İnsanlık tarihine bakıldığı zaman nice kurulmuş büyük devletler ve imparatorluklar, zamanla bölünerek küçülmüşler ve nihayet ekserisi tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir. Bunun tarih kitaplarında yüzlerce örneği vardır.
Türkiye’nin çok partili hayata geçildiğinde siyasî tarihine bakıldığı zaman, nice partiler kurulmuş ve zamanla meydana gelen bölünmeler sonucunda, o partilerin çoğunun isimleri dahi unutulmuştur.
Merkez sağ ve merkez sol olan ana akım partilerden ayrılan küçük partiler, çeşitli sebeplerden dolayı ekserisi bir varlık gösteremeden, siyasî tarih mezarlığına gömülüp gitmiştir. Ana gövdeden ayrılanlar, önceleri çok parlak bir manzara göstermişler fakat daha sonra köklerinden uzaklaştıkları için kurumuş ve bir hâtıra bile olamadan maziye gömülmüşlerdir.
Bin küsur seneden beri devam edip gelen tarikatlara bakıldığı zaman da, bir müddet birlik halinde yoluna devam eden bu manevî yollarda, farklı sebepler altında ayrılıklar meydana gelmiş ve ana akım tarikatların alt kolları oluşmuştur. Bu durum hak tarikatlarda olduğu gibi, fırak- ı dâlle denilen sapmış fırkalarda da söz konusu olmuştur.
İslâm dinine hizmet etmeyi asıl gaye edinen cemaatlerin durumları da, diğerlerinden farklı değildir. Onlar da kendi içlerinde birçok gruplaşmalar yaşayarak geliyorlar. Ancak farklı gruplaşmalar olsa da, cemaatlerde ve tarikatlarda ayrılanlar yine hizmetlerine devam ederler. Çünkü, asıl maksat Allah’ın rızasıdır. Onların durumu siyasî partilere benzemez ve hayatlarını devam ettirirler.
Bahsini ettiğimiz bu genel gidişattan, cumhuriyet döneminin en bilinen cemaatlerinden biri olan ve işi sadece iman hizmeti ile bir kişinin daha imanını kurtarmak ve kuvvetlendirmek olan Risale-i Nur cemaati de, zamanla bir kısım ayrışmalardan kurtulamamıştır. Risale-i Nur mesleğinin en önemli kuvvet kaynağı, en başta ihlâs ve sonra tesanüd olmasına rağmen, dahilî ve haricî sebepler altında, uzun yıllar beraber hizmet edenler zamanla ayrı düşmüşlerdir. Ancak, ayrılanlar yine hizmetlerine küçük de olsa bir grup olarak devam ederler.
Risale-i Nur Talebelerinin bir arada ve birlikte hizmet etmesini istemeyen bir kısım odaklar tarafından, temayüz etmiş bazı şahıslar öne çıkarılarak, onların etrafında bir grup oluşturulur ve ana gövdeden ayrılmaları temin edilir. Böylece, birlikten doğan manevî kuvvet zayıflatılmış olur. Bunu yapanlar da, kendilerince vatana hizmet ettiğini sanırlar.
12 Eylül 1980 İhtilâlinden sonra, kendisine darbe yapılan merhum Demirel için “Bir bilen” tabiri kullanılıyordu. Adından bahsetmek bile suç sayılıyordu. Daha sonraki yıllarda ise, Halk Partisine karşı DSP adında bir parti kuran Ecevit için de “Bir bölen” tabiri kullanıldı ve tarihe bir bölen olarak geçti. Bu çok acı ve ilginç bir durum.
Mensubu olduğumuz ve ana gövdeyi teşkil eden cemaatimiz içinde, bugün isimlerini dahi zor hatırladığımız birçok temayüz etmiş şahıslar geldi geçti. Bunlar cemaat içinde bir bölen olarak bilindi. Onların bir kısmının etrafında toplanan grupların çoğu artık yok hükmündeler ve dağıldılar. İnsan nefsine hoş gelen ayrılmalar önceleri güzel göründü. Ancak, daha sonraları bir vicdan azabı olarak ve neticesiz bir durum şeklinde tesirini gösterdi. Buna binaen, şahs-ı manevî havuzunda bir damla olarak kalmayı, “Bir bölen” olmaktan daha sevaplı görmeliyiz.