"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tarihi mektup

01 Aralık 2020, Salı 00:50
MUSTAFA SUNGUR AĞABEYİ VEFAT YILDÖNÜMÜNDE RAHMETLE ANIYORUZ

BEDİÜZZAMAN’IN ÖNDE GELEN TALEBELERİNDEN SUNGUR, 27 MAYIS YÖNETİMİNE “RİSALE-İ NUR’A İLİŞMEYİN” DİYEN BİR MEKTUP YAZMIŞTI.

İKİNCİ CUMHURİYET

Mustafa Sungur 27 Mayıs döneminde İçişleri Bakanlığının bir sulh ceza mahkemesi kararına dayanarak Risale-i Nur’un müsadere ve imhası için yayınladığı tamim üzerine, “İkinci Cumhuriyet erkân ve âzasına” başlıklı bir mektup yazarak yöneticileri uyarmıştı.

BERAAT KARARLARINA RAĞMEN

5 Mayıs 1961 tarihli mektuptan: “Müteaddit ağır ceza mahkemelerinin berâat kararları nazar-ı itibara alınmayarak eserler hakkında verilen imha ve müsadere emrine itiraz ve şekvadır. Risale-i Nur mevzunun esasına her cihetle aşina bir fert olarak ma’rûzatta bulunuyorum.”

 

HAKİKAT REHBERLERİ

“Risale-i Nur eserleri iman ve İslamiyeti asrımızın idrakine münasip ispat ve telkin eden; akıl, kalp ve ruhları ihtizaza getiren ve teselli ettiren; medeniyet-i Kur’an’ın âlemde galebesine yol gösteren ve teşvik eden çok mümtaz eserlerdir; hakikat rehberleridir.”

***

MUSTAFA SUNGUR AĞABEYİN, 27 MAYIS DARBESİNDEN BİR YIL SONRA SONRA, 1961’DE  DÖNEMİN YÖNETİCİLERİNE YAZDIĞI TARİHİ BİR MEKTUP (1)

İKİNCİ CUMHURİYETİN ERKÂN VE AZALARINA

RİSALE-İ NUR’U OKUYANLAR ASLA MENFİ VE ZARARLI OLMAYIP BİLÂKİS ÇOK FAYDALI VE MÜSTAKİM, HEM MEMLEKET VE MİLLETİN ŞEREFİNİ, TARİHÎ MEFHARETİNİ DEVAM ETTİREN HAK VE HAKİKAT YOLCULARI, REHBERLERİDİR.

Bediüzzaman Hazretleri’nin mümtaz talebelerinden Merhum Mustafa Sungur Ağabey, 5.5.1961 tarihinde belki de ilk defa İkinci Cumhuriyet tabirini kullanarak, İkinci Cumhuriyet Erkân ve A’zalarına başlığı altında, 1960 İhtilâlini yapan yetkililerine tavsiyelerde ve tarihî açıklamalarda bulunmaktadır. (Mektup, “Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nursî ve İlmî Şahsiyeti” adlı eserin II. Cildinde neşredilmiştir.)

Mustafa Sungur Ağabey, yazının özetini özü başlığı altında şöyle hülâsa etmektedir:

Müte’addid Ağır Ceza Mahkemeleri’nin berâ’at kararları nazar-ı itibara alınmayarak bir kısım dinî eserler hakkında verilen imhâ ve müsâdere emrine itiraz ve şekvadır.

İKİNCİ CUMHURİYET ERKÂN VE AZALARINA

Vatan ve milletin saadeti ve istikbalimizin selâmeti noktasından son derece mühim bir hakikatı arz ediyorum. Aciz bir vatandaş olarak ibraz ettiğim hakikatın sabırsızlıkla nazarı ehemmiyete alınması lâzım geldiği kanaatindeyim. Çünkü sizler madem Türk vatanının ve Türk milletinin idaresini üzerinize almışsınız, elbette bu necip millet ve bu mübarek vatanın tarihinin hayatının ve istikbalinin temel taşları hükmünde olan ebedî gerçekleri nazar-ı dikkate alırsınız. 

Şöyle ki: Bu memlekette öteden beri gerek bazı matbuat tarafından gerek bazı şahıslar tarafından ileri geri fikirler söylenen Risale-i Nur ve Nur Talebeleri mevzuu hakkında salâhiyettar makamlardan müsbet ve kat’i malûmat almış olmaklığınıza rağmen İslâmiyet ve Kur’ân düşmanı olan bazı gizli unsurların uydurma isnadların tahriki ile menfi bir kanaat getirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bu hususda adeta hakikatı zıddıyla itham etmek gibi garip bir tezada düşüldüğü görülmektedir. Bu kısım ifadeleri size takdim eden ben yıllarca Risale-i Nur’u okuyarak yazarak neşriyatta bulunan ve merhum Said Nursî’nin yanında uzun müddet hizmet eden ve Risale-i Nur mevzunun esasına her cihedle aşina olan bir ferd olarak bir ma’rûzâtta bulunuyorum.

