gerekse beşerî bilimler yöntem ve sınırlarını muhafaza etmelidir; dokuları iyileştirmeli ama ruhu yaralamamalıdır. Arka planda bir ideolojiyle hareket eden bilim, dokuyu da yaralar.

Dipnotlar:

27- Nursî, Bediüzzaman Saîd, Sözler, 651.

28- Nursî, Bediüzzaman Saîd, Muhakemat, 30-34.

29- Nursî, Bediüzzaman Saîd, Muhakemat, 30-34.

30- Nursî, Hutbe-i Şamiye, 41-43.

31- Bakara, 2/216, 232; Al-i İmran, 3/66; Nahl, 16/74; Nur, 24/19.

32- Yusuf, 12/76. Ayrıca bk. Bakara, 2/216, 232, 255 vs.

33- Nursî, Bediüzzaman Saîd, Mektubat, Yeni Asya Neşriyat., İst. 2009, 72.

34- Nursî, Mektubat, 256.

35- Nursî, Bediüzzaman Saîd, Lemeât, Yeni Asya Neşriyat, İst. 2009, 329.

36- Nursî, Mektubat, 256.

37- Nursî, Lemeât, 329.

38- Nursî, Münâzarât, 22.

39- Nursî, Sikke-i Tasdik-i Gaybî, 11.

40- “Onların aralarındaki işleri, istişare iledir.” Şûrâ Sûresi, 42: 38.

41- Nursî, Bediüzzaman Saîd, Tarihçe-i Hayat, 88. “mazi, istikbalin aynasıdır; istikbalde vücuda gelecek icatlar, mazide kurulan esas ve temeller üzerine bina edilir.” “[İnsanlık] telâhuk-u efkâr ile, tayyare gibi, icad edilen terakkiyat-ı havaiye sayesinde nev-i beşer “Sabahtan bir aylık, öğleden snra da bir aylık yol aldı.” (Sebe, 34/12.) âyetiyle sür’ati beyan edilen Hazret-i Süleyman’ın mu’cizesine yaklaşıyor.” Nursî, Bediüzzaman Saîd, İşaratü’l-İ’caz, 256. 

42- “İnanmak için bilmek değil bilmek için inanmak gerekir.” diye ifade edilen, imanın bilgi ve delile dayanmayan imanı daha üstün tutan görüş.

43- Bury, John Bagnel, Fikir ve Söz Hürriyeti, trc. Avni Başman, Remzi Kitabevi, İst. 1945, 67, 70, 77.

44- Terzioğlu, Derin, Matbaa ve Osmanlılar, http://members.tripod.com/dagarcik_dagar/matbaa.html

Okunma Sayısı: 10449
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı