02 Ocak 2014, Perşembe
Bu günkü ilmî verilere göre kâinatın çok küçük bir noktadan yaratıldığı mühim bir gerçektir. Yani, kâinat Big Bang teorisi diye ifade edilen teoriye göre büyük bir patlama ile yaratılmış ve bugün bile genişlemeye devam etmektedir. Hem de çok büyük ve artan bir hızla...
İşte bilim adamları kâinatın genişleme hızının artmasını kara madde ve kara enerji diye tanımlamaya çalıştıkları bir sebebe bağlamaktadırlar. Galaksilerin kütle çekimleri genişleme hızını yavaşlatması gerekirken, aksine genişleme hızının artması, arka planda başka bir enerjinin varlığına işaret etmekte. Bazı bilim adamları kâinatın % 96 gibi bir kısmının kara enerji ve kara maddeden müteşekkil olduğunu ifade etmektedirler. Şu gördüğümüz kâinat ise ancak % 4 oranındaki atomlardan müteşekkil bölümüdür.
Peki kara enerji ve kara madde dedikleri nedir?
Bugün için bu sorunun cevabı yoktur. Zaten geri planda var olduğu kabul edilen enerji ve maddenin bilinmezliğinden dolayı bunlara, İngilizce tabiri ile, “dark matter” veya “dark energy”, yani kara enerji ve kara madde denmiştir. Kara tabiri sadece ve sadece meselenin mahiyetinin bilinmediğine dair bir yaklaşımdır. Belki de bu kara madde ve enerji denilen şey bilmediğimiz mühim bir nuranî âlemin tezahürü olabilir. Belki de başka bir şeydir, ancak Risale-i Nur’da geçen aşağıdaki tabir farklı manaları ihtar ediyor:
“Nasıl ki, su kendi zararına olarak incimâd eder; buz, buzun zararına temeyyü’ eder; lüb, kışrın zararına kuvvetleşir; lâfız, mânâ zararına kalınlaşır; ruh, cesed hesâbına zayıflaşır; cesed, ruh hesâbına inceleşir; öyle de, âlem-i kesif olan dünya, âlem-i latîf olan âhiret hesâbına, hayat makinesinin işlemesiyle şeffaflaşır, latîfleşir. Kudret-i Fâtıra, gayet hayret verici bir faaliyetle, kesif, câmid, sönmüş, ölmüş eczâlarda nur-u hayatı serpmesi, bir remz-i kudrettir ki, âlem-i lâtîf hesâbına şu âlem-i kesîfi nur-u hayat ile eritiyor, yandırıyor, ışıklandırıyor; hakikatini kuvvetleştiriyor.
“Evet, hakikat ne kadar zayıf ise de, ölmez, sûret gibi mahvolmaz; belki teşahhuslarda, sûretlerde, seyr ü sefer eder. Hakikat büyür, inkişaf eder, gittikçe genişlenir; kışır ve sûret ise, eskileşir, inceleşir, parçalanır, sabit ve büyümüş hakikatin kametine yakışmak için daha güzel olarak tazeleşir. Ziyâde ve noksan noktasında, hakikatle sûret, ma’kûsen mütenâsibdirler. Yani, sûret kalınlaştıkça, hakikat inceleşir; sûret inceleştikçe, hakikat o nisbette kuvvet bulur. İşte şu kanun, kanun-u tekâmüle dahil olan bütün eşyaya şâmildir. Demek, her halde bir zaman gelecek ki, kâinat hakikat-i uzmâsının kışır ve sûreti olan âlem-i şehâdet, Fâtır-ı Zülcelâl’in izniyle parçalanacak, sonra daha güzel bir sûrette tazelenecektir.” (Sözler, s. 489)
Sözler’de geçen bu mühim tabire göre, şu kâinat bir dokuma fabrikası hükmünde. Sürekli olarak ahiret için ebedî ve bakî manzaraları dokuyor. Yani âlem-i şehadet denilen bu kâinat, ebedî âlemin temel taşlarını üretiyor; ebedî âlemin binalarını inşa ediyor. İşte kâinat yaratıldığı andan bu yana bu işleme devam ediyor. Sürekli olarak ahiretin bir tarlası ve mezrası hükmünde, baki meyveler ve baki sümbüller üretiyor. İşte kâinatın genişlemesi ve şişmesi, geri planda büyük bir hakikatin büyüdüğüne ve genişlediğine işaret eder. İşte bu hakikat ahirettir. Ebedî âlemdir. Cennet ve cehennemden müteşekkil olan bakî mekânlardır. İşte kıyamet ebedî âlemin açığa çıkma hadisesidir. Bu kâinat ahirete nispeten bir kışır ve kabuk hükmündedir. Bu kabuk ve kışır kıyametle yırtılacaktır. Ardından ise sonsuz bir hayatın yaşanacağı ahiret âlemleri tezahür edecektir.
Bu noktada Bediüzzaman Hazretleri kıyamet ile ilgili mühim bir fikir zikrediyor: Kıyamet kabuk hükmünde olan bu kâinatın yırtılması ile vuku bulacaktır. Bu fikir ise ilmin ortaya koyduğu kıyamet modellerini destekler mahiyettedir. Bilindiği üzere iki kâinat modeli vardır. Açık kâinat modeli ve kapalı kâinat modeli. Bu iki modele göre de, kâinat bir gün ölecektir. Bu öylesine kesin bir bilgidir ki, üzerinde büyük bir ittifak vardır. Kapalı modele göre kâinattaki çekim gücü büyüme ve genişleme hızını yenecek ve kâinat içine doğru ters bir harekete başlayacak. Böylece kâinat içine çökerek ölecek. Açık modelde ise bir gün gelecek kâinatta enerji kalmayacak ve sonunda bu kâinat ölecek. Bu noktada Bediüzzaman bu kâinatın yırtılması ile kıyametin kopacağını ifade ediyor. Bu da iradeli bir fiil neticesinde kıyametin vuku bulacağını bize bildiriyor. Zira kâinatta zerre miktar tesadüfe yer yoktur. İnsanın hayatı ve yaşaması ilim, kudret ve irade dairesinde olduğu gibi; ölümü de yine bir ilim ve irade ve kudret dahilinde meydana gelir. İşte kâinat da hayatında olduğu gibi, ölümünde de İrade-i İlâhiye tabi ve bağlıdır. İşte bu sebeple kâinatın ölümü İsrafil Aleyhisselâm’ın sura üflemesi ile vuku bulacaktır. İsrafil Aleyhisselâm ise emri doğrudan Cenâb-ı Hak’tan alır. Bu husus da kıyametin doğrudan Allah’ın emri ile gerçekleşeceğini gösterir.
Okunma Sayısı: 2125
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.