Son günlerde edindiğim malûmata göre erkân-ı hükümetin ve komite üyelerinin haberi olmadan bir iki şahsın hareketleriyle vatan sathına tamim edilen bir karar üzerine (birkaçı müstesna) bütün dinî kitaplarla birlikte Risale-i Nur eserlerini müsadere ve imhasına gidildiği esefle işitilmiş bulunmaktadır. Üzerime terettüb eden vicdanî ve insanî ve İslâmî bir vecibe telâkkisiyle bu hareketin kanunsuzluğunu ve hakikatı olduğu gibi sizlere arz etmeye mecbur kaldım.

Malûmdur ki Risale-i Nur namındaki 130 parça dinî eserler 40 seneye yakın bir zamandan beri Türk vatanında intişar etmektedir. Hatta meşrûtiyet devrinde de bu eserlerin asılları Türkçe ve Arapça neşr edilmiştir. Risale-i Nur’un telifiyle intişara başlamasından 10 sene sonra 1934 senesinde Eskişehir, 1944’de Denizli ve 1948’de Afyon Ağır Ceza Mahkemelerinde Nur Talebeleri ve Nur Risaleleri hakkında yapılan duruşma, tahkikat, tetkikatlar beraat ile neticelenmiştir. Bundan sonra 1950’den 1960’a kadar, Türkiye’nin 30-40 mahkemesinde yine bu eserler hakkında duruşmalar ve tahkikatlar yapılmış ve her vilayet, kaza ve nahiyelerde tahkikler ve incelemeler cereyan etmiş. Netice itibariyle 30–40’dan ziyade beraat, iade ve men’i muhakeme kararları ile Risale-i Nur eserlerinin dünya, ilim, irfan ve hakikat muvacehesinde son derece takdire değer imanî ve Kur’ânî esasları ihtiva eden memleket ve milletin terakkisine ve saadetine medar iman, ahlâk ve fazilet umdelerini yerleştiren, vicdanlarda ilâhî ve dinî müeyyideleri tahkim eden, cemiyetin ve halihazır insan cemaatlerinin manevî yaralarına merhem olacak esasları havi bir tefsiri Kur’ân mahiyetinde olduğu tesbit ve tebeyyün etmiş bulunmaktadır. Bu kararların bir kısmı temyizin tasdikinden geçerek kaziyeyi muhkeme haline gelmiştir. Ağır Ceza Mahkemelerinden başka muhtelif emniyet dairelince yapılan taharri ve tetkiklerde Risâle-i Nur ve talebelerinde de hiçbir menfi hususa rastlanmamıştır. Bilâkis daima müsbet hareket müşahede edilmiştir. İşte bunlar gibi bir sürü müsbet vesikalar ve delillerle sabit olmuş ki;

Risale-i Nur eserleri iman ve İslâmiyet’i asrımızın idrakine münasip ispat ve telkin eden; akıl, kalp ve ruhları ihtizaza getiren ve teselli ettiren; medeniyeti Kur’ân’ın âlemde galebesine yol gösteren ve teşvik eden çok mümtaz eserlerdir. Risale-i Nurlar’ın sayısız okuyucuları ve eserleri neşr edenler ise geçen 40 senede ki hadise ve cereyanların hiçbirisine karışmamaları ve hiçbir vukuat zabıtaca kaydedilmediği delâletiyle okuyucular bulundukları her yerde en müstakim en faziletli olmaları şehadetiyle, müsbet anlayışlı ve doğru hareket edici bulundukları zahir olmuştur. Ve daha bunun gibi pekçok belki binler delil, şehadet vesikaları ibraz ile görülüyor ki Risale-i Nur eserleri ve bu eserleri okuyanlar asla menfi ve zararlı olmayıp bilâkis çok faydalı ve müstakim, hem son derece menfaatli ve memleket ve milletin ebedî medar-ı iftiharı, şerefini, tarihîmefharetini devam ettiren hak ve hakikat yolcularıdır, rehberleridir.

