14 Şubat 2012, Salı
“Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur. Hem şu kâinatın râbıtasıdır. Hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan, kâinatın en câmi’ bir meyvesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet o meyvenin çekirdeği olan kalbine dercedilmiştir.
İşte şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir Kemâl sahibi olabilir.” (Sözler, 24. Söz)
Evet; Risale-i Nur’un beyanına göre yaratıcı; kâinatı bir cihette sevgi için yaratmıştır. Hem kâinatta mevcut bulunan eşya birbirine sevgi ile rabtedilmiş ve bağlanmıştır. Ve sevgi aynı zamanda bu kâinatı nurlandırıyor ve hayatlandırıyor. Sevginin olmadığını bir dakika farz etsek kâinat adeta karanlığa gömülecek ve sevginin olmadığı yerde merhamet bulunmayacağından dünya yaşanmaz bir hal alacak. Hayali bile korkutucu ve dehşet verici. İnsan, Allah’ın yarattıkları arasında en kapsamlı bir şekil ve her yönüyle üstün kabiliyetlerle donatılmış bir eser olduğundan; kâinatta bulunan her varlığı sevebilecek genişlikte bir kalp ona verilmiştir. Bu konuda şunu nazara vermekte fayda var: Peygamber Efendimiz (asm) damadı Hz Ali’ye (ra) “Allah’ı, Resulünü, eşini, çocuklarını seviyor musun?” diye sorar. Hz. Ali (ra) de, “Evet seviyorum” der. “Peki,” der Efendimiz “Bu sevgileri kalbine nasıl sığdırıyorsun? Hz. Ali cevap için müddet ister ve eşi Hz Fatıma’dan (r.anha) yardım alır ve Efendimize şu enfes cevabı verir: “Allah’ı imanımla, Resulünü ruhumla, eşimi nefsimle, çocuklarımı şefkatimle.”
Bu cevap Hz. Ali’nin (ra) dilinden, kalbin genişliğini anlamada ufuk açıcı bir referans olur bizlere. Meselâ eşimizi severiz, gençliğimizi severiz, malımızı mülkümüzü, anne, babamızı severiz, dostlarımızı, arkadaşlarımızı, ahbaplarımızı severiz… Bu sevgiler bir menfaat etrafında gelişir ve meydana çıkarsa bize zarardan başka hiçbir menfaati olmaz. Çünkü ‘batın-ı kalp ayine-i samed’dir ve ona mahsustur. Fıtri olmayan her sevgi reddedilir ve sahibine iade edilir. Eğer Allah için sever, ve Allah’ın bize bir hediyesi ve ihsanı olduğu için yakınlık gösterirsek lezzetten başka hiçbir zararı olmaz.
Bu kadar sevgiden söz ettikten sonra gelelim asıl meseleye. Bu gün 14 şubat; sevginin, sevgililerin, sevenlerin, sevilenlerin, sevilmeye lâyık hususiyetler taşıyan herkesin günü. Tüm özel günlerde olduğu gibi sevgililer günü de ticarî amaçlarla icat edilmiştir. Her şeye rağmen bu günün bir özelliği ve güzelliği mevcuttur. Kalp sevmekten yorulmaz denir, sevme işlemini gerçekleştiren kalbimiz esasında yorulmaz, ama sevdiğini unutabilir. Bunun için olsa gerek Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur. ‘’Sevdiğiniz kimseye onu sevdiğinizi söyleyiniz…’’
Bu vecihten bakıldığında sevdiklerimizi hatırlamak ve sevgilerimizi hatırlatmak için bu günler güzel birer fırsat sayılabilir. Aşırı derecede pahalı hediyelere kaçmamak gerekir. Çünkü önemli olan hediye değil, sevgilerin hatırlanması ve hatırlatılmasıdır. Bu günün sadece eşlerimize münhasır olduğunu düşünmemeliyiz. Meselâ bizim en sevgili varlığımız annemizdir. Bize olan sonsuz şefkati ve merhameti açısından bu günde hatırlanmayı en çok annemiz hak eder. Ardından babamız gelir, çocukluğumuzdan bu yana kötülüklerden korunabilmemiz için iyi insanlarla arkadaş olmamıza çabalayan babalarımız, eş seçiminde dahi mutluluğumuz için doğru karar vermemize tecrübeleriyle destek olurlar. Hayatı mutlu yaşamamızda bu derece etkili olan babalardır ki; sevgililer gününde en sevdiğimiz olarak hatırlanmayı ve küçük de olsa bir hediye ile taltif edilmeyi en çok onlar hak ederler.
Ve daha niceleri, ağzınızdan çıkan “seviyorum” kelimesiyle mutlu olacak nice akrabalar, nice komşular, nice dostlar, nice güzel gönüllü insanlar; o gün sizden gelecek bir telefon, bir mesaj ya da bir ziyaret bekliyor olacaklar. Durmayın öyleyse, bu günü icat edenlerin inadına, ümmet olma şuuruyla, mü’min olan kardeşlerimizle kucaklaşalım, sevgilerimizi tazeleyelim. Zira, ‘’İman etmedikçe cennete giremezsiniz ve birbirinizi sevmedikçe tam iman etmiş olmazsınız’’ hadisini rehber-i mutlak ederek bize bu hayatfeşan hakikatleri getiren zata, yani Habibullaha, yani En Sevgiliye, yani Allah’ın en sevdiği zata salat ve selam getirerek ve emirlerine itaat ederek onu sevdiğimizi göstermeliyiz ve sevgimizi ziyadeleştirmeliyiz.
Ve Rabbimizin kendi Habibine söylettirdiği şu hakikate ittiba etmeliyiz: “De ki; Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin…’’
Sizleri mutlu edecek sevgiyi tatmanız ve yaşamanız ve en sevgiliye ulaşmanız duâsıyla diyoruz ki; Allah’ım bize sevgini ve bizi sana yaklaştıracak şeylerin sevgisini nasip eyle. Çünkü fani olana muhabbet alaka-i kalbe değmiyor.
Okunma Sayısı: 14762
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.