Ayrıca 27 Mayıs’dan sonrada birçok idarî ve adlî merciler tarafından yapılan tahkikat neticesinde Risâle-i Nur eserlerinde ve okuyucularında hiçbir menfi hal görülmeyip bitemamiha beraat verilmesine rağmen, maalesef şimdi haber alıyoruz ki, bir sulh ceza mahkemesinin verdiği tedbir kararına dayanarak hem Risâle-i Nur eserlerinin, hem bir kısım muteber din kitaplarının müsadere ve imhasına dair Dâhiliye vekâletince bir karar ittihaz edilmiş ve memleketin hertarafına tamim edilmiştir. Bu tamimde Yıldızname, Saatname, Karınca duâsı, Hamail, Resimli Nüsha, Çevirgil duâsı, Vasiyetname, Uğru Abbas gibi bir kısım muska kitaplarına bir diyeceğimiz yok. Fakat bunlar meydanda 25-30 senedir din âlimleri ve Türk mahkemeleri tarafından tetkik edilmiş ve beraat kararlarını almış, Sözler, Lem’alar, Mektubat, Asayı Musa ve Mesnevî-i Nuriye gibi Risâle-i Nurlar ve Şerhül-Akaid, Halabi Tercümesi, Akaid-i Hayriye, Kenzül-İrfan, Şurut’us-Salat, Tecvid Karabaş, Kuduri, Amentü Şerhi ve Usul’ul-Akaid gibi İslâm’ın akaidine ve fıkhına mütedair İslâm uleması beyninde muteber kitaplarında toplattırılıp imhasına karar vermek ve bu kararı bütün idarî makamlara tamim etmek, İslâm dininin ve İslâmî kitaplarına büyük bir darbe olduğu ve yüzde 99’u Müslüman olan bu milletin mukaddesatını çiğneyerek milleti devlet idaresinden tenfire en büyük bir sebep olduğu müşahede edilen kat’i bir hakikattır. Tamim edilen bu yazının mahiyeti o kadar acı ve hüzündür ki Tarih-i İslâm’da hilâf-ı hakikat ve ağlatıcı böyle bir hadise görülmemiştir. Çünkü hakikat uzun senelerin tetkikat ve tahkitıyla güneş gibi aşikâr olduğu halde ve idare ve adlî mercilerin bu kadar müsbet karar ve tetkiklerine rağmen, ufak bir bahane ile imha ve müsadere-i havi böyle bir yazı ve bunun vahim neticeleri olarakta yer yer her tarafta dinî eserlerin imhasına çalışılması elbette tarihte ender görülen ve İslâm tarihinde eşine rastlanmayan çok acıklı ve hazin bir hadisedir. Fırsattan istifade etmekle bu necip millette İslâmiyet hakikatını ve Kur’ân nurunu söndürmek isteyen gizli bir zihniyet ve anarşist ruhlar, iftira ve tahrikâtlarla Türk tarihine Türkün milyarlar kahraman şerefli ecdadının kutsî hatıralarına, Türk vatan ve milletine, istikbal nesillerinin selâmetine en büyük darbeyi bu suretle vurmak istiyorlar.

İKİNCİ CUMHURİYET’İN SAYIN ERKÂN VE AZALARINA

Elbette sizler Türk milletini seversiniz; terakki ve saadetini arzu edersiniz. Ve elbette sizler komünizm gibi inkârcı ve yıkıcı cereyanların gizli ve aşikâr faaliyetlerini önlemek istersiniz. Ve yine elbette sizler bir masum genci parçalamaktan binler defa daha korkunç ve tehlikeli olan imansızlığın ve dinsizliğin körpe dimağları zehirlemesine mani olmayı millî bir vazifeniz telâkki edersiniz. Öyleyse bir an evvel sür’atle bütün hakiki dinî eserleri imha etmekle İslâm dinine nihayet vermek, vicdan-ı umumiyi ve efkârı ammeyi tezelzüle uğratmak isteyenlerin faaliyetlerine ve amansız hücumlarına mani olmak suretiyle vatanseverliğinizi ibraz ediniz. Bütün bir millet ve belki bütün tarih ve Anadolu taşıyla toprağıyla hem âlem-i İslâm ve insaniyet sizden bunu bekliyor. Kur’ân-ı Hakîmin hakaikına perde çekmek isteyenlerin gizli veya aşikâr faaliyetlerini önlemenizi bekliyoruz.

İKİNCİ CUMHURİYET’İN SAYIN ERKÂN VE AZALARINA

Biz hem sizlere, hem hükümetin alâkadar mensuplarına Risale-i Nur ve talebeleri mevzuunda her nevi malûmatı arz etmeye hazırız. Esasen gizli hiçbir şey yoktur. İdarî ve adlî merciler her türlü inceleme ve araştırmayı yapmışlardır. Hal böyleyken hakikat-ı İslâmiyenin ve imanın inkişafını arzu etmeyen ve Türk cemaatinin dîni şuurla yüksek seciyeli olmasını çekemeyen ve bilhassa genç nesillerin mütenebbih ve kalbleri imanlı olmasını asla arzu etmeyen her hâdise ve her fırsattan istifâde ederek bu memlekette anarşistliğin tohumunu ekmeye çalışan ve netice itibariyle memleket âfâkını kızıl rüzgârın cevelânına hazırlayan bir takım menfi unsurlar, binler te’essüf ki, güneş gibi parlak ulvî hakikatları vatan ve millet sa’âdeti için çırpınan asîl ruhları yok etmek gibi tahribatlara tevessül etmektedirler. Artık hâdisenin tafsîlâtına girişmeyerek Risâle-i Nur Eserleri ve talebeleri hakkında yapılan uydurma isnâdların asılsızlığını bir iki sözle beyân ederim. Merhûm Üstad’dan ve Nurlar’dan aldığımız ders ile âlem-i insaniyetin saadetine yol açan ve bugün Türkiye’de zuhur ederek hak ve hakikat Nurlar’ı ile âlem-i beşeriyete ve kâinata ışıklar serpen ihlâs aşkı ve rızây-ı İlâhî şevki ile vücud bulan Risâle-i Nur’dan bir nebze bahsetmek istiyorum.

Ey bu memleketin idaresini deruhde edenler ve ey bin seneye yakın Kur’ân-ı Hakîm’in bayraktarı ve Âlem-i İslâmın kumandanı olarak cihanda en kudsî ve en ulvî vazife ile Nur-u Kur’ân’ın hâdimi ve nâşiri olan bir milletin evlâdları!

Hem hâdisât-ı âlemin şahadetiyle, hem Merhûm Said Nursî’nin kuvvetli ve beşâretli ihbarıyla görünüyor ki, nev’-i beşer uyanmış ve Hak dini arıyor. Fıtrat-ı insaniyeyi tatmin edecek bir hakikat taharri ediyor. Bu hakikat hiç şüphe yok ki, ezeli ve ebedi birbirine bağlayan, ferd ve cemiyetin dünyevî ve uhrevî bütün sa’âdet düsturlarını hâvî olan hakikat-ı Kur’âniye ve İslâmiyedir. Almanya’da, Amerika’da, İsveç, Norveç ve Finlandiya ve sair memleketlerde cüz’î ve küllî İslâm dinine karşı bir meyelân ve arzu var. Demek değil yalnız âlem-i İslâm, işte âlem-i insaniyet ve belki bütün beşer, hakikat-ı Kur’âniyeyi taharri ediyor. Tâ ruhunun ebedî ihtiyaç ve arzularını onunla tatmin etsin. Ve kâinâtın tehâcümâtından mahiyetini kurtarsın. Evet dost ve düşman umum ehl-i aklın, Şark ve Garbın ittifakıyla maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî bütün saadet düsturları, medeniyet ve kemâlât-ı insaniye, İslâmiyetin ve Kur’ân’ın hakikatındadır. Şimdi âlem-i İslâma düşen vazife, insanlık âleminin bu şedîd ihtiyacına muvafık ve kabiliyetine uygun iknâ, izah ve isbat usûlleriyle Kur’ân hakikatlarının neşrinde ve hizmetinde bulunmaktır. 

Merhûm Mehmed Âkif’in dediği gibi; Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhâmı Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.

İşte bu en elzem ve yüksek vazifa ve asırların beklediği mu’azzam hakikat, Cenab-ı Hakk’a şükürler olsun ki, Türk vatanında, Türk Milleti içinde zuhur etmiş ve Türk lisânı ile yarım asra yakın bir müddetten beri neşr edilmektedir. Şimdi Türk hamiyetperverleri kendi öz vatanlarında zuhur eden Kur’ân’ın bu en nurânî hakikatları olan Risâle-i Nur’u elde ederek dünya efkâr-ı umumiyesine ders vermekle, şerefli ecdadımız gibi bu asrın icabatı olarak Kur’ân ve iman hizmetinde bulunmalıyız.

DEVAM EDECEK

Okunma Sayısı: 5628
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Alperen

    1.12.2020 01:03:20

    Üstad Bediüzzaman Hazretlerine talebe olma şerefine ve liyakatına haiz, ömrü boyunca hizmet ettiği mübarek safını hiç terk etmeden, ruhunun ufkuna yürüyen kadirşinas muhterem bir büyüğümüzdü. Mekanı Firdevs Cenneti Olsun. Nurlar içinde yatsın. Kabrinde rahat uyu. Emanetin emin ellerde. Anadolu'nun garip, fedakar evlatları, her türlü mezalime rağmen, o kutlu sancağı layık olduğu burca dikecektir. Biiznillah🇹🇷

